Bilindiği gibi dünya düzenin nizamı iki insana bağlıdır. Peygamberimiz buyurur ki: iki insan düz olsa kâinatın tümü mutlu ve rahat olur, ikisi yamuk olsa kâinatın tümü yamuk, nizamsız, huzursuz olur. Bunlardan biri amir, biri de âlimdir….

Eğer amir, âlimin ilim hükmüne uygun hüküm edecekse, idare mekanizmasını ona göre icra ederse, hatadan tecerrüt ederek genel menfaate medar teşkil edecek, istikamet ilkesine güç verecek yamuk yollara girmeyecek, toplumun yamuğa girmesine de engel olacaktır. Eğer ikisi de bu hükme göre değil kendi şahsi  düşünceleri istikametinde yürürse düzen bozulacak, her şey ters olacaktır. Örneğin âlim, amire Allah'ın emri istikametinde icra etmesini tavsiye ederek hırsızın elini kesme hükmünü amire tebliğ edecek, amir de hükmü harfiyen tatbik edecek, hısızın tecziyesinde rehavet etmeyecektir.

Eğer âlim bu hükmü gizleyip hırsıza başka ceza vermeyi amire tebliğ ederse amir de tebliğe uygun hüküm eder cezayı kendi görüşüne göre verirse nizam karışacak, hırsızlar yumurtadan hazineye kadar her şeyi çalacak, soyacak, birkaç ufak cezalara rağmen iki gün zarfında sokakta kol sallayıp ikinci hırsızlık planını çizecektir.

Evet,  Ukayl, der ki: eğer bir hırsızın eli bilekten kesilseydi Dırazor ülkenin hiçbir yerinde hırsızlık olayı olmazdı, ne yumurta çalınırdı, ne hazine soyulurdu. Her insan ve de devlet kendi malından, canından emin olacaktı. Hatta  dükkânların önüne kapı konmaya hacet olmazdı, bahçeyi, tarlayı, evi, hazineyi korumaya gerek olmazdı, bekçiye, fazla polise hacet olmazdı, cep kesen, kapkaç hiç kimsenin cebini yırtmazdı, kravatlılar hazineyi soymazdı,  rüşvet almakla vatandaşın malına el uzatmazdı. Evet, İslam hukukunda rüşvet almak da hırsızlıktır.

Ben bu olayın canlı misalini arz ederim ki mesele tam anlaşılsın: Ben Medine-i münevverde öyle namazı için camideki imama uymak istedim, her yer dolu olduğu için seccademi sokakta serdim, tesadüfen ben kuyumcu dükkânın karşısındaydım. Kuyumcu da dükkânın içinde kıbleye yönelip camideki imama uydu, tabiidir ki onun bütün altınları arkasında kaldı. Dükkânın kapısı da açıktı, vitrinden altınları almak zor değildi, yani ben dahi milyar değerinde altın çalabilirdim. Amma Suudi ülkesinde hırsızın elinin kesilmesi meriyette olduğu için ne ben ne başkası mala el uzatamazdı. Evet, şunu da beyan edeyim: Suud kendi saltanatına yarayan el kesmeyi tatbiki ediyor, amma, uymayan hükümleri yürürlükten çıkarıyor. Örneğin bir gazeteçi saltanatın zulmünü ilan ettiği için öldürüp cesedini yakıyor.

Biz Suud'tan Irak'a geldik otobüsümüz bir suyun kenarında mola verdi, ben üç otobüsün haccılarına namaz kıldırmaya hazırlandım, bütün haccılar saflaştıkları halde Emin-ı Hasanı adında bir haccı niyet etmedi, sebebini sordum. Şu cevabı verdi: "Hocam, bizim karpuzlarımız bu boşlukta, eğer ben de namaza durursam çevredeki ıraklılar karpuzlarımızı çalarlar."

Ben o zaman dedim ki Suud, hırsızın el kesme hükmüne tabi olduğundan kuyumcu altınlarından emindir, Irak'ta beşeri hüküm yürürlükte olduğu için vatandaş karpuzlarından emin değildir. Hakka namzet ol