Evet evet doğru okudunuz. Evlendirirken yuva yıkalım… Dostlarım! Toplumsal bir yaraya dönüşen ve acilen tedavi edilmesinin zorunlu olduğunu düşündüğüm ailenin temeline konulan dinamitler konusu ile huzurunuzdayım.

“Toplumu oluşturanlar, bireylerdir.” diyoruz. Evet, ama “sağlıklı toplumu” oluşturan, aile olmayı başarmış bireylerdir. Yalnızlığa gömülmüş ve kendisinden sonra neslini devam ettirecek bir nesil bırakmayanlar toplumu oluşturan bir tuğla olabilir mi? Kendisiyle ülfet bulacak, hastalandığında yardımına koşacak mutluluğunda paydaş olacak ve onlarla sorumluluk paylaşımında bulunacak bir aileye sahip olmayanlar sağlıklı bir toplum oluşturmada nasıl bir katkı sunabilirler ki?

İşte bu yüzden insanlık tarihi boyunca beşeri sistemler dahil bütün dinlerde ve düzenlerde sağlam temeller üzerine kurulmuş aile önemsenmiş ve teşvik edilmiştir. Son din olan İslam dini de aile kurmayı şiddetle önermiş ve aile içerisindeki bağı ve şefkati, yüce yaratıcının rahmetinin bir ayeti ve nişanesi saymıştır:

  وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ O’nun alametlerinden biri de sizin içinizden eşler yaratmasıdır, onlarla sükûnet bulup, huzura kavuşasınız diye, aranızda sevgi ve merhamet meydana getirmiştir. Şüphesiz bunda düşünen insanlar için, dersler ve ibretler vardır. (Rum suresi 30/21.)

Peki bu kadar önemsenen aile müessesesinin kuruluşu ve idamesi için gerekli olan şartlar ve yaklaşımlar nelerdir ve aile yuvayı bir çilehane yerine cennetvari korunaklı bir limana çevirmenin yolları nelerdir? Bu konuda yine insanlık tarihine göz attığımızda tüm toplumların aileyi korumak için yasalar ve sistemler icat ettiğini görüyoruz. Son ve mükemmel olduğuna inandığımız gibi mensubu olmakla da gurur duyduğumuz İslam dini aile gibi kutsal bir müessesenin gerek kuruluşu