İbn Haldun; “Şahıslar gibi devletlerin (hükümetlerin) de tabii ömürleri vardır” diyor. “Kemale eren her şeyde eksilme başlar” ve “Tarih tekerrür eder” özdeyişleri yargısı meseleyi izah etmektedir. Machiavelli, “İktidarın eskiliği ve sürekliliği içinde, yeniliklerin anıları ve gerekçeleri silinip gider; çünkü bir değişim, daima başka bir değişimin oluşmasına zemin hazırlar” demiştir. İktidarın ömrünü uzatmanın yolları vardır, onlar da şüphesiz; eşitlikçi, adaletli, emanete riayet ve makamlara ehliyetli memurları atamaktan geçer. Kur’an, “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.”(Nisa:58) Hadiste de, “İş ehil olmayana verildiğinde kıyameti bekleyin”(Buhari) denilmişir. Danışmanlar ve memurlarda bu şartlar gözetilmelidir. Nasıl ki inşai malzemeler kalite ve sağlamlık özelliklerine göre bir binaya dönüşüyorsa, aynı şekilde bireylerin yükseliş ya da çöküşüne bağlı olarak onların oluşturduğu toplum yapısı da yükselir ya da çöker.  

       Nimet külfete göredir. Emeğe göre ekmek. Mutlulukla mutsuzluk ebedi hasımdır; kah biri galip gelir, kâh diğeri. Akıllı sadece kendi başına gelenlerden ders alır. Üstün zekalı ise hem kendi hem de başkalarının başına gelenlerden ders alır. Bilge kişi musibetlere sevinir, ders çıkarmak için. Hayatın acıları olmasaydı, tadı da olmazdı” özdeyişleri mana yüklüdür. Akıllı kişi, düşüncedeki hiçbir hatayı, bilgideki hiçbir sürçmeyi ve işlerdeki hiçbir aldırmazlığı küçümsememelidir. Zira az bir şeyi küçümseyen için küçük şeyler yavaş yavaş birikiverir. Bir de bakar, küçük büyümüş ve bunlar aczi yet ve kayıp doğuran gediklere dönüşmüş. Bu gedikler kapatılmazsa, gücü aşan patlamalar doğurmaya yol açmış olur. İktidar, küçümsenen bir düşman tarafından yok edilmiş olduğunu görürüz. Sağlığın, aldırış edilmeyen bir hastalıktan dolayı kaybedilmiş olduğunu görürüz. Irmakların, küçümsenen çeşmelerden fışkırdığının şahidi oluruz. İktidar ise işlerin kaybedilmeye en az dayanılır olanıdır. Zira küçük bile olsa kaybolan hiçbir şey yoktur ki, başka büyük bir şeyle bağlantılı olmasın. 

      Bir hükümet, seçimleri kazanarak iktidarı ele geçirdiklerinde, yapılan çalışmaların inkıtaa uğramaması için gitmek istemez. Ancak halk nazarında; böylelerinin de müstebitten bir farkı yoktur. “Eğer anlaşılmak istemezseniz önemsenmezsiniz de.” Dünya devamlı değişim içindedir, gençlerin ise bu değişime ayak uydurmak ve daha iyisine ulaşma gibi beklentileri vardır. O zaman şimdiye kadar kullanılmış olanlardan daha etkili ilaçlara ihtiyaç var demektir. Var olan en iyi kale, halk tarafından nefret edilmemektir, kale olsa bile, halk nefret ediyorsa bu kaleler kurtarmayacaktır. Zor günlerde zorunluluklar baş gösterdiğinde, kötülüğe vakit olmaz; çünkü zorunlu olarak yapıldı hükmüne varılır. O zaman, devamlı yeniden yapılanma ve çağa ayak uydurma yönünde devrimler yapmak gerekir. Gençler, büyüklerin çektikleri gibi bir sıkıntıya şahit olmadıkları için istekleri üst düzeydedir. İnsanlar genel olarak gözleriyle yargıda bulunurlar; çünkü herkes görür, ama çok az kişi duyumsar. 

      Said Nursi’nin, “biz kışı gördük, inşallah siz baharı göreceksiniz.” Kışın ıstırabını görmediniz, baharın kıymetini biliniz gibi bir nasihat yüklüdür. Bu millet ezanının Türkçeleştiği, camilerinin at ahırlarına çevrildiği, âlimlerinin dar ağaçlarda sallandığı, kızlarının üniversitelere başörtülerinden dolayı alınmadığı, ikna odalarında beyinleri iğfal edilerek başlarının açıldığı veya peruğa mahkûm edildiği, bazı din bezirgânları tarafından bu bir teferruattır, örtüyü takmasanız da olur fetvalarının verildiği, bu yetmiyormuş gibi ülkeyi batırıp Avrupa kapılarında bir sente muhtaç edildiği, milletin mahvı perişan edildiği günleri gördüğü, bütün bu yapılanların faillerini ve adresini bildikleri için gençlerin aksine baharın kıymetini biliyorlar. 

      Batı’nın durumu şunu gösteriyor ki, 21.yüzyılda, İslam’ı yok etmek için elden gelen her şeyi yapmaya çalışacaktır. İzlediği anti-İslamcı politika giderek artacaktır. Ayrıca Batı küreselcilik veya neokolonyalizm şeklinde farklı sömürgeci anlayışlarla dünyaya yeniden hâkim olma ve dünyayı sömürgesi haline getirme çabalarını giderek yoğunlaştıracaktır. Uyanık olmak gerekir. 

      İttifaklar sizleri aldatmasın “kim kiminle beraberdir siz ona bakın” Lokomotifin arkasına takılan vagon misali bütün vagonların lokomotifi takip etme mecburiyeti vardır. Lokomotifin yönü Amerika'yaysa vagonda oturanlar, yönlerini kabeye çevirseler de varacakları yer Amerika olacaktır. Başkasına çalışıp batıla alet olmamak lazım, ferasetli olanlar olayları önceden, mahrum olanlar ise sonradan fark ederler. “Bir av köpeği bir gün tavşanın peşine düşer. Bir süre sonra yorgun düşer ve tavşanı yakalayamaz. Ve daha sonra tavşana sorar: Senden daha güçlü ve daha hızlı olduğum halde beni nasıl geçebiliyorsun? Tavşan; çünkü ben kendi adıma koşuyorum. Sen ise başkasının adına koşuyorsun” demişti. Özgür bir köpeğin hayatı, bağlı aslanınkinden daha üstündür. 

      Kevakibi; “Avrupalıların izinden gitmek hem onların hem Hıristiyanlığın ve hem de bütün insanlığın faydasına olacaktır.” Said Halim Paşa da, “Avrupa tarihinden çıkardığımız görüşleri ve esasları, değiştirmeden kabul ettik… Avrupa anayasalarından herhangi birini kopya etmenin kâfi geleceği zan ve inancına kapıldık” demiştiler. Kevakibi, Sait Halim’i ve onlar gibi düşünen Osmanlının son dönem İslamcıları Abdülhamid’e karşı ayaklanmaları ve Avrupalıların oyununa gelerek “özgürlük isteriz” hürriyet isteriz” diyenler; İslam medeniyet havzası ve ortak tarihi tecrübenin kendilerini birleştirdiği Osmanlılarla her türlü ilişkilerini keserek Avrupalılar adına kumar oynamışlardır.  

      Teorik netlik uzun süre alabilir, bu süreç sükûnetle olgunlaşmaya ihtiyaç duyar. Daha iyi olanı tam olarak olgunlaşıncaya kadar bu sürecin yıllarca hatta on yıllarca akıl süzgecinde kalmasıdır. Vaktinden önce bahar gelmez. Bu birkaç saatlik düşünceyle ya da birkaç kişinin akliyle çözülebilecek basitlikte bir mesele değildir. Değiştirme ameliyesinden önce yerine neyin ikame edileceği üzerine iyi çalışılmalıdır. Eskisini gönderdiniz diyelim, yerine kimi tayin edeceksiniz? Bu gitsin kim gelirse gelsin demek çok ucuz ve kin kokan bir söylemdir! Sonra “Allah size öğle bir zillet musallat eder ki dininize dönünceye kadar onu üzerinizden atamazsınız.”(Ebu Davud) Kim bir zalimin zulmüne destek verirse, Allah o zalimi ona musallat eder. Allah, “İşte biz, kazanmakta oldukları günahlar sebebiyle zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmına böyle musallat ederiz”(En’am:129) “Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler”(Yunus.44) demiştir. 

      Bugün her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen insanlarla muhatabız. Oyunu kötüye kullanan; kendi iradesiyle kendisine kötülük etmiş, şikâyet etme hakkını yitirmiştir. Herkes kendine layık olanı ortaya koyar, bal arısı hep helâllerden beslenir ve şifa için bal taşır bu rahmettir. Akrep ise öldürmek için zehir taşır bu da zahmettir. Bu iki kıyası ifade edecek olursak, siyaset erdemli insanın eline düşer ve hakkiyle yerine getirilirse sağanak yağmur gibi rahmettir topluma. Hak tanımaz kötünün eline geçerse ateşten gömlek olur halkına. “Bir toplum Allah’ın gazabını hak etmişlerse; onların en şerlilerini başına getirir.”(El-Camiu’s-sağir) Öyle ise; kötü yöneticiyi seçenlerin iyilik beklemeye hakları yoktur. Diken eken gül toplamayacaktır. İyilerin, iyiler için; kötülerin de kötüler için olması adalettir. Hasan Basri, Haccac’a beddua edene, “onu başa geçiren sizler değil misiniz? İdarecileriniz amellerinize benzer. Siz layık olduğunuz şekilde yönetilirsiniz.” Allah, “And olsun biz sizin benzerlerinizi hep helak ettik, düşünüp ibret alan yok mu?”(Kamer:51) diyor. Ey millet! Belki bugün uyarı ve kınamanın size bir yararı olur. Fakat yarın mukadder olan başa gelince, pişmanlık ve ağlamaktan başka çareniz kalmayacaktır. Vesselam.