Merhaba Değerli Okurlar, Covid-19 salgını ve getirilen kısıtlamalar nedeniyle gün içerisinde iç ortam diğer tabirle kapalı ortamlarda geçirdiğimiz süre daha da artmış durumda. Bu sebeple dış ortam hava kalitesi kadar iç ortam hava kalitesinin temiz olması sağlığımız açısından çok önemli.
İç(kapalı) ortam havası; konutlar, ev, kamu binaları, okullar, oteller, tiyatro, sinema, kütüphane, hastane, alış-veriş merkezleri, taşıtlar ve bekleme odaları v.b. kapalı alan içindeki hava olarak tanımlanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde nüfusun %85’i, gelişmekte olan ülkelerde %65’i kentlerde yaşamaktadır. Kentte yaşayan insanlar ise zamanlarının %90’nından fazlasını kapalı ortamlarda geçirmektedir. Kısıtlamanın olduğu bu dönemde şüphesiz bu oran daha da artmaktadır. Bulunduğumuz bu mekânların havası ise yine kendi faaliyetlerimiz sonucu oluşturduğumuz gaz, toz ve organik buhar emisyonları ile kirlenmektedir.
Yaşadığımız, çalıştığımız, dinlendiğimiz kısacası günlük zaman dilimin yaklaşık % 90 oranında geçirdiğimiz kapalı ve yarı kapalı ortamlar olan iç ortam hava kalitesi geçirdiğimiz sürenin oranından da anlaşılacağı üzere en az dış ortam hava kalitesi kadar önemlidir. Şayet iç ortam hava kalitesine gerekli önem verilmezse kapalı ortam olan iç ortam hava kalitesi dış ortam hava kalitesi ile kıyaslanmayacak derecede kirli olabilmektedir.
İç ortam havasında; insan sağlığını olumsuz yönde etkileyen karbon monoksit, kükürt dioksit, azot oksitler, formaldehit, sigara dumanı, radon, asbest, kurşun, uçucu organik moleküller, çeşitli mikroorganizma ve alerjenler gibi biyolojik, fiziksel ve kimyasal zararlı etkenler iç ortam hava kirliliğini oluşturan en yoğun kirleticilerdir.
Son zamanlarda tıp literatürüne giren, iş merkezlerinden hastanelere kadar her yerde rastlanabilen “Hasta Bina Sendromu”, %70 iş, %20 ev olmak üzere toplam zamanlarının %90’ını kapalı ortamlarda geçiren yüzbinlerce kişiyi tehdit eder hale gelmiştir. Ancak bu sorunun yeterince önemsenmemesinin nedeni, kapalı ortamlardaki hava kirliliği etkilerinin genellikle uzun sürede ortaya çıkması ve yaşamı doğrudan ya da acil olarak tehdit etmemesidir.
İç ortam hava kalitesi kavramı ve Hasta Bina Sendromu 1980’li yıllarda, petrol krizi ve enerji darboğazının gündeme gelmesi ile ortaya çıkmıştır. Sıkı enerji tasarruf politikaları ve buna bağlı olarak iç ortam hava sirkülasyonunun en az düzeye indiği, yetersiz havalandırmanın yapıldığı, dış ortama açılmayan pencerelerin bulunduğu ve klima cihazlarının kullanıldığı sızdırmaz bina yapımı, iç hava kalitesinde önemli sorunlar yaratmıştır. Sağlıksız inşaat malzemesi kullanımı, rutubet ve kötü havalandırma sistemi binaları birer bakteri yuvası haline getirmiştir.
İç Ortam Hava Kalitesi Neden Önemlidir?
İç ortam hava kalitesi, iç ortamlarda solunan havanın ne kadar “iyi” ya da “kötü” olduğunu gösteren bir ölçüttür. “Kötü İç ortam hava kalitesi”, hastalık ve üretkenlik kaybına yol açabilir. “İyi İç ortam hava kalitesi” ise sağlıklı bir yaşam ve çalışma ortamı sağlayabilir.
Her geçen gün İç ortam hava kalitesi’nin önemi daha da artmaktadır. İç ortam hava kalitesi, iç ortamlarda, giderek sağlıklı konforun en temel ölçütü haline geldi, standartları belirlendi.
Kötü İç ortam hava kalitesi, çalışma ortamındaki, isteksizlik, hastalık ve üretim kaybının başlıca nedenlerinden biridir.
İç ortam hava kalitesinin insan performansı üzerindeki etkisi bilinen bir gerçektir. İnsan konforu ve üretkenliği için solunan havanın % 40-60 nem içermesi ve çalışma ortamının 19-20 oC’de olması gerektiği yapılan araştırmalar sonucunda saptanmış bulunmaktadır.
Mekânlardaki hava sıcaklığının artışına bağlı olarak çalışanların performansı düşmekte (örneğin: sıcaklık 26°C’a ulaştığında %20 performans kaybı olmaktadır), ortamdaki nem oranı azalmakta, nem oranının azalması nedeniyle burun mukozasında kuruma ve solunum yolları enfeksiyonları artmakta, boğazda yanmalara neden olmakta, insanlarda Hasta Bina Sendromu artışı gözlemlenmektedir.
Baş ağrısı, öksürük, ses kısıklığı, baş dönmesi, zihinsel yorgunluk, mide bulantısı, bazı alerjik reaksiyonlar, ağız ve göz kuruluğu, koku ve tat alma bozukluğu, göğüste sıkışma hissi, gözlerde sulanma, kaşınma ve kızarma gibi rahatsızlık belirtileri belli başlı Hasta Bina Sendromu belirtileri olarak tanımlanmakta ve bina terkedildiğinde bu şikâyetler ortadan kalkmaktadır.
İç Ortam Hava Kalitesini Etkileyen Faaliyet ve Faktörler;
- Isıtma ve soğutma sistemleri,
- Sigara içilmesi,
- Bina yapım ve izolasyon maddeleri,
- Aşırı kalabalık
- Mobilyalar, döşeme maddeleri ve temizlik faaliyetleri,
- Kişisel bakım faaliyetleri
- Hobi ( lehim, tamirat, ilaçlama vb) faaliyetleri,
- Elektrikli ve elektronik ev aletlerinin çalıştırılmaları
- Havalandırma
- Kirleticilerin dış ortam seviyeleri
- Kirleticilerin iç ortam kaynaklarından yayılma hızı
- Kirleticilerin iç ortamdan uzaklaşma hızı
- İç ortam sıcaklığı
- İç ortam nemi
- İç ortamda bulunan ekipman ve malzemeler
- Bina ve içindeki malzemelerin yaşı
- Bina malzemesi
İç Ortam Hava Kalitesini Artırmak İçin Yapılması Gerekenler;
- Havalandırma tasarımının kişi başına gerekli hava miktarı göz önünde bulundurularak ilgili standartlara uygun olarak yapılması
- Üfleme ve emiş menfezlerinin uygun seçilmesi ve yerleştirilmesi
- Dış hava panjurlarının kirletici kaynaklardan uzak ve bağımsız uygun yerleştirilmesi Dış hava panjurlarının, düşük hava hızına göre tasarlanması
- Isıtma ve soğutma için kullanılan klimaların ve nemlendiricilerin düşük hava hızına göre tasarlanması
- Mutfak, tuvalet, sigara odası, fotokopi odası, vb. yerlerin dış ortama doğrudan hava akımı olmalı
- Oturulan bölgede durağan hava kalmaması
- Dış hava koşullarının uygun olduğu zamanlarda %100 dış hava imkânının kullanılması
- İş yerlerinde ve ofislerde, geceleri %100 dış havayla ısıtma ya da soğutma yapılmaksızın süpürme yapılması
- Doğal havalandırma yöntemlerinin mümkün olduğunca çok kullanılması (pencere açmak, baca etkisini kullanmak)