‘Anadil’ demek anne dili demek değildir. Belki bir milletin asıl dili demektir.
İslami ve İnsani açıdan bakıldığında görünür ki tüm anadiller, hak, kök ve kutsaldır. Zira insanı hazırda tutan, geçmişe götüren ve geleceğe hazırlayan ana unsur anadildir. Ana dili olmayanın hazırı da, mazısı da, müstakbeli de ya zayıftır veya yoktur. Ve ana dillerin çokluğu bir taraftan tabii, bir taraftan da zenginliktir. Allah(cc) buyurur ki:وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالأرْضِ وَاخْتِلافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ:
(göklerin, yerlerin, dillerin ve renklerin her dördünün Allah tarafından icat edilmesi ve değişik olması Allah’ın adaletli tek yaratıcılık alametleridir. Dillerin ve renk ve suratların fazlalığı ve değişikliği Allah’ın kulları üzerinde bariz nimetlerindendir. Nasıl ki bütün insanların renkleri bir değilse, lisan, lehçe ve ifade tarzları da bir değildir ve bir olması da imkân haricidir.)
Evet, iki komşu, iki köy, iki adam, iki aşiret, iki şehir, iki devlet hem lügatleri hem de lehçe ve telaffuzları bir değildir. Her kes kendi payına kanidir ve iftiharla konuşmakta ve yaşamaktadır.
Hulasa her milletin dili, O milletin zihnidir kalbidir, kalpsız yaşamak mümkün olmadığı gibi dilsiz de yaşamak imkân haricidir. Hatta bir milleti tek bir dile icbar edilse icbar edilenin zilletinin işareti sayılır. Bu gün İngilizcenin dünyada öne alınması diğer milletlerin eksikliğine işarettir. Bundan dolayı tüm milletlerin kendi aralarında müşterek (İngilizce dışında) bir dil oluşturması en adil, en şerefli makul ve en ehvendir.
Elbette ki bütün dillerin fasih olanı ve fasih olmayanı, edebi bakımdan mükemmel olanı ve eksik olanı vardır, amma hakikatte eksik yoktur, hepsinin muharrirlik ve edebi kalemden geçirilmesiyle mükemmel olabilmektedir. Yani mahalli diller ile edebi diller bir değildir, ancak her milletin edipleri kendi öz dillerini kusursuz hale getirme ve tashih edebilme kabiliyetindedir. Babnirli mele