Hz. Peygamber; “Münafığın alameti üçtür: Konuşunca yalan söyler. Söz verince sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edilince hıyanet eder”(Buhari,Müslim) demiştir. Başka rivayette; “Dört huy kimde bulunursa, o adam tam münafık olur. Bir kimse de bu huylardan biri bulunursa, o huydan vazgeçinceye kadar onda münafığın özelliklerinden biri vardır demektir. O dört huya sahip olan kimse: Kendisine bir şey emanet edilince hıyanet eder. Konuşunca yalan söyler. Bir antlaşma yapınca sözünde durmaz. Düşmanlık yapınca da aşırı gider”(Buhari,Müslim) denilmiştir.
Bir genç, bisetten önce Muhammed (as) ile bir alışveriş yapmış, biraz beklerse hemen getireceğini vadederek oradan ayrılmış, ama sözünü unutmuş. Üç gün sonra hatırlayıp konuştuğu yere geldiğinde, onu aynı yerde beklerken bulmuş. Peygamber, bu yaptığı karşısında kendisine serzenişte bulunmayıp sadece: “Ey delikanlı! Bana zahmet verdin, üç gündür burada seni bekliyorum”(Ebu Davud) demiştir.
Mümkündür ki; Hz. Peygamber o kimse ile belli bir zaman diliminde buluşacakları konusunda anlaşmıştır. Adamın gelmediğini görünce o da çekip evine gitmiştir. Ertesi gün aynı saatte aynı yere gelmiş ve bir süre bekledikten sonra yine adamın gelmediğini görünce evine gitmiştir. Üçüncü günde yine aynı saatte aynı yere gelmiş ve adam bunu hatırlayıp oraya gelmiştir. Ona sertçe bir şey söylemeyip sadece “Üç gün/veya üç gecedir, burada seni bekliyorum gelmedin, bana hayli zahmet verdin.” demiştir. Bu ifadeden “üç gün veya üç gece” boyunca oradan hiç ayrılmadığı manasından ziyade, “üç gün veya üç gece peş peşe kararlaştırılan yerde belirlenen saatte gelip bir süre orada beklediği” şeklinde anlamak daha makul görünmektedir.
Günümüzde, telefon ve benzeri aletler ile karşı tarafla rahatlıkla irtibat kurulabilmekte, süratle haber ve bilgi ulaştırılabilmektedir. Haberleşme yolları kolaylaştığından randevuya gidilemeyeceği veya yetişilemeyeceği anlaşıldığında vakit geçirmeden o saatte buluşulamayacağı mazeretini bildirmek gerekir. Böylece o da randevu vererek ayırmış olduğu vakitte kendi işlerini yaparak veya onunla bir araya gelmeye ihtiyacı olan, buluşma arzu eden bir başkasıyla buluşarak vakitten istifade edebilsin.
Müslüman, verdiği söze bağlı insandır, bir antlaşma yaptığı zaman yerine getirir. Müslümanın verdiği sözde durması imanı gereğidir. Rabbimiz; “Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.(İsra:34) Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah’ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın”(Nahl:91) demiştir. Bir vaad haksız olmadığı ve yerine getirilmesi mutlak surette imkânsız olmadığı halde herhangi bir sebeple icrasından geri durmak caiz değildir. Güvenirliliği eksik olanın mutlaka imanı da eksiktir. Jacques Ellul, “Eğer bir kişi sözünün arkasında değilse sözü yalnızca gürültüdür” demiştir.
Huzeyfe b. Yaman, beni Bedir savaşına katılmaktan hiçbir şey alıkoymadı ancak babam ile birlikte Mekke’den Medine’ye hicret etmek için yola çıkmıştık. Kureyşliler bizi yakaladılar ve bize: “Siz Muhammed’e gidiyorsunuz dediler, biz: Hayır sadece Medine’ye gitmek istiyoruz dedik. Bizden Muhammed (as)’le birlikte savaşmayacağımıza dair söz aldıktan sonra salıverdiler. Bedir savaşı gelip çattı biz savaşa katılmak istedik. Nebi bize, Kureyş’le aramızda geçeni hatırlattı ve: Siz kalın, biz onlara verdiğimiz sözü yerine getirelim ve onlar yenmek için Allah’tan yardım dileyelim” dedi.(Müslim)
Hz. Peygamber’in yaptığı bu davranış sadece verilen söze bağlılıktan öte, söze bağlılığın vardıracağı hedefin en yücesidir. Barışta verilen söze bağlılığın erdem olduğu inkâr edilemez, ama düşmanlığın en kötüsünü yapan, işi gücü hile olan, karşısındakini mağdur etmekten başka bir şey düşünmeyen bir düşmanla savaş halinde verilen söze bağlılık ta en yüce erdemdir. Evet, kişinin sözüne bağlılığı erdemdir, ama böyle değil de katılmadığı, verilmesini emretmediği, ikrar da etmediği veya şahit olmadığı bir ahdi yerine getirmeye bir başkasını teşvik ederse; hem de kaçışı gizlemeye ve kesin zarara dayalı olduğu için batıl olduğunu bile bile bir ahdi yerine getirmeye teşvik ederse işte bu basit bir erdem değil, erdemlerin en büyüğüdür. Bu hadisede Peygamber biliyordu ki; bu sözleşmeyi bozarsa askerinin sayısı artacak, ordusu güçlenecekti. Askerin az olduğu sırada bunu yapmak elbette kolay bir şey değildir.
İnsan verdiği sözü hatırlama ile zorlukları aşıp zevkleri kıracak bir azimle yerine getirir. Sözü yerine getirmek ne derece çetin olursa olsun, azim kırılmamalı ve gerçekleşmesi için her şey göze alınmalıdır. Yarış maratonunda herkesin performansı bir değildir. Bazen verdiğimiz söz ucuz atlatılır, bazen de kişinin yakın dost, mal ve hayatına mal olur. Bunlar dünya ve ahiretin yüce makamlarıdır. “Her güzellik, zorluğun arkasında saklıdır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır”(İnşirah:5) ayeti gereğince ilahi bir yasadır. “ucuz etin tiridi olmaz” sözü, bunun bir başka şekilde ifadesidir.
Müşrikler; “Muhammed’le ahitleştim ve sözümden dönmek istemem. Çünkü ben, onda dürüstlükten başka bir şey görmüş değilim”(İbn İshak) diyorlardı. Sözünde duranların zarara uğradığı bir eyleme zulüm karışmış demektir. Bu hastalığın insanlar arasında meleke halini alması sadakatin değil yalanın teşvik görmesi anlamına gelir. İslam, mal ve benzeri konularda yapılan sözleşmelere bağlı kalınmasını emretmiş ve yapılan sözleşmenin şartları doğrultusunda hareket edilmesini tavsiye etmiştir. Nebi, “Müslümanlar (verdikleri) şartlarına sadıktırlar.(Buhari) Emanetine güvenilmeyenin imanı; sözünde durmayanın da dini olmaz”(İbn Ebi Dünya) demiştir. Vesselam.