İslam’da fertlerin özel hayatı ve yaşantıları tamamıyla koruma altına alınmış, evlerin dört duvarı, bir kalenin dört duvarı sayılmış ve buna kimsenin müdahale etmesine izin verilmemiştir. Kur’anın emri, “Ey iman edenler, kendi evinizden başka evlere, sahiplerinden izin almadıkça ve onlara selam vermedikçe girmeyiniz.”(Nur:27) Gizlilik hakkı, yalnızca evlere giriş sorunuyla ilgili olmayıp, bir evi dışarıdan gözetleme, “dikiz etme” ve hatta başkasının bilgi ve belgesini izinsiz okuma ve başka cemaatlerin konuşmaları gibi bütün mahrem noktaları da içine almaktadır. Başkasına ait meskenin içi mahrem olduğundan dolayı izinsiz olarak girmek, yasaklanmıştır. “Her kim izinleri olmaksızın başkalarına ait bir eve muttali olursa, o ev halkının o kimsenin gözünü çıkartmaları helal olur.”(Müslim) Bu sebeple herhangi bir kimsenin bir kapının ya da başka bir şeyin yabancı bir kadını görmeye maruz kalması, muhtemel herhangi bir delikten içeriye bakması helal değildir.
İslam’da cezalar aleni olabilir. Fakat suçların detaylarıyla halk önüne getirilmesi yasaktır. Çünkü suç fiillerinin üzerinden perdelerin kaldırılması genel ahlak havasını bozabilir. Şer havası her tarafta esmeye başlar. Şer ehli böyle bir havayı teneffüsten lezzet alır. Şer duygular gelişir. Fahişeye fahişeliklerinin anlattırılması insanların ona meylini sağlar. O yollu olanların meylini de arttırır. Bazıları da içinde gizli tuttuğu eğilimlerini uygulamak için bir yol öğrenmiş olur. İşte bunun için İslam suçu işleyip onu teşhir eden kimseyi iki suç işlemiş kabul etmektedir. İşlemek bir suç, onu teşhir etmek ikinci bir suç. Başkasının işlediği bir suçu açıklayan kimse de açıkladığı suç ölçüsünde sorumluluğa ortaktır. Dedikodu yapmak, kirli çamaşırlar aramak, başkalarının işine burnunu sokmak ve ayrıca toplumsal, milli ve ırksal konulara aşırı ilgi göstermek. Kendimizden kaçıp uzaklaşmak suretiyle ya komşumuza yük olur ya da onunla gırtlak gırtlağa geliriz.
İnsan günah, hem de büyük günah işleyebilir; çünkü insanın yapısı buna müsaittir. “Nefsim elinde olana yemin ederim ki eğer günah işlememiş olsaydınız Allah sizi yok eder ve günah işleyen sonra Allah’tan mağfiret diledikleri için kendilerine mağfiret ettiği bir kavim getirir”di.(Müslim) Şeytanın varlığı günah işleme gerekçesi olamaz. Lakin günah dini-ahlaki açıdan ciddi bir arıza olmakla birlikte günah dedektifliği yapmak ve özellikle cinsel içerikli günahları şantaj malzemesi olarak kullanmak insanları köşeye sıkıştırmak ahlaksızlıktır. Bu tür şeylerin yapılmasını gerektiren şeyin başında elbette ki, bir yönüyle hasımları ekarte etmeye, bir yönüyle de muhtemel yol kazalarının önüne geçmeye yöneliktir. Hasmı bertaraf etmek söz konusu olduğunda “her türlü hile mubahtır” düsturunca tedbirle amel etmektir ki kasetçilik ve sair şantaj usulleri bu tedbir dairesindedir. Müslümanlık adına bunu yapanlar ise, kendisine hasım bellediği kişileri veya kurumlara karşı kutsal savaş moduna girerek ve “Harp hiledir” düsturunca gayri ahlaki enstrümanlar kullanmakta hiçbir beis görmemektedir. Bu da taassubun bir parçası veya bir insanın kendi cemaatini, tarikatını, partisini hatasız ve onun uğrunda her şeyin yapılabilecek inancına sahip olunmasındandır. Bu da Aziz Ignatius’un, “Kilise siyah diyorsa, beyaz gördüğüm şeyin siyah olduğuna inanırım” sözünü hatırlatmaktadır.
Kur’an, “Birbirinizin kusurunu araştırmayın.”(Hucurat:12) Hz. Peygamber; “Casusluk etmeyin, yersiz araştırmayın.”(Buhari) “Çünkü her kim mümin kardeşinin ayıplarını araştırırsa, Allah da onun ayıplarını araştırır. Allah da her kimin ayıplarını araştırırsa, evinin içinde bile olsa onun ayıbını ortaya çıkarır (ve onu rezil eder)”(Tirmizi) demiştir. Tecessüs kusurları araştırmaktır, tehassüs ise konuşan bir topluluğun konuşmalarını dinlemek, onlara kulak kabartmak yahut kapılarından dinlemektir. Müminler arası ilişkilerde dikkate alınması gerekli kurallar arasında, insanların ayıp ve kusurlarının araştırılmaması, gizli kalmış şeylerin peşine düşülmemesi, gereksiz bir dedektif merakı ve eğilimi gösterilmemesi, röntgencilik ve casusluk yapılmaması da yer almaktadır.
Hiç kimse gizli hallerinin izlenmesinden, gizli konuşmalarının dinlenmesinden hoşnut olmaz. Aksine sıkılır, üzüntü duyar. Böyle bir durumla karşılaşmak herkes gibi mümin erkek ve kadınları da son derece rahatsız eder. Mümin, kardeşinin kusurlarını ortaya döküp onu rezil eden değil, o kusurları düzeltip onu aziz edendir. “Özgür insanların kalbi sırların kabridir. / Nesebi sağlam olmayan kişi sır saklayamaz.” Allah’ın güzel isimlerinde biri “Settar: Ayıpları örtüp kapatan”dır. Başkalarının açığını yakalamaktan zevk alan tipler, marazi tiplerdir. Bunlar kendi kusurlarını örtmek için başkalarının daha kusurlu olduğunu ispat etmeye bayılırlar. Bu davranış ağırlıklı olarak, herhangi bir Müslümanın bir ayıbını ve eksiğini, bir sırrını şöyle veya böyle öğrenip açıklama kötü niyeti vardır. Ayıp ve kusur araştırmak, duyulması istenilmeyen sözleri gizlice dinlemek İslam’da yasaklanmıştır. Kardeşliğe ve kardeşlik hukukuna ters düşen söz ve davranışlardan özenle kaçınılmalıdır. İslâmiyet, beşerî ilişkileri son derece gelişmiş dost bir Müslüman toplum oluşturmayı istemektedir.
Atasözünde şöyle denilir: “Eğer ıslah edecek ve çürümekten koruyacak tuz bulamayacaksan, bari hastalık getirecek ve bozacak sinek olma!” Bir insan tüm erdemleri uhdesine alamıyor, tüm güzellikleri yaşayamıyorsa da bari rezaletleri terk etmelidir, bu amaca uygun hareket etmelidir. Kişi milletin hataları ve günahlarıyla uğraşmaya başlarsa halkın tümünü yozlaştırma vazifesini yüklenmiş olur. Bazı filozoflar, “Akıl düşmanlarından ve sevgi hırsızlarından sakınınız. Bunlar söz gezdirip koğuculuk eden, insanların arasını açanlardır. Hırsızlar mal ve servet çalarlar. Onlar da insanlar arasında birikmiş sevgileri çalarlar” demişlerdir. Vesselam.
Muhammed Zeki Mirzaoğlu