Hemşerimiz Prof. Dr. İdris Demir, Batman Üniversitesine rektör olarak atanmıştır. Demir, Gazi Üniversitesinde eğitimini, yüksek lisans eğitimini de Ortadoğu Teknik Üniversitesinde tamamladı. İkinci yüksek lisansını İskoçya Dundee Üniversitesinden aldı. Doktorasını Gazi Üniversitesinden aldı. 2016-2017 yılları arasında İngiltere’de Oxford Üniversitesinde misafir öğretim üyesi olarak akademik kariyere ilk adımını attı. Daha sonra, Ahi Evran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyesi olarak 2009-2013 senelerinde çalıştı. 2013-2019 arası İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde çalıştı. Bir dönem de, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinde görev üstlendi.
Batman’ımızda üniversite kurulduğu zaman herkes gibi ben de sevinmiştim. Çünkü üniversitelerin bir şehirde oluşu o şehrin kültürüne ve ekonomik olarak gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Üniversitelerin değeri kütüphanelerinin ve laboratuvarlarının büyüklüğüne ve zeki öğrencilerinin sayısına bağlıdır. Ama Üniversitemizde laboratuvarlarda bile genç zihinleri bir işi başarmalarına ve onlara yaratıcı çalışmanın faydalarını görmelerine yardım edecek profesörler bile yoktur.
Batman üniversitesi adını ne uluslararası makaleleriyle ne de sempozyumlarla duyurmuş, anlayacağınız; ilmi bir çalışma ile gündeme gelmemiştir ancak Rektör ve öğretim üyeleri arasındaki soruşturmalar ve STK’ların çekişmeleriyle hep gündemi işgal etmiştir. Dolayısıyla Batman üniversitesine iyi beyinler tercihte bulunmamıştır. Sabık (eski) Rektör Batman Üniversitesini yurt içindeki üniversitelerle ve uluslararası arenada bilimsel çalışmalarıyla yarıştıracağına; sağlı sollu vurarak öğretim üyelerinin adeta güvenlik soruşturmaları ile ilgilenmiş ve bu soruşturmalar YÖK’e gönderilmiştir. Yapılan tetkik ve araştırma sonucu hakkında soruşturma açılan öğretim üyelerinin hepsinin soruşturmaları temiz çıkmıştır. Bu ameliye neticesinde birkaç öğretim üyesi yerlerinde kalırken birkaç tanesi de maalesef başka üniversitelere giderek beyin göçü yaşanmıştır. Bunların tümü bir dönem daha rektör olarak kalayım! Ne oldu şimdi iyi mi oldu? Siz kaybettiğiniz gibi Üniversitemiz ve Batman’ımız kaybetti.
Jules Payot, “Romalıların çöküşünün nedeni, sürgünler, idamlar ve onları en iyi beyinlerden ve kişiliklerden yoksun bırakmalarıdır” diyor. Değerli insanlar pek çok kıskanç ve düşmanlık besleyen insanların kurbanı olur. Demagogların rejimi altında yeni düzenin kurbanı onlar olurlar. Onları susturmak için sürgünler düzenlenir. Gerçeği sahtesinden ayırt edemeyenler, bilimden yoksun, üretken olmayan, kıskanç olan, kendinden emin olmayan ve geleceğini garanti altına almak isteyen içten pazarlıklı kişilerdir. Düzgün insanlar ise gözlemcidir, gerçeklere saygılıdır yani bilimsel bir beyne sahiptir. Nasıl kullanılacağı bilinirse hayat yeterince uzundur.
Düzgün ve dürüst bir insan olmadıkça hiç kimse hakikatin mabedine giremez çünkü bir akla sahip olmanın yolu kişinin kendisine hükmetmesinden geçer. Diğerleri aylaklığın, tembelliğin, zevklerin ve tutkuların kölesidir ve mabede giriş iznini elde ettiğimiz zihnin saflığından yoksundurlar. Gerçeğe giden yolda yürürken bizi engelleyecek iki tahlikeli düşmanımız vardır. Birincisi çalışma konusundaki korkaklık ya da üşengenlik; diğeri gerçeklik için çabalama güdüsünü can sıkıcı hale getiren gecikmeli yargılar ve inançlar.
Çalışmaya karşı önyargı asla araştırmaya konu olmamış uzun süren bir geleneğin devamıdır. İkbal, “Ey onun taklidinin esiri olan! Özgür davran / Kur’an’ın eteğine yapış, özgürlüğünü kazan” diyordu. Pek çok kürsü ehliyetsiz insanlar tarafından işgal edilmektedir. Çünkü donuk zihinlerin çalışması ve ürettikleri şeyler gerçek entelektüel emeğin ürettikleriyle aynı değerde görülmektedir. Akılda bir bozukluk zihinsel bir bozulmayla aynı kapıya çıkar. Tarihte de gereksiz bir sürü makale, eleştiri ve kitap ile uğraşmak zorunda kalmıyor muyuz? Olguların büyük çoğunluğunun da bilimsel bir değeri yoktur. Sadece önemli olguların bir değeri vardır. Çabalamadan okumaya çalışmak sadece sözde bir çabadır. İçine bak der Marcus Aurelius, “çünkü orada iyinin kaynağı, sürekli faydalanacağın bitmek bilmeyen bir pınar var” diyordu. İyi yönetilmeyen bir işte elde edeceğimiz kazanç uçup gider çünkü kaybedilen her bir damla su üst üste yığılıp koca bir göle dönüşür.
Çalışma dehşeti içinde koyun gibi yaşayan insanlar, çok acil durumlar hariç, hiçbir şeyi tam anlamıyla inceleme zahmetine girmezler. Daha önce verilmiş bir kararı arayarak zamanını harcamaya tercih eder. Bu önceki kararın düşüncesiz, fevri birisi tarafından verilmiş olmasının onun için hiçbir önemi yoktur. Düşünme zahmetinden kurtulmuştur ve tek yapması gereken sırayı takip etmektir. Bu Toros’larda rehberin önden giderken, diğerlerinin karda onun ayak izlerini takip etmesine benzer. Daha yükseklerde bu takip etme giderek yorucu olur çünkü dikkat kesintisiz bir çabayı gerektirir.
Kur’an, “Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur”(Necm:39) diyor. “Ey Tanrı!” “Tüm iyilikleri çaba karşılığında insanlara satıyorsun” diyordu Leonardo da Vinci. Sokrates, “Dünyanın mesleğini göz ardı eden insanlarla dolu… Bunu bilen ve onlara önem verilmeyi hak eden çok az sayıda kişi vardır” der. “Kader, oyunun kurallarını öğrenmeye reddedenlere karşı acımasızdır, diğerlerine karşı ise cömerttir", diyordu Jules Payot. “Çalışıp gayret eden bulur, eken de biçer” denilmiştir. “Kendine yardım edersen, gök de sana yardım edecektir” Fransız atasözü çok doğrudur, zira harekete geçer geçmez kendimizi büyük ölçüde yardım edilmiş hissediyoruz. Jules Payot, “Asıl mesele başlamaktır” ve Mayistra, “Galip, muzaffer olduğuna inanan kişidir” Şair, “İşine başla. Başlamak onun yarısını yapmaktır. / Diğer yarısı kalır: yeniden başla ve iş tamamlanır” diyordu. Seneca, yaşam öyküsünü üç döneme ayırır: “Geçmiş, şimdi ve gelecek. Şimdi kısa, gelecek şüpheli ve geçmiş ise kesindir. Meşgul insanlar için sadece yakalanamayacak kadar kısa olan şimdiki zaman önemlidir” demiştir.
Hemşerim; onun için çalışma konusunda gelecek ve geçen zamana takılmayıp şimdiki zamanı iyi değerlendirmeniz gerekir. Nıetzsche’nin dediği gibi; “Deri değiştirmeyen yılan ölür. Düşünce değiştirmesine engel olunan kafalar da öyle… Her sabit düşünce sahibi için zindandır.” Mevlana’nın; “Dünle beraber gitti ne kadar söz varsa düne ait, / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” ve İkbal’ın “Rönesans içtihada dayanır” sözlerini hatırlatarak; Batman Üniversitesinin yeni Rektörü İdris Demir, Görevin hayırlı olsun. Allah utandırmasın. Gayretlerinizle, Batman Üniversitesi’ni rehabilite etmeniz temennisiyle… “Çalışmanızı Allah da Resulü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz.”(Tevbe:105) Vesselam.