"İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!” (Bakara:177) Burada erdem ‘birr’ kelimesinin kapsamına giren; imana, ibadete, sosyal ahlâka ve bireysel ahlâka ilişkin olmak üzere dört bölümde sıralandığı görülen meziyetler de ‘birr’ kelimesinin kapsadığı erdemlerin en önemlileri olup, âyette kavramın muhtevası bunlarla sınırlanmamış, sadece örnekleme yoluna gidilmiştir. Bütün saygı ifade eden davranışları, itaatleri ve insanı Allah'a yaklaştıran hayırlı işleri içine alan bir kelimedir. Birr kelimesiyle sıdk (doğruluk-dürüstlük) ve takva kelimeleri arasında, neredeyse eşanlamlı kabul edilebilecek kadar yakın bir ilişki kurulması Kur'an terminolojisi bakımından oldukça önemlidir. “İyilikte ve yanlışlardan korunmada (takvada) yardımlaşın ama günahta ve taşkınlıkta yardımlaşmayın.”(Mâide: 2) “İyi davranış, asla evlere arkalarından gelip girmeniz değildir. Lâkin iyi davranış, korunan (ve ölçülü giden) kimsenin davranışıdır.”(Bakara:189)
Harekete geçen ya da geçebilen bir güçtür erdem. Bir bitkinin ya da ilacın erdemi iyileştirmektir. Bıçağınki kesmek, insanınki insanca istemek ya da davranmaktır… Bir varlığın erdemi onun değerini oluşturan şeydir, başka değişle kendine özgü yetkinliğidir: İyi bıçak en iyi kesebilendir, iyi reçete tedavisi çok başarılı olandır, iyi zehir öldürmede çok başarılı olandır… Erdemlerin, bu ilk ve en genel anlamda, nasıl kullandıklarından, hedefledikleri ya da hizmet ettikleri amaçlardan bağımsız oldukları görülecektir. Katilin elindeki bıçak aşçının elindekinden daha az erdemli olamaz, hayat kurtaran bitki, zehirleyen bitkiden daha az erdemli değildir… Kimin elinde olursa olsun ve kullanılışlarının çoğunda, en iyi bıçak en iyi kesen bıçak olacaktır… Bıçağın işini yapması yeterlidir, o bu işi yargılamaz, değerlendirmez ve bu nedenle de onun erdemi bizim erdemimiz değildir. Mükemmel bir bıçak, kötü bir adamın eline düştü diye mükemmelliğinden bir şey yitirmez. Erdem güçtür ve güç de erdeme yeter. Ama insana ve ahlaka yetmez. Eğer her varlığın kendi özgül gücü varsa ve bu gücün içinde yetkinleşiyor ya da yetkinleşebiliyorsa İnsanın kendine özgü yetkinliğinin ne olduğunu kendimize sorabiliriz. Aristoteles’in cevabı, “İnsanı hayvandan ayıran şeydir.” Mademki insan bu anlamda bir değerdir ve iyi davranma kapasitesidir, o zaman Montaigne dediği gibi, “İnsanı iyi ve gerektiği gibi kılmaktan daha güzel ve daha meşru bir şey olmaz” erdem budur.
Erdemlerin ne olduğunu bilmeyen, Allah ve Rasulünün emrettiklerine sarılsın. Çünkü onlar bütün erdemleri kapsamaktadır. Erdem, iyiliğin kendisidir, ruhtaki ve hakikatteki iyiliktir. İyilik temaşa edilecek bir şey değil, yapılacak şeydir. Erdem de böyledir; iyi davranma çabasıdır, iyi de bu çabanın içinde tanımlanır. Nice korkulan şey vardır ki, onlardan sakınmak, onlara düşmenin sebebidir. Nice sır vardır ki, gizlenmesi konusunda gösterilen aşırılık onun yayılmasının sebebidir. Nice yüz çevirmeler vardır ki, nüfuz etme bakımından ısrarlı bakıştan daha etkilidir. Bütün bunların temel nedeni, aşırılıktır ve itidal sınırından çıkmaktır.
Fiillerin gücün itidalden çıkıp ifrat ve tefrit tarafına meyletmesiyle ortaya çıkmasına sebep olan huy erdemsizliktir. Fiillerin eğitilmiş teorik güçten dengeli olarak çıkmasını sağlayan huya “hikmet” denir. Fiillerin eğitilmiş pratik güçten mutedil olarak çıkmasını sağlayan huya “adalet” denir. Eğitilmiş şehevi güçten dengeli fiillerin çıkmasını sağlayan huya “iffet” denir. Eğitilmiş gazabı güçten dengeli fiillerin çıkmasını sağlayan huya “şecaat” denir. O zaman temel erdemler dediğimiz dört huy hikmet, adalet, iffet ve şecaattir.
Bu dört erdemden her birinin ifrat ve tefrit taraflarına erdemsizlik denir. Mesela, teorik gücün itidali hikmettir. Onun hem ifratı olan hilekârlık hem de tefriti olan ahmaklık erdemsizliktir. Pratik gücün itidali adalettir. Onun ifrat ve tefrit uçları yoktur daha doğrusu, onun zulüm dediğimiz bir tek zıddı vardır. Arzu anlamındaki şehvet gücünün itidali iffettir. Onun hem ifratı olan fücur hem de tefriti olan sönmüşlük erdemsizliktir. Öfke anlamındaki gazap gücünün itidali yiğitliktir. Onun hem ifratı olan “tehlikeye atılma” hem de tefriti olan korkaklık erdemsizliktir.
Nitekim erdem, ifrat ile tefrit arasındaki ortadır. “İşlerin en hayırlısı orta olanıdır.”(Beyhaki) Diğer her iki taraf da yerilmiştir. Onların ortası olan erdem ise övülmüştür. Bu konuda akıl hariçtir, zira akılda ifrat olmaz. Kararlılıktaki hata, ihmaldeki hatadan daha hayırlıdır. Şaşılacak durumlardan biri şudur ki, erdemler makbul ve zor; buna karşılık erdemsizlikler kötü ve hafif (Yani erdem iyidir fakat yapılması zor; erdemsizlikler kötüdür ve yapılması kolay) görülmektedir. En büyük budalalık ve zayıflık ise, düşmanı dosttan ayırmama bilgisizliğidir. Hz. Peygamber Amr’ı, Ebu Süfyan’a Mekke’de dağıtılmak üzere bir miktar mal gönderirken, Amr’da Amr b. Ümeyye ed-Demiri’yi de arkadaş olarak istemişti. Bunun üzerine “Onun kavmine vardığın zaman ona karşı ihtiyatlı ol. Öz kardeşine bile güvenme! demişti.(Ebu Davud) İslam’ın hakim olduğu ve bütün kurumların İslam ahlakına göre yönetildiği sırada hüsn’ü-zan esas olur, İslam’la yönetilmeyen bir ülkede siyaseten su-i zan esas olur. Vesselam.