Diyanet İşleri Başkanı ramazanın ilk cuma hutbesinde Kur'an’ın Lut kavmi ile ilgili ayetine atıf yaparak, “bütün kötülüklerin ve salgın hastalıkların eşcinsellikten kaynaklandığı”nı söylemesi üzerine İHD Ankara şubesi “Lut kavminin” avukatlığını üstlenerek savcılığa başkan hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Bu suç duyurusu İslam'a ve Müslümanlara karşı bir meydan okuma, kutsal'a karşı aşağılamadır. Bu hakaret, sadece İslam'a ve Müslümanlara karşı değil, dine, kutsala karşı Şeytani bir meydan okumadır.
Müslümanlar! İman, kıskanç bir kadın gibi, iman etmiş olandan, imanı bulmuş olandan her an ilgi ve korunma ister. Allah; “Ey iman edenler! İman edin”(Nisa:136) uyarısında bulunuyor. Sahabe de birbirlerine “Gel bir saat iman edelim” derlerdi. Epiktetos’un dediği gibi; “Zaferi kazanman için yeteri kadar ter dökmen ve eziyet çekmen gerekir.” Abbe Pire’nin çok güzel ifade ettiği gibi; “Önemli olan husus, öncelikle, inananlar ile inanmayanlar arasındaki fark değil, umursayanlar ile umursamayanlar arasındaki farktır.”
Biz Müslümanlar olarak kınayanların kınamalarına aldırmayacağız. “Hileleri dağları yerinden oynatacak olsa da.”(İbrahim:46) Ümmetin düşmanlarına, inancımızı bozma çalışmalarına fırsat vermeyeceğiz. Bu girişimi biz İslam'ın yasaklanması ve Kur'an’ın sansürlenmesi girişimi ve din düşmanlığı olarak kabul ediyoruz. Yanlış yapanlar alınır diye yanlışa yanlış diyemeyeceksek varlığımızın kıymeti nedir. Suçu işleyenler kızar diye suça suç diyemeyeceksek ceza hukuku düzenine ne ihtiyaç var. Lânetlenenler üzülür diye günaha günah diyemeyeceksek biz lânetlenmez miyiz? Thomas Fuller, “Kendi inancına göre yaşamayan inanmayandır” demiştir. Uyarıyoruz! Dinden, aileden elinizi çekin ve din olmayan şeyleri dine sokma gayretinden vazgeçin. Zinanın ve eşcinselliğin zararları ortadayken insan hakları bahane edilerek bunun söylenmesine bile tahammül edilememesi neyin şımarıklığı ve azgınlığıdır. Birileri zina yapıyor diye bunu normal görmemizi bizden kimse beklemesin. Kanunda bu yaptığınız suç olmayabilir ancak bunun zararları ortadayken siz rahatsız oluyorsunuz diye başımızı kuma gömmeyeceğiz. Dillerinden kin dökülenlerin İslama yönelik tek bir olumlu cümle kurmayanların İslam’ın kucaklayıcı, yapıcı, aydınlatıcı ve aydınlık yüzünü görmeleri de imkânsızdır.
Tolstoy, “İman ve itikat, insan ne olduğunu ve dünyada niçin yaşadığını bilmektir. Eğer bir millet kötü yaşıyorsa şu hal ancak o millet kendi itikat ve imanını kaybetmesinden ileri geliyor” diyordu. Nikolay Loski, “Bir kişilik, benlikten daha yüksek değerlere yönelmemişse, kaçınılmaz olarak yozlaşma ve çürüme baş gösterir” demiştir. Immanuel Kant da, “Şu üç inanç esası olmaksızın ahlakın ayakta durması, vücut bulması düşünülemez: Allah’ın varlığı, ruhun ebediliği ve ölümden sonraki hesap inancı.” Bilinmesi gerekir ki, ameller, ilişkiler ve ahlak bu temel üzerine bina edilir. Goethe, “Tarihin çeşitli dönemleri arasında yalnızca bir tek önemli fark vardır, o da inançlı dönemler ile inançlı olmayan dönemler arasındadır. İnançlı olanlar serpilip gelişir ve canlıdır, inançlı olmayanlar ise çürür ve en sonunda ölür” diyordu.
Ey din düşmanlığını her seferinde temcit pilavı gibi ısıtıp önümüze koyarak bizi sınayanlar! Sizin din düşmanlığınızın müsebbiplerinden biri olan ve her seferinde onunla övündüğünüz, Stalin’in kızı Sutilana, “Vatanımdan ve çocuklarımdan ayrılıp yurdumu terk etmeme tek sebep dindir… Allah’a imansız bir hayat, gerçek hayat değildir. Nasıl ki, insanlar arasında Allah’a imandan uzak bir adalet ve insafın olmayacağı, ayakta durmayacağı da bir hakikattir… İnsanın suya ve havaya ihtiyacı ne ise gerçek imana da ihtiyacı odur” diyordu. Dostoyevski, “İnsan Allah’ı bırakıp materyalist bir havaya girince şeytanlaşır.” Epiktetos; “Bir bülbül olsaydım, bülbül gibi şakırdım; bir kuğu olsaydım kuğu gibi yüzerdim, ama ben bir insanım ve benim görevim yaratanın sözlerini hatırlamaktır.” Voltaire de; “Allah hakkında neden şüphe ediyorsunuz? Eğer Allah inancı ve kavramı olmasaydı, eşim bana ihanet ederdi” diyordu. Hakikaten bu inançsızlıkla sizler evinizden nasıl emin olabiliyorsunuz?
Malcolm X, “İslam'a sövmekten başka fikri olmayanlar; fikrin değil, islam'a sövmenin hürriyetini arıyor”lar diyordu. Her seferinde insan haklarından bahsedenler, en çok insan haklarını ihlal edenlerdir. Keza demokrasiden en çok bahsedenlerin demokrasiyi en çok ihlal ettikleri gibi! Bu demokrasi ne menem şeymiş ki, Türkiyemizde ihtilaler yapılır gerekçe demokrasiyi kurtarıyoruz, teröristler insanları öldürür demokratik hakkımızı kullanıyoruz, İslam düşmanları İslam’a saldırır demokratik haklarını kullandıklarını söylerler. Bu istismardır! Ey istismarcılar! İnanç, Müslümanın Allah’a inandığına, onun emir ve yasaklarına uyduğuna dair verilen bir söz ve yapılan bir anlaşmadır. İnanç, kişinin sahip olduğu en önemli ve kıymetli değerdir. Çin atasözünde şöyle denilmiş: “Evimizi yık, çocuklarımızı kes; ancak akidemize karışma” Hindistan’ın efsane lideri Gandi’nin de dediği gibi; “Biz, bizi öldürenleri, evlerimizi yıkanları, mallarımızı yağmalayanları affederiz; ancak inancımızla mücadele edenleri, onu kaldırmak ya da zayıf düşürmek isteyenleri ise asla.”
Immanuel Kant, “Dünya hayatında sahnelenen oyun henüz bitmedi. Mutlaka ikinci bir sahneye daha ihtiyaç vardır. Çünkü biz burada zalimi de görüyoruz, mazlumu da, fakat intikamı göremiyoruz. O halde adaletin tamamlanacağı başka bir âleme ihtiyaç vardır” diyor. Müslüman çocukları olarak sizleri Kant kadar akıllarınızı kullanmaya davet ediyorum. Dini, ırkı ve rengi ne olursa olsun, İslam tüm insanların şerefli ve üstün olduğuna kanidir. “Andolsun ki, Âdemoğlunu üstün ve şerefli kıldık.”(İsra:70) İslam’a göre, insanlar, inandıkları gibi yaşamalı, düşündüklerini özgürce ifade edebilmelidirler. Özgürlük “zorunlu bir insani görev”dir. Allah insanları yarattı ve onları, seçimlerini yapmakta serbest bıraktı ve kendisini inkâr etme gibi korkunç bir özgürlüğü de bahşetti. “Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin”(Kehf:29) “Dinde zorlama yoktur.”(Bakara:256) fermanıyla da özgürlüğü güvence altına aldı. Din size bu kadar müsamaha vermişken herhalde ona saldırmayı, size bahşetmesini bekleyemezsiniz! Özgürlük amenna fakat başkasının özgürlüğünün kısıtlandığı an özgürlüğün sona ermesi de haktır. Siz bu ülkede istediğiniz gibi yaşama ve inanma hakkına sahipsiniz fakat istediğiniz gibi Müslümanların inancına saldırma hakkına sahip değilsiniz. Cumhurbaşkanının “biz bunu devlete bir saldırı olarak kabul ediyoruz” sözlerinden sonra her zamanki haliniz olan dönekliğiniz burada da kendini gösterdi ve biz bunu demek istemedik demeye getiriyorsunuz. Allah ıslah etsin ne diyeyim. Vesselam.