Allah'ın insanlardan korunmasını istediği beş kutsal şeyden biri de, neslin devamıdır. Neslin devamını Allah (c.c.), canlıların kabiliyet ve yapılarına göre belli kanunlara bağlamıştır. Neslini devam ettirebilmek için en büyük zorluklarla karşılaşan canlı da insanoğludur. İnsan, canlıların en güçlüsü olmasına rağmen, doğduğu anda en zayıf olanların başında gelir. Bazı hayvan yavruları doğumdan hemen sonra, bir kısmı da kısa bir zaman sonra ayağa kalkabildiği, ihtiyaçlarını gidermeye başlayabildiği hâlde insanoğlu ancak, doğumundan yıllar sonra bu seviyeye gelebilir. Neslin devam edebilmesi için bütün bu zorlukları çeken ana babalardır. Anne, yavrusunu dokuz ay karnında taşır, hamilelik süresince pek çok güçlükle karşılaşır, hayatî tehlikeleri de göze alarak çocuğunu doğurur. Hiç bir şeye gücü yetmeyen bebeğini büyütmek için, uykusundan, istirahatinden, sıhhatinden feragat eder. Allah şöyle buyurur: “Biz, insana, ana-babasına iyilikte bulunmayı tavsiye ettik.”(Lokman: 14) “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “of!” bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: “Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!” diyerek dua et.”(İsra: 23-24)
Hz. Peygamber; “Yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun, kime denildiğinde; Ana-babası veya bunlardan birisi yanında ihtiyarladığı hâlde, cennete giremeyip cehennemi boylayan kimse” der. (Müslim, Birr, 9)
Anne baba hakkının gözetilmesi sadece evlat üzerine sınırlı bir hak değildir. Güvenli ve sağlam salim şekilde annenin görevini yerine getirmesine yardımcı olmak üzere tüm toplumun da doğum yapana kadar kadının annelik hakkına riayet etmesi, ona gerekli olan gıdayı, tıbbi ve sosyal olanakları sağlaması gerekir. Eğer çalışan birisiyse, hamilelik süresince özellikle de son dönemde sahip olduğu kuvvet nispetinde iş yükünün hafifletilmesi gerekir.
Doğum yaptığı zaman da uygun bir annelik ve emzirme izni verilmelidir. Bu izin “…Emzirmeyi tamamlamak isteyen kimse için iki tam yıl…”(Bakara: 233) süreyle ve tam ücretli olabilir. Çünkü anne toplum için değerli ve önemli bir görev ifa etmektedir. Bu görev de gelecek nesli eğitmektir. Şair, “Anne okuldur. Eğer onu iyi yetiştirirsen nesilleri sağlam bir toplum yetiştirmiş olursun” demiştir. Anne son derece üretkendir. Bir mal veya ekonomik bir değer üretmese de insan üretmektedir. Rousseau, “Anneler çocuklarına onlara gösterdikleri özen dolayısıyla bağlanırlar. Toplumsal erdemleri uygulamak da yüreklerin derinliklerine insanlık sevgisini taşır. İnsan iyilik yapmakla iyi olur, bundan daha doğru bir uygulama bilmiyorum” diyordu
Nobel ödüllü ekonomist Becker; “Çocuklarının bakımı ve onların iyi yetiştirilmesi için evinde oturan kadın, Ulusal ekonomiye %25 ile %50 arası katkı sunmaktadır. Evinde annelik görevini yerine getiren kadının hiçbir iş yapmadığını düşünen birçok kimse ise bunun farkında değildir. Onların bakış açısına göre bu kadın, ulusal üretim için bir yük teşkil etmektedir. Hâlbuki dünya ekonomisi bu kimselerin düşündüklerinden farklı veriler ortaya koymaktadır” diyordu.
Toplumun, annenin hakkını gözettiği gibi babanın hakkını da gözetmesi gerekir. Zira baba çalışıp çabalayıp çocukların nafakasını temin etmektedir. Sıkıntılı bir duruma girdiği, eşinin ve çocuklarının haklarını vermekten aciz kaldığı anda toplumun kendisine yardım elini uzatması gerekir. Böyle olmalı ki çocuklar nafaka, giyim, barınma, eğitim, tedavi gibi haklarını sosyal statülerine uygun şekilde, israfa ve ihmale kaçmadan tam olarak alsınlar. Çünkü Müslüman toplum dayanışma içinde olur. Zengin, fakirin elinden tutar, ihtiyacı olmayan ihtiyaç sahibine verir, güçlü kimse zayi olanı destekler. Müminler kardeştirler. Birbirlerine kenetlenmiş bir binanın tuğlaları gibidirler. Müslüman, Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez ve ihtiyacı olduğu anda onu terk edip gitmez.
İslam’da ekonomik farklılıkların önüne geçmek için Farklı bazı önerileri vardır:
-Belli kural ve şartlara göre zengin olanın, durumu sıkıntılı olanın nafakasını temin etmesiyle gerçekleşen akrabalar arası nafaka temini.
-Tamamı veya bir kısmı, fakirlere ve yine çocuklarının nafakasını temin edemeyen babalara verilmek üzere zenginlerden alınan zekât.
-Köy veya mahalle halkının kendi içinde dayanışması. Komşusu açken kendisi tok olan gerçek anlamda mümin değildir.
-Allah’ın, halkına karşı sorumlu kıldığı Müslüman bir devletin içindeki genel dayanışma. Bu devletin aç olan herkese gıda, ihtiyacı olan herkese giyecek, her hasta olana ilaç ve her evsize ev temin etmesi gerekir.
Hz. Peygamber bu durumu, “Hepiniz çobansınız ve güttüğünüzden sorumlusunuz. Yönetici bir çobandır ve idare ettiklerinden sorumludur. Baba da ailesinin çobanıdır ve ailesi içindekilerden sorumludur.” Öyleyse bir yöneticinin, idare ettiği topluma karşı sorumluluğu; ailesine karşı sorumlu olan babanın sorumluluğu gibidir. Vesselam.