Yumuşak huyluluk güzel hallerin başında gelir. Dini terimle buna hilim denir. Hilim, yumuşak huyluluk, yumuşak karakterlilik, sakin tabiatlılık, nefse hâkim olma hali demektir. Öfkesine hâkim olana halim denir. Halim, Allah’ın sıfatlarındandır. Çok sabırlı olan, isyanlarına rağmen günahkâr kullarına ceza vermekte acele etmeyen demektir. Hz. Peygamber “Bir şeyde şiddet olursa, muhakkak o şeyi çirkinleştirir. Allah refiktir, yumuşaklığı sever”(Müslim) “Muhakkak ki Allah lütuf sahibidir. Kullarına kolaylık diler, güçlük dilemez. Yumuşak hareket edilmesini sever ve sertlikten dolayı vermediği kazancı, yumuşaklık sebebiyle verir”(Müslim) buyurmuştur.
Hz. Peygamber, “Eşec Abdulkays’e “Sende Allah’ın ve Rasulü’nün sevdiği iki huy vardır; hilim ve vakar.(Müslim) Düzgün gidişat, güzel görünüş ve ölçülü olmak, nübüvvetin yirmi beş cüzünden biridir”(Ebu Davud) derdi. Onun için hilmin vakar ile de çok yakın ilgisi vardır. Vakar, asaletli hareket etmek demektir. Kur’anda Peygamber için “O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi”(Aliİmran:159) buyurulmuştur.
Nitekim bir seferde, bedevilerden biri kaba sesiyle, “Muhammed!” diye bağırdı. Onun sesine yakın bir sesle “Gel bakalım” dedi. Onun kaba saba bu hareketine sabredemeyenler bedeviye dönerek Peygamber huzurunda bulunduğunu, sesini kısıp yüksek sesle bağırmamasını söylediler. Buna rağmen bedevi, sesini kısmayacağını, ona bir şeyler sormak istediğini söyledi. Bunun üzerine Peygamber de onu sabırla dinledi ve sorduğu sorulara cevap verdi.(Nesai) Başka bir bedevi, “Ey Muhammed! Şu iki devemin üzerine yük yüklet, sen kendi malından veya babanın malından yükleyecek değilsin” ya dedi ve kaftanını çekip boynunu kızarttı. Hz. Peygamber bir kişiyi çağırdı ve ona “Onun iki devesine yük yükle; birine arpa, birine de hurma”(Ebu Davud) buyurdu ve “Yumuşak huyluluktan mahrum olan kimse hayırdan da mahrumdur”(İbn Mace) dedi.
Hz. Peygamber, halimdi, yumuşak huylu nezaket sahibi idi, şahsi bir meseleden dolayı kimseyi incitmez, hiç kimseden intikam almazdı. Nitekim Yahudilerden bazı kişiler ona selam vererek “es-Samu aleyke” (ölüm üzerine olsun) dediler. O da onlara “Ve aleyküm” (sizin üzerine olsun) buyurdu. Buna çok öfkelenen Hz. Aişe’ye, Allah her işte yumuşaklığı sevdiğini söyledi. Hz. Aişe onların söylediği sözü kendisine hatırlatınca Hz. Peygamber kendisinin de onlara ‘ve aleyküm’ dediğini söyledi.(Buhari)İbn Abbas, “Rabbe halis kullar olunuz”(Ali İmran:79) ayetini, “yumuşak huylu fakihler olun” şeklinde anlamıştır. Yumuşaklıkla, davranış ve ikna becerilerini kullanarak istediğimizi gerçekleştirebiliriz.
Sokrates, bir defasında yediği bir tekmeye sabırla ses çıkarmadığı için şaşıran birine “Bir eşekten çifte yeseydim onu dava mı edecektim?” demişti. Bir başka kez, biri ona, “Bu kişi sana sövüp hakaret etmiyor mu?” diye sorduğunda, “Hayır, çünkü söyledikleri bana uymuyor” yanıtını vermişti. Cicero, “Her hakaretin içinde diken vardır, özellikle akıllı ve becerikli adamlar buna dayanmakta en fazla zorlananlardır.” Meşhur Arap atasözünde, “Köleyle şakalaşırsan sana kıçını gösterir” der. Horatius’un “Kazancınla hak ettiğin gururuna sahip çık” Akif’in “Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum” sözlerini de yabana atmamak gerekir. Elbette, alçakgönüllülük erdemi seviyesizler için hatırı sayılır bir buluştur, böylece karakterleri gereği hepsi kendini mükemmel bir şekilde erdemlilerle eşitleyerek onlardan biri gibi davranırlar. Sanki seviyesizlik diye bir şey hiç yokmuş gibi.
Hilim, üstün bir akıl gücünün işaretidir. Gücün olmadığı yerde hilim de yoktur. Hilim, başkalarını idare edenlerin vasfıdır, başkaları tarafından yönetilenlerin vasfı değildir. Yaratılış bakımından zayıf ve güçsüz olan kişiye, kızdırıldığı zaman ne kadar sakin durursa dursun halim denmez. Ona sadece zayıf denilir. Halim kimse istediği zaman her şeyi yapabilecek gücü olduğu halde, kendisine hâkim olan kişidir. Görülüyor ki hilim, bir kimsenin kendi üstünlük ve kudretini bilerek yaptığı bir davranıştır. Hilim zayıflık ve acizlik işareti değil, güç ve otorite işaretidir. Cezalandırmaktan aciz olarak affeden kimse, hilim sahibi olamaz. Hilmi dini esaslardan fedakârlık etme şeklinde anlamak doğru değildir. Toplumu ilgilendiren kötü bir işi hoş görmeye, o hususta halim selim davranmaya kimsenin hakkı yoktur. Böyle bir durum hilimle değil, ancak zulme seyirci olmakla açıklanabilir. İslam’da zulme seyirci kalınmaz. Zulme karşı direnenler için de Allah onları yalnız komaz. Şairirin dediği gibi:“Fil çoğalsın, ebabilden umutkesilmez. Firavun azsa da, Nil'den umut kesilmez. Zalimler ölmüyor diye yese kapılma, Sabret hele, Azrail'den umutkesilmez.”
Hz. Peygamber, Allah’a ait bir hak ayaklar altına alınıp çiğnenirse onu hiç affetmez, öyle durumlarda Allah adına intikam alırdı.(Buhari) Hoşgörülü olmak, her şeye hoşgörü göstermek değildir. “Hoşgörü göstermek, sorumluluğu üstlenmektir: Sorumluluğu başkasının üzerine atan hoşgörü hoşgörü değildir. Başkalarının ıstırabına hoşgörü göstermek, kurbanı biz olmayan adaletsizliğe hoşgörü göstermek, bizi esirgeyen dehşete hoşgörü göstermek, hoşgörü değildir: Bu bencilliktir, ilgisizliktir, daha beteridir. Hitler’e hoşgörü göstermek, en azından unutarak, terk ederek, onun suç ortağı olmaktı ve bu hoşgörü de zaten işbirliğiydi. Dehşet karşısında bu pasifliktense, kötülüğe utanç verici biçimde kabul etmektense, kin, öfke, şiddet yeğdir! Evrensel bir hoşgörü, vahşete hoşgörü göstermektir: Vahşi hoşgörü!” diyordu Sponvılle. Tecavüze, işkenceye, cinayete hoşgörü gösteren birini erdemli insan diye değerlendiremeyiz. Kötülüğe gösterilen hoşgörüyü saygın bir eğilim olarak göremeyiz. Vesselam.