Peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyurur: “Her kul öldüğü hâl (amel) üzere dirilir.”
Her insan için biçilmiş bir ömür vardır. Kimi on yaşında, kimi elli yaşında, kimi yüz yaşında ölür. Kimin ne zaman öleceği belli değildir. İnsan yaşamı boyunca milyonlarca kez nefes alıp verir. Gece gündüz; otururken, ayaktayken, uyurken sürekli nefes alırız. Aldığımız her nefes bir sonraki nefese hazırlık olur. Çok değil üç beş dakika nefessiz kalsak boğulup ölürüz. Çünkü insan; zayıf ve aciz bir varlıktır.
Allah’ın yarattığı her insan, kul olma sorumluluğuyla karşı karşıyadır. Kulun görevi de Allah’a tam ve koşulsuz bir şekilde itaat ve ibadet etmektir.
Hâl; insanın içinde bulunduğu maddi ve manevi durum demektir. Hâl: insanın duruşu ve dünyaya bakışıdır.
Kimi insan için dünya çok büyüktür. Çünkü bütün hayatını yaşadığı köyde, sınırlı bir ortamda geçirir. Vaktini bağıyla, bahçesiyle ve koyunlarıyla geçirir. Zaman bir göl gibi sakindir. Kimi insan için dünya çok küçüktür. Büyük bir şehirde yaşar. En son teknolojiden yararlanır. Sabah bir kıtada iken akşam başka bir kıtaya geçer. Zaman çok hızlı, yorucu, baş döndürücü bir şekilde geçer. Zaman bir nehir gibi hızlıdır.
Kimi insan dünyaya sadece maddi açıdan bakar. Hep daha fazlasını kazanmak ister. Vaktini bunun için harcar, zihnini bunun için yorar. Kimi insan da dünyayı bir imtihan yeri olarak görür. Dünyaya manevi bir gözlükle bakar. Vaktini Allah’ın rızasını kazanmak için harcar, zihnini daha çok iyilik yapmak için yorar.
Kimi insan çalıştığı işyerindeki, kurumdaki; makamını, rütbesini yükseltmek için çalışır. İstediği makama gelir, daha sonra bir üst makamı ister, onun için çalışır. Ömrünü daha “üst makama” ulaşmak için harcar.
Kimi insan da para kazanmak veya makam elde etmek için çalışır; ama buna bir sınır çizer. Bir yerde “Bu bana yeter, bu ( makam, para ) beni tatmin ediyor.” der. Ondan sonra da Allah’ın istediği güzel ameller için çaba gösterir.
İyilik ve hayır üzere ölen öyle dirilir; kötülük ve şer üzere ölen de o şekilde dirilir. Allah bize şöyle sesleniyor: “Ey iman edenler! Allah’tan hakkıyla korkun ve ancak Müslümanlar olarak ölün.” ( 3;102 ). Allah burada iman edenlere sesleniyor. Sadece iman etmenin yeterli olmadığını; O’nun azabından korkup sakınmamızı istiyor. Nasıl sakınacağız? O’nun verdiği sorumluluklarımızı yerine getirerek. Ardından Müslüman üzere bir ölüm için çalışmamız gerektiğini söylüyor.
Müslüman olarak ölmek için ne yapmalıyız?
Ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz. Dolayısıyla her anımızı “Müslümanca bir hâl” üzere yaşamaya çalışırsak “Müslümanlar olarak ölecekler” grubuna daha yakın oluruz.
Allah’ın bize verdiği, miktarı sınırlı olan “nefes”i; nefsimizin emrine verip uyuşturucu, içki, kumar, zina, faiz, zulüm, hırsızlık için harcıyorsak o “hâl” üzere diriliriz.
Allah’ın bize verdiği “nefes”i; namaz, oruç, zikir, tefekkür, iyilik, doğruluk, takva, sabır, şükür için harcıyorsak o “hâl” üzere diriliriz. Bu dünyada ne ekmişsek diğer dünyada onu biçmiş olarak Allah’ın huzuruna çıkacağız.
Kumar masasındayken, içki içerken öldüğünüzü düşünün. Hırsızlık yaparken ya da başkalarına zulüm ederken öldüğünüzü düşünün. Bir de namaz kılarken, Kuran okurken, Allah’ı anarken, peygambere salavat getirirken, dua ederken, fakiri doyururken, yetimi giydirirken, bir Müslüman kardeşinin sıkıntısını giderirken öldüğünüzü düşünün.
“Hâl”den “hâl”e fark vardır. Bizler; şerden, kötülükten uzaklaştıkça peygamberimizin “hâl”ine yaklaşmış oluruz. Zaten peygamberimizin “hâl”i güzel ahlaktan oluşuyordu. O, güzel ahlakını da Kuran’dan alıyordu. Çünkü O yürüyen bir Kuran’dı.
Yürüyüşümüzü, duruşumuzu, bakışımızı başkalarınınkine değil; peygamberimizinkine benzetmeliyiz. O’nu örnek alırsak o zaman güzel bir “hâl”e geçmiş oluruz. Sonra da o güzel “hâl” üzere dirilir, Allah’ın huzuruna çıkarız.
Hz. Yusuf şöyle dua eder: “Ey Rabb’im! Bana iktidar verdin ve bana rüyaların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da ahirette de beni yönetip himaye eden Sen’sin. Müslüman olarak canımı al ve beni iyi kulların arasına kat.” ( 12;101 ). Yine başka bir ayette Allah bize şöyle sesleniyor: “Sana ölüm gelinceye kadar Rabb’ine ibadet et.” ( 15; 99 ). Allah da bizden, ölüm gelinceye kadar iyi, güzel, faydalı bir “hâl” üzere olmamızı istiyor.
Bu hayatta birçok konuda önümüze ikinci, üçüncü bir şans daha çıkabiliyor. Bazen yaptığımız hataları telafi etme şansımız doğuyor. Ama “ölüm” denen gerçeğin ne tekrarı vardır ne de telafisi. Madem ölümün tekrarı yok, madem iki defa ölme şansımız yok; bu ölümümüz güzel bir “hâl” üzere olsun.