Hz. Peygamber (sav); “Kendisi için istediğini kardeşi için de istemeyen tam olarak iman etmiş sayılmaz”(Buhari) demiştir. Sadece bu hadis üzerinde bile düşünmek yeterlidir. “Benim akrabam olsun, senin olmasın; ben güç sahibi olayım sen köle olarak kalmaya devam et” fikri sınıfsal karşılaşmalara götürür. Bu İslam mıdır? Hayır. Bu hadis üzerinde düşünmek bile İslam’ın ne olduğunu bize göstermektedir, İşte İslam kardeşliği.
Eğer Türkiye’de, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Çeçenistan’da, Bosna’da, Libya’da, Filistin’de herhangi bir Müslüman öldürülürken ben rahat bir şekilde evimde uyuyabiliyorsam, benim İslam anlayışımda yanlış olan bir şeyler var demektir. Televizyonlarda, Karabağ’da ufak bir köyün, Ermeni çeteleri kuşatması altında bombalandığını, roket yağmuruna tutulduğunu ve Müslümanların katledildiğini gördükçe içim parçalanıyor. Bunları görüp rahat uyuyabilir misiniz? Eğer biz bu katliamın devamına göz yumarsak hiçbir İslami hassasiyete/İslam kardeşliğine sahip değiliz. Buna göz yumanlar, sakallı, cübbeli, sarıklı olsalar dahi, Müslüman olamazlar.
Yukarıya aldığımız hadisten alacağımız temel ders, İslam kardeşliği olgusudur. Ben Müslüman kardeşim için tanısam da tanımasam da, sahip olduğum güçlü kardeşlik bağlarıyla ona bir şey olduğunda harekete geçebilmeliyim. Şüphesiz ki, şu an kardeşlik duygularına sahibiz, fakat ekseriyetle bunlar milli duygulardır. Türk olmak, Pakistanlı olmak, İranlı vs. Olmak gibi… Bunlar yanlıştır. Nereden olduğu önemli değil Müslüman olmak yeterlidir. Olması gereken İslam kardeşliğidir. Allah, “Müminler ancak kardeştirler”(Hucurat:10) demiyor mu?
Milliyetçilik ve mezhepçilik yapmakla aslında kendi evimizi bölmekteyiz. Müslümanların çoğu Sünni, bir kısmı Şii… Şii ya da Sünni olmak bize İslam’ın öğrettiği bir kardeşlik midir? İslam bize ümmet olmanın temel şartı olarak bunları mı öğretiyor? İşte bu sebeplerden dolayı, İslami kavramların yeniden tanımlanması, İslami eğitimin büyük kitlelere aktarılması, milliyetçiliğin yok edilmesi, mezhepçiliğin ortadan kaldırılması lazımdır. Türk kültürü gibi, Pakistan kültürü, İran kültürü ve Yemen kültürü gibi ayrımcılığa götüren şeyleri iyi arayıp bulmalı, ortadan kaldırmalıyız. Farklı kültürlerin var olduğunu kabul ediyorum, fakat kültür adı altında yapılan milliyetçiliği yok etmeliyiz. İslam kardeşliğine sahip olmadığımızdan dolayı, milli, mezhebi ayrımcılıklara düşmüşüz!
Kur’an’da soy sop ve ırkın herhangi bir ayrıcalık ve üstünlük getirmediği mesajı verilmektedir. “Elleri kurusun,”(Tebbet:1) ayetinde kastedilen kişi, Rasulullah’in öz be öz amcasıdır. Müslümanlar, Peygamber’in amcası, Ebu Leheb’e, “Elleri kurusun”, demekle sevap kazanmakta, onun ise bu bedduanın karşılığı olarak, azabı artmaktadır. Süre, okuruna şu mesajı da vermektedir: Salih ameli olmayan Peygamber amcası da olsa hüsrandadır. Hz. Peygamber’e yakın olup olmaması kendisine hiçbir yarar sağlamaz. “Kim, haksız yere kavmine yardım edecek olursa o kimse kuyuya düşüp ölen bir deveye benzer ki onu kuyruğundan tutarak çıkarmak isterler.”(Ebu Davud) Hz. Peygamber’dir. Milliyetçilik, “Haksızlıkta kavmine yardımcı olmandır”(Ebu Davud,İbn Mace) diyor.
