Günümüz dünyasında her sene 1,25 milyona yakın insan hayatını trafik kazalarında kaybediyor (bu sayı savaş, suç ve terör kaynaklı ölümlerin toplamının iki katı). Bu kazaların yüzde 90’ından fazlası düpedüz insan hatalarından kaynaklanıyor: alkollü araç kullanmak, direksiyon başında kısa mesaj yollamak, uyuya kalmak, yola dalıp gitmek olarak sıralanabilir. Trafik kuralları uzun deneyimlerden ve aklın kontrolünde ortaya çıkarılmıştır. Hayat denilen bu yolculukta, kalbinizin gösterdiği yolda yürürken, aklınızın koyduğu trafik kurallarına uymazsanız, kaza yaparsınız. Arabalarının içinde konforlu bir şekilde seyredenler, kesinlikle yayalara öncelik tanımaları bir hak olduğu gibi nezakettir de. 

Kul hakkı ihlali, para, arazi ve buna benzer şeyleri zimmete geçirmekten ibaret değildir. Trafik kurallarını ihlal etmek, devlet dairelerinin kapılarında veya sırayı gerektiren yerlerde sırayı ihlal etmek, yollara insanları rahatsız edecek herhangi bir şeyi atmak, müzik cihazlarının sesini, insanları rahatsız edecek derecede açmak, kul hakkı kapsamındadır. Kırmızı ışıktaki şoför müzik aletlerinin sesini sonuna kadar açarda trafiğin akışını durdurmasına sebebiyet verirse ve insanları rahatsız ederse kul hakkını ihlalden dolayı günahkâr olur. İslam bunlara son derece dikkat etmemizi istemiştir. 

İnsanlar vardır, araba sürerken kırmızı trafik ışığıyla karşılaştıklarında, ya da fazla kalabalık bir caddede yürürken de kızarlar. Bu gibi duygular zaten öfkeli olan bir insanın öfkesine gerekçe araması sonucu yaşanır. İnsan sosyal bir varlıktır. Başkasıyla yaşadığının şuurunda olduğundan kırmızı ışıkta durur. Kırmızı ışıkta durmak, yasalara uygun hareketetmek, toplumsal değerleri gözeterek yaşamak kişinin haddini bilmesi, başkasının da var olduğunun şuurunda olmasıdır. Kırmızı ışıkta durur, çünkü arabaların ve arabalarda seyahat eden insanların da hakkı olduğunu bilir. Yasalara saygı duymak, bir kitapta yazılı olan metne saygı duymak değildir. Zira metin, anayasa, toplumun kendisi demektir, topluma saygı duyulduğu için yasaya uyulur. 

Kırmızı ışıkta durmak, yasalara uygun hareket etmek insanın dış sorumlulukları başlığı altında toplanır. Bir de insanın iç yasaları vardır; ahlak ve değer, helal ve haram gibi… İnsan ahlaki değerlere, haram ve haram ölçülerine uygun davrandığında iç sorumluluklarını yerine getirmiş olur. Yasalara uyulmadığında başvurulan yaptırımlar da dışsaldır, toplumsal üst yapılar tarafından yerine getirilir. İçsel sorumlulukların yaptırımları ise vicdanidir, onu kişinin kendisi belirler. İç sorumluluklarına ters düşmüş kişiyi vicdanı hesaba çeker, kişi suçlu olduğunu bilir, vicdan azabı çekmeye başlar. 

Vicdanı diri olanlar, iç sorumlulukların bilincine uygun davranır. Polisin görmemesi onun için önemli değildir, vicdanın o rahat olmasına bakar. Yasalardan kaçmanın türlü yolu vardır, kişi bu yollardan birine girebilir. Ama vicdanı diri insan hem dış hem de iç sorumluluklarını yerine getirmeye bakar. Kırmızı ışıkta durmanın hem kanuni, hem de vicdani olduğunubilen insan sarı ışık yandığı zaman arabasının kalkışında aceleci davranması trafiğin akışına yardımcı olduğu için kul hakkını da gözetmesi açısından vicdani davrandığının farkındadır. Ancak uzun araç kuyruğunda bekleyen insanların hak ve hukukuna riayet etmeyen şımarık tiplerin aralara girmeleri de bir hak ihlali olduğu gibi kul hakkına da tecavüzdür ve kendisini herkesten daha hak sahibi olduğunu ilan etme cüretkârlığıdır. 

Bütün insanların mesul olduğu vicdani, ahlaki görgü ve nezaket görevleri de vardır. Zararlı ve kötü bir şeyi yoldan kaldırmak, yolla ilgili müstahaptır. Hatta bunlar imandandır. Efendimiz, “İman, yetmiş küsur veya altmış küsur şubedir. Bunların en üstünü ‘la ilahe illallah’ demek, en aşağısı da zarar veren bir şeyi yoldan kaldırmaktır”(Buhari, Müslim) demiştir. Yollara pervasızca atılan çivi ve buna benzer kesici aletler araba sahiplerinin tekerleğini patlatmaktadır. Bu ihmal kesinlikle kul hakkı kapsamına girmektedir.  Buna karşılık insani görevini yapan kişi de buna benzer bir nesneyi yoldan atarsa sevaba nail olacaktır. Nebi, “Hiç iyilik yapmayan birisi, yoldan bir diken dalını aldı… Bundan dolayı Allah onun yaptığını beğendi ve onu cennete koydu”(Buhari, Müslim) demiştir. Yolunu kaybetmiş bir kimseye de yardımcı olmak, yol göstermek hem insani hem de dini görevimizdir. Nebi, “Yol göstermek bir sadakadır”(Buhari, Ebu Davud) demiştir.  

Bundan dolayı kul hakkına girmemek için insanı görevimiz olan ve uzun tecrübelerle elde edilen trafik kurallarına uymak, hem insani ve hem de vatandaşlık görevimizdir. Burada hiç kimse kötü bir şeyi veya topluma zararlı bir şeyi dayatmıyor ki zorumuza gitsin. Azami derecede kurallara uyma sonucu kazaların azalmasını beraberinde getirecek ve trafikteki gerginlikler de yok olacaktır. Unutmayalım ki trafik kurallarına uymak görgü ve nezaket kurallarına da uymaktır. Vesselam.