Beşerin tüm hayatı iki unsura bağlıdır. Bunlardan biri eğitim, biri de öğretimdir. Eğer eğitim ve öğretim müspet ve kaliteli olsa başta öğrenci ve devamen diğer insanların istikameti, huzuru dünyası, hatta itikadı ve inancı müstakim olur, birlikte bindikleri gemi istikamete kavuşur. Eğer ikisi veya biri münharif, menfi olsa öğrenci ve devamen tüm insanlığın terazisi istikrarsız olur, bindiği gemi rotasını tedvir eder, hatta batar. Bu mevzunun bilinmesi için yaşadığım bir anımı nakil etmek isterim, şöyle: 50 sene evvel ben Batman'da bir çayhanenin dışında oturup tren beklerken tanımadığım üç kişi yanıma gelip oturdular. Onlara merhaba deyip çay istedim. Ve dedim ki peygamberimizin bir hadisi şöyle: "siz tanımadığınız birileriyle buluştuğunuz zaman kim olduğunuzu sorun haliniz meçhul kalmasın"  Bundan ötürü ben kendimi size tarif edeyim, siz kendinizi bana tanıtın diyerek sohbet safhasını açtım. Her üç kişinin beni tanıdıklarını ve kendilerinin de öğretmen olduklarını söylediler. Böylece kısmi tanışma imkânımız hâsıl oldu,   konuşma faslı açıldı.

Onlardan biri bana dedi ki senin dayın mele İbrahim nasıl vefat etti? Ben dedim ki başı kesildi. Peki, senin dayının başını kesen zihniyete karşı gelmen icap etmez mi? Ben dedim ki dayım büyük âlim idi, idam edildiği tarihte yüzlerce talebesi vardı. Tepe nahiyesinde tedrisat yapardı, onu çekemeyen faşist bir müftü dayımın şeriat istediğini, talebelerine şeriat dersi verdiğini şikâyet etti. Ve dinden haberi olmayan, şeraite ve İslam'a muhalif, kökü ermeni, zamanın bir komutanı onu şehit etti. O şimdi Tepe nahiyesinde metfundur, halk tarafından ziyaret edilmektedir. Mezarına ( mele İbrahim'i ser jıkiri)  başı kesilen mele İbrahim, yazılıdır.

İkinci öğretmen bana şunu sordu: Hocam, senin maaşın var mı? Hayır, yok dedim, çünkü şart koşulan ehliyet bende yoktu,  imam- hatip diplomasını yeni aldım.

Peki, hocam senin gibi bir âlimin imam – hatip gibi basit şartlara bağlanması doğru mu? Ben dedim ki şimdi imam Şafii dünyaya gelse bu düzen onun ilmine önem vermez maaş bağlamaz, elbette ki bu yanlıştır. İmam- hatip diploması iyidir, amma ilim birinci şart olmalıydı. Maalesef bu gün ilimden bihaber sadece imam- hatip diploması olan gerçek âlimlere tercih edilmektedir.

Üçüncü öğretmen cebinden bir kitap çıkarıp bana takdim etti ve dedi ki bu kitabı sana hediye ediyorum, bu kitabın içeriğini hem kendi şahsına ve hem de talebelerine tatbik etmenizi tavsiye ederiz.

Onun verdiği kitabı önceden okumuştum, kitap bir ateist profesörün eseridir.(komünizm ile İslam).

Profesör İslam'ın hurafe diye nitelendirdiği akıl dışı konuları İslam'a mal ederek kitaba yazmış, komünizmin akıl kabul edeceği konuları karşıya koymuştur. Kitabı okuyan dince zayıf bir kişi İslam'ın hükümlerinin hurafe,  mantıksız olduğunu, komünizmin ise mantıklı olduğunu anlar ve dolayısıyla İslam'dan inhiraf eder komünizme kayar.

Ben kitabı önceden okuduğum için bu öğretmenlere dedim ki siz bu yörenin insanları olarak öğretmenlik safhasına çıktığınızı öğrendiğim zaman sevindim ve dedim ki artık bizim öğretmenlerimiz bizim çocuklarımıza ders verecek müspet eğitim ve öğretim safhasında yetiştirecektir. Amma sizin bu zihniyetinizi öğrendiğim zaman eyvah derim ve gelecek nesillerin haline ağlarım. Demek siz çocuklarımızı ateistleştirmeye hazırlanmış ajan hainlersiniz. Ben size bir şey söylerim: Eğer gerçek şeytanların tümü ve şeytan sıfatında olan insanlar benim başımda toplanıp İslam'ın bana verdiği dersten caydırmaya çalışırlarsa abesle iştigal etmiş olacaklar. Zira ben bütün şeytan ve şeytan sıfatında olan misyoner ve ateistlerin tuzağına girmeyeceğim, amma size teslim edilecek çocuklarımızın haline şimdiden ağlarım ve mümkün mertebe sizin gibilerin tuzağına düşmemeleri için imkânlarımı sarf etmeye çalışırım. Ve sizin bu zihniyetinize karşı kitap yazarım, basına makaleler yayımlarım, televizyonlara konuşurum, hutbe, vaaz kanalıyla doğruyu ilan ederim, çocukların anne babalarını bilgilendiririm, tüm aydınların size karşı müteyakkız olmaları için himmet sarf ederim ve sizin de hakka dönmenizi tavsiye ederim. Hakka namzet ol.