Allah, “Allah katında sizin en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır”Hucurat:13) diyor. Allah’ın bereket ve nimetleri kâinata saçılmış durumdadır. Herkes için bunlardan faydalanma hakkı da vardır. Allah bunları bir millete helal edip de diğerlerine haram etmemiştir; bil ’akis bütün insanlık ailesinin emrine vermiştir. “Başı simsiyah Habeşli bir köle bile olsa emirlerini dinleyin ve itaat edin.”(Buhari) bu hadis üzerinde ne kadar düşünsek azdır. Burada Kureyş eşrafına, nüfuzlu şahsiyetlerine ve bütün aristokratlara hitap vardır. Hiçbir kavim mensubu düşüncesiyle bu derece yükselebilir mi? İslam insanlığa bir bütün olarak bakar. İnsanlar arasında renk, cins, bölge farkı tanımaz. Tabiat ve ırk meselesi olan, bir fiil üstünlük meselesi değildir.
İslâm, cemaat dinidir. Cemaat her türlü bereketin adıdır. Velayetin, vahdetin, uhuvvetin, rahmetin taşıyıcısıdır. İslam’ı pratize etmenin zeminidir. Müminleri bir arada tutan yapıştırıcı, bir duvar misali kaynaştıran harçtır. Medenileşme ile gelen köklü yıkıma karşı duracak tek potansiyel güç İslam’dır. İslâm’ın ilke ve prensipleri en güzel şekilde cemaatle beraber yerine getirilir. Bu sebeple İslâm, Müslümanların şuurlu cemaatler olmasını emretmiştir. Peygamberimiz, Medine’de bu örnek cemaati kurmuş ve nasıl olacağını göstermiştir. Cemaat teşekkülü bir vucubiyet, cemaatsizlik ise bir vebaldir. “Cemaat rahmettir, tefrika ise azaptır.”(Ahmet) Cemaat tüm zamanların bir zaruretidir. Bu işin keyfiyeti kişinin kendi isteğine bırakılmamış “olmazsa da olur” değil, aksine “olmazsa olmazımızdır.” İnsanın ihtiraslarından, çıkarcı, bireyci, bencil, dünyacı olmaktan ve zulûmattan kurtulup gün yüzüne çıkması ancak cemaat ortamlarının rahmet ve bereketiyle mümkün olabilir. Kişi cemaat potasında olgunlaştıkça toplumsal duyarlılığı gelişir. Ümmete daha yararlı bir fert haline gelir.
İslâmî cemaat, Kur’an anlayışı ve Peygamber’in yolu üzerine kurulur. Cemaat mensubu bireyler arasında kardeşlik, karşılıklı yardımlaşma, dayanışma, fedakârlık ve saygı vardır. Onların arasında soy sop, sınıf, kabile, meslek, bölge üstünlüğü gibi şeyler yoktur. Cemaat olan mü’minler birbirlerini daha iyi tanırlar, birbirlerini sever sayarlar, birbirlerine destek olurlar, yardımda bulunurlar. Birbirlerinin durumlarından haberleri olur, birbirlerinin eksik taraflarını tamamlarlar. Tıpkı bir vücut gibi birbirlerinin acısıyla kederlenirler. Allah’ın yoluna yardım etmek ve aslı görevleri fert yetiştirmek olan bütün cemaatler birbirlerine saygı sevgi ve anlayışla bakmalıdırlar. Benim yaptığımı onlar da yapıyor, bundan daha güzel ne olabilir ki demeleri ve birbirlerine yardımcı olmaları gerekmektedir. Birbirlerine karşı, çekememezlik ve hasetederek değil, birbirlerini anlamaları ve anlayışlı olmaları şiarları olmalıdır. Bu “Sizler inanmadıkça cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız”(Müslim) fermanının gereğidir.
Cemaat; vücuttaki sinir gibidir. Ortalama 70 kiloluk bir insandaki sinirlerin ağırlığı, sadece 70 gramdır. Ancak, bu 70 kiloluk vücudu ayakta tutan, o 70 gramlık sinirdir. Cemaat, bir cemiyetin sinir uçlarıdır. Organize olmuş çok küçük toplulukların, birbirinden habersiz milyonlarca kitleden daha güçlü olduğu aşikârdır. Ancak toplanıp cemaatleşme bizatihi gaye değil, Allah yoluna davet ve hizmeti gerçekleştirmek için bir vasıtadır. Bu itibarla mü’minler, Allah ve Rasulü’nün emir ve ölçüleri çerçevesinde bir araya gelirlerse, bu güzel bir şeydir. Fakat bu konuda aşırılığa gider ve kendi cemaatlerine katılmayı Müslümanlık için yeterli sayar, kendilerine katılmayanları da sırf bu yüzden kusurlu ve eksik bulur ve hatta onlara düşmanlık yaparlarsa, bu yapılan şey cemaatleşme ve kardeşlik değil, Allah ve Rasulü’nün nehyettiği parçalanma ve tefrikadır. Vesselam.