Derdi, ideali, iddiası ve davası olanlar, günübirlik yaşayamazlar. İdeal ve iddia sahibi olanların geleceğe dair planları, projeleri ve projeksiyonları olur. Bu çerçevede bir istikbal arayışları olur. İstikbalde; kendime, aileme, yakınlarıma, ülkeme ve bütün bir insanlığa ne tür katkılar yapabileceğimi düşünüp ona göre bir tavır almak durumundayım. Sahip olduğum bilgi, birikim ve potansiyelimin farkında olarak, neler yapabileceğimi planlamak, projeler üretmek, potansiyel aklımı kinetik akla dönüştürmek önceliklerim arasında olmalıdır.
Sahih bir idrak, salih bir iman, doğru bir istikamet, selim bir yürek ve sürekli bir emekle yola revan olmak… Zira, “ibadetin en hayırlısı, az da olsa sürekli olanıdır” kutlu sözün gereğini yapmamız gerekmektedir. Bu “Süreklilik” kavramını hayatın her safhasına uygulayabiliriz. Örneğin, Öğrencilerimizin eğitiminde, çalışanlarımızın iş hayatında, araştırmacılarımızın araştırmalarında “Sürekliliğin” ne kadar kıymetli olduğunu biliyoruz.
Bugünün hakkını verenler ancak geleceği inşa ederler. Geleceğin tohumları bugün atılırsa gelecekte hasadı hak etmiş oluruz. Geleceği inşa edecek erler, kendilerini aşanlardır. “Ben” merkezci bencil anlayışla değil, “biz” merkezci, kuşatıcı ve kucaklayıcı bir anlayışla geleceği inşa etmek gerekmektedir. Sorumluluk bilinci ve adanmışlık ruhu temel dinamizmimiz olmalı. Asıl olan kollektif bir akıl ve ortak bir irade ile geleceği inşa etmek. İtici, dışlayıcı, ötekileştirici bir anlayışın geleceği olmaz. Bu, ancak emperyal güçlerin işine gelir. “Birlikten kuvvet doğar” hikmetli sözü; güç birliği, eylem birliği ve hareket birliği yapmamız gerektiğini veciz bir şekilde bizlere hatırlatmaktadır.
Bir anekdot:
1990 larda Anakaradan sağ partilerden iki Milletvekili Mardin’e gelir. Bir seçim arifesinde partilerine katkı yapmak isterler. Bir ilçeye yolları düşer, yol kenarında bir çiftçi çift sürmektedir. Onu beklerler ve hangi milletten olduklarını sorarlar. Zira Mardin; çok dinli ve çok dilli bir ilimizdir. Türkler, Kürtler ve Araplar var oldukları gibi; Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yezidiler de vardır. Çiftçi; İbrahim Milletinden olduğunu söyler. Milletvekilleri şaşırırlar, ne demek İbrahim Milleti? Çiftçi açıklar: İbrahim milleti demek, İslam Milleti demektir. Halkımızın okuma yazması olmayabilir, ancak irfanı vardır. İrfan sahibi çiftçimiz de Milletvekillerimizi bu konuda aydınlatmış olur.
Newton derki; “İnsanlar, sayılara benzer, insanların değeri sayı içindeki basamak değeri ile ölçülür.”
Mesela; 1111 sayısını ele alalım. En sağdaki 1 birler basamağında olduğu için bir değerindedir. Onun yanındaki 1 onlar basamağında ve onlar basamağındaki 1 in solundaki 1 yüzler basamağında ve yüzler basamağındaki 1 in solundaki 1 ise, binler basamağındadır. Bu matematiksel gerçeklikten ve İrfan sahibi çiftçimizin açıklamalarından yola çıkarak diyoruz ki,
Evet bizler İslam Milletinin çocuklarıyız.
Kürtler, Türkler, Araplar ve Farslar İslam Milletinin çocukları olarak, kol kola, Yan yana birlikte kucaklayıcı ve kuşatıcı bir anlayışla güç birliği yaparlarsa; bu güç, 1111 hükmünde bir güç olur, eğer bencil, ötekileştirici, dışlayıcı bir anlayışla ayrışırlarsa bu dört tane 1 in toplamı 4 olur. Gücümüz 111’den 4 ‘e düşer. Hiç kuşkusuz Kollektif akıl, 1111’i 4’e tercih eder. Akıl ve mantık bunu gerektirir.
Evet her türlü ırkçı, ötekileştirici, dışlayıcı taassuptan arınarak, Ümmet anlayışının kanatları altında kollektif bir akıl ve dinamik bir ruhla hayatı inşa etmek yegane kurtuluştur. “Bütün insanlığın kurtuluşu olmayan bir kurtuluş hiçbirimizin kurtuluşu olamaz.”