Allah (cc) yüce kitabında “Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun”(Nahl:43) diyor. Allah burada bilmediğimiz mevzuları ehli olanlara sormamızı ve öğrendikten sonra da uymamız konusunda bizi uyarıyor. Bugün hemen hemen bütün dünyada bu illet yaygın hale gelmiş ve bulaşıcı olduğu konusunda bütün tabipler ittifak etmiştir. Emperyalist güçler tarafından icad edilmesi veya tabii bir hastalık olması, sonucu değiştirmediğinden ehli tarafından önerilen tedbirlere uymak vaciptir. Bütün Peygamberlerin gönderiliş sebebi olan beş esas kapsamına da girmektedir. Bunlar; “Din, Mal, Can, Akıl ve Nesli korumaktır.” Uyulmadığı zaman, dinimizin yasakladığı intihardır.

Hâlbuki Hepimizin avazımız çıktığı kadar yaşamak gibi bir insani görevi var. Derinlerde bir yerde hepimiz sürebileceğimiz en iyi yaşamı sürüp her gün zirvede olmakla yükümlüyüz. İntihar eden insan en önemli ahlak prensiplerinden birini çiğnemiş olur. Allah, “Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.”(Mide:32)“Kendi kendinizi öldürmeyiniz”(Nisa:29) demiştir. Hz. Peygamber, “Kim bir şeyle dünyada kendini öldürürse, ahirette o şeyle kendisine azap edilir.(Buhari, Müslim) demiştir. Nitekim İslam dini bu yüzden intihar eden insanı katil sayar ve onun cezası için dini tören yapılmaz.

Problemler karşısında bunalan, ümidini kaybeden ve bir çıkış yolu göremeyen insanlar intihara yönelebilirler. Bir Müslümanın bu duruma düşmesi mümkün değildir. Çünkü çektiği sıkıntılar cennetin, mücevherlerini parlatmak için kullandığı elmas tozlarıdır. “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah’ın rahmetinden ümit kesenler yalnız onu tanımayanlar takımıdır.”(Yusuf:87) “Rabbimin rahmetinden ümidini sapıklardan başka kim keser?”(Hicr:56) İnanç sorunu olan ülkelerde ölümcül hastalıklar fazla olmaktadır. Dünya hayatı, imandan uzak kaldığı zaman ne değeri ve ağırlığı, ne de bir anlamı kalır. İkbal, “İman zayi olduğunda güvenlik kalmaz, / Dini yaşamayanın dünyası da olmaz. / Kim dinsiz bir hayata razı olursa, / Yokluğa mahkûmdur, felah bulmaz” demiştir.

Ülkemizde de bu illete karşı işin ehli olan hekimler ve hükümetimiz bir dizi önlemler önermektedir. Bunlara uymak kesinlikle vaciptir. Sözkonusu önlemlerden bir tanesi illetin bulaşıcı olması hasebiyle topluluklardan kaçınılmasıdır. Sözkonusu hastalıktan daha tehlikeli bazı mutaassıp ve din tüccarlarının propagandasına rağmen! Diyanet Başkanlığımız çok radikal bir fetva alarak, cemaat ve Cuma namazlarını geçici olarak kılınmaması ve herkesin bu ibadetleri kendi evinde kılmasını önermiştir. Kur’an kurslarına ara verilmiş hac ve umre ziyaretleri geçici olarak iptal edilmiştir. Diyanet Başkanlığını bu cesur ve bir o kadar isabetli fetvasından dolayı kutluyoruz.

İlginçtir; adil bir doktorun kişinin sağlığı için farz olan orucu tutmaktan, haccı yapmaktan, hatta İslam’ın ve imanın irtifası sayılan, Allah yolunda cihada çıkmaktan alıkoyabileceğini bütün İslam âlimleri kabul etmiştir. Keza kadın ve erkeğin sağlığı için mahrem olmayanların görmesini haram olarak kabul ettikleri vücudunun her tarafı bir doktor tarafından görülebileceğini söyleyerek sağlık için haram olan bir şeyi mubah kabul etmişlerdir. Ancak bütün doktorların ittifaken Koronavirüsün ölümcül olduğunu söylemelerine rağmen cemaat ve Cuma namazlarında ısrar edip propaganda yapanlar hangi akla hizmet ettiklerinin hayreti içindeyiz.

“Çok yağmurlu bir günde İbn Abbas müezzine şu talimatı verdi: Sen “Eşhedu enne Muhammeden Rasulullah” (Şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın rasulüdür) dedikten sonra “Hayyalessela” (Haydi, herkes namaza) deme. Bunun yerine “Sala fibüyütikum” (Namazlarınızı evlerinizde kılın) de. Cemaatten bir kısmı bu durumu garipseyip birbirine bakışınca İbn Abbas şöyle dedi: “Galiba bu söylediklerimi beğenmediniz. Fakat bunun aynısını –Rasulullah’ı kasdederek- benden daha hayırlı olan bir zat yapmıştır. Şüphesiz Cuma namazının kılınması kesin bir emir olan bir zat yapmıştı. Şüphesiz Cuma namazının kılınması kesin bir emirdir. Fakat ben sizi sıkıntıya sokmak istemedim. Eğer namaza gelmenizi emredecek olsaydım bu çamurların içinde bata çıka gelmek zorunda kalacaktınız”(Buhari) demiştir.

Şimdi soruyorum yağmur ve çamur cemaatı rahatsız edecek diye Cuma sakıt olursa, ölümcül hastalık için niçin sakıt olmasın? Hz. Peygamber, “Bir yerde bulaşıcı hastalık ortaya çıktığını duyduğunuz zaman oraya girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde bulaşıcı bir hastalık ortaya çıkarsa, oradan da çıkmayınız” (Buhârî, Müslim) buyurmuştur. Bütün bu hadislerden yola çıkarak deriz ki, kim bilerek bu hastalığı ihmal eder ve ölürse, intihar etmiş gibidir ve ihmalden dolayı başkasının da ölümüne sebep verdiği için ayrıca katil hükmündedir.

Çünkü Hz. Ömer Şam'a doğru yola çıktı Serg denilen yerde kendisini orduların başkomutanı Ebû Ubeyde İbni Cerrâh karşıladı ve Şam'da vebâ hastalığı başgösterdiğini ona haber verdi. Hz. Ömer Muhacir ve Ensar’la istişare etti. Onlar, nasıl hareket edilmesi gerektiğinde ihtilaf ettiler. Hz. Ömer: Mekke'nin fethinden önce Medine'ye hicret etmiş olan ve burada bulunan Kureyş Muhacirlerinin yaşlılarına danıştı. Onlar da, halkı geri döndürme ve bu vebânın üzerine onları götürmeme kararını verdiler. Bunun üzerine Hz. Ömer insanlara seslendi ve: Ben sabahleyin hayvanın sırtındayım, siz de binin, dedi. Ebû Ubeyde İbni Cerrâh: Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun? Hz. Ömer: Keşke bunu senden başkası söyleseydi ey Ebû Ubeyde! ve sözüne şöyle devam etti: Evet Allah'ın kaderinden yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersin, senin develerin olsa da iki tarafı olan bir vadiye inseler, bir taraf verimli diğer taraf çorak olsa, verimli yerde otlatsan Allah'ın kaderiyle otlatmış; çorak yerde otlatsan yine Allah'ın kaderiyle otlatmış olmaz mıydın?”(Ebu Davud) demişti. Vesselam.