Davet hikmet ve güzel öğüt temeli üzerine yükselir. Derinlikli düşünmek, meseleyle ilgili bütün ayrıntıları öğrenerek sonuca varmak lazımdır. Lokman Hekim’e “Sen bu hikmeti nereden öğrendin?” diye sormuşlar. “Âmâlardan öğrendim” demiş. “Nasıl?” demişler. Lokman, “Onlar yürürken, yürümenin her aşamasında adım atacakları zemini yoklarlar. Her adımı hissederek atarlar. Ben de böyle yaptım. Her şeyi sorgulayarak sonuçlara vardım” demiş. Lokman Hekim’in cevabı iletişim tekniklerinin özünü oluşturur. Hz. Peygamber, Hz. Ali’ye, “insanlara, bildikleri konulardan bahsedin, Allah ve Rasulünün yalanlanmasını ister misiniz?”(Buhari) demiştir. Bilgiye yaslanmayan hüküm yanlıştır. Hikmet, davetin ulaştırılacağı her insan için ayrı birer üslup ve hitap şeklinin olduğunu bilmekle ortaya çıkar.
Biri Sokrates’e gelir, “Size bir şey sormak isterim” der. Sokrates, “Dur, şu süzgece bakalım. Söyleyeceklerin bu süzgeçlere uygun ise anlatırsın. Birincisi, anlatacağın şey doğru mudur? İkincisi, anlatacağın şey iyi bir şey midir? Üçüncüsü, anlatacağın şey faydalı bir şey midir? Dikkat et, birinci süzgeçten geçen ikinci süzgece takılabilir; birinci ve ikinci süzgeçten geçse de üçüncü süzgece takılabilir. Bir şey anlatmak istiyorsan üç süzgeçten de geçebilmesine dikkat et.”
Konuşurken, iletişime geçerken bu derece hassas olmak lazımdır. Konuşmak için konuşmak, sonucunu düşünmeden bir şeyler söylemek doğru değildir. Çünkü söz havada öyle asılı durmaz, gidip bir hedef bulur. Konuşulanın vardığı hedefte neye sebep olacağını düşünmek gerekir. İmam Gazali, “Bir şey söylemeye niyetlendiğinde, düşün! Bunu söylemediğinde sana bir mesuliyet yüklüyor mu, söylemez isen bir eksiklik mi olacaktır? Söylemen bir boşluğu dolduruyorsa ve söylemezsen bir eksiklik oluşacaksa söyle! Değilse, sus!” demiştir.
Yumuşak huyluluk güzel hallerin başında gelir. Öfkesine hâkim olana halim denir. Halim, Allah’ın sıfatlarındandandır. Halim, güçlü kuvvetli olduğu halde affeden, ceza vermekte acele etmeyen, teenni gösteren kimsedir. Gereksiz şiddet ve hiddet bir şeyi lekeler. Hz. Peygamber şiddet göstermenin olumsuz sonucuna işaret ederek “Bir şeyde şiddet olursa, muhakkak o şeyi çirkinleştirir. Allah refiktir, yumuşaklığı sever.”(Müslim) “Muhakkak ki Allah lütuf sahibidir. Kullarına kolaylık diler, güçlük dilemez. Yumuşak hareket edilmesini sever ve sertlikten dolayı vermediği kazancı, yumuşaklık sebebiyle verir”(Müslim) buyurmuştur.
Hz. Peygamber, “Eşec Abdulkays’e “Sende Allah’ın ve Rasulü’nün sevdiği iki huy vardır; hilim ve vakar.(Müslim) Düzgün gidişat, güzel görünüş ve ölçülü olmak, nübüvvetin yirmi beş cüzünden biridir”(Ebu Davud) derdi. Onun için hilmin vakar ile de çok yakın ilgisi vardır. Vakar, asaletli hareket etmek demektir. Kur’anda, “O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi”(Ali İmran:159) buyurulmuştur. Hz. Peygamber, Muaz ile beraberinde Yemen’e gönderdiği Ebû Mûsa el-Eşarî'yi uğurlarken de son tavsiyesi, “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!”(Buhari) şeklinde olmuştur. İbn Mes’ud, “Bir topluluğa, akıllarının idrak etmediği her hangi bir rivayet nakledersen, o rivayet o kimselerden bazıları için mutlaka bir fitne olur”(Müslim) demiştir. Bundan dolayı, “insanlara akıllarının alacağı şekilde konuşunuz”(Deylemi) denilmiştir. “Her mekânın bir konuşması vardır” sözleri de buna işaret etmektedir. Gazali, “Lisan-ı hal ile söylemek, sözle söylemekten daha fesihtir; insanın tabiatı, sözlere uymaktan ziyade amellerde müşahedeye daha meyillidir” demiştir.
Gerçek şu ki İslam’da bilgi cephelere bölünmemiştir. Kur’anî anlamda bilgi bölünme kabul etmez, İnsanın hem maddi hem manevi ihtiyaçlarına cevap verir ve sınırsızdır, çünkü sadece beşeri bilgiyi ihate etmez, ilahi bilgiyi de kapsamına alır! “Şüphesiz her bilenin fevkinde bir bilen vardır!.. Biz olayları işte böyle düzenledik!”(Yusuf:76) Onun için Peygamberlerin bile daha fazla bilgiyi arzulamaları gerekir. Kur’an’da Musa ile ilgili bir kıssada, “Sana öğretilenlerden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için senin peşinden gelebilir miyim?”(Kehf:66) Hiç şüphe yok ki İslam ülkeleri bilgisiz hiçbir yere varacak, bilgisiz gelişecek, kalkınacak değildirler. Kur’an asrın gerektirdiği bütün bilim ve savaş tekniklerinin kullanılmasını öngörür: “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği kimseleri korkutursunuz…”(Enfal:60) Sembolik önemini anlamaksızın Peygamber’in sünnetine de sarılmak boştur. Peygamber kılıçla savaştı, burada kılıç silahın sembolüdür ve herhalde günümüz müslümanları savaşta kılıç değil, çağın gerektirdiği araç ve gereçleri kullanacaklardır.
Güzel söz daha tesirlidir, “Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır” demiştir atalarımız. Allah, Musa ve Harun’a, Firavun’a tebliğde bulunmak üzere güzel üslubu kullanmalarını tavsiye etmiştir.(Taha:43-44) Allah, Musa ve Harun’a kaba konuşarak nefretini üzerlerine çekmemeleri için, en büyük ve kâfir olarak en şiddetli düşmanları olan Firavun’a yumuşak söz söylemelerini emretmiştir. Kaba söz söylemek dinleyeni, sözü söyleyenden uzaklaştırır. Haccac, Hasan Basriye, “Ali ve Osman hakkında ne düşünüyorsun?” Hasan şöyle dedi: “Benden daha hayırlı olanın (Musa’nın), senden daha kötü olanın (Firavun’un) yanında söylediğini söylüyorum.” Zira Firavun, Musa’dan geçmiş toplumların durumunu sorduğunda O, “Onların bilgisi rabbimin katındadır, rabbim şaşırmaz ve unutmaz”(Taha:51-52) demişti. Bırakın Allah’a intikal etmiş meseleler, onun yanında çözüm bulsun, bizim çözemeyeceğimiz muhakkaktır. Vesselam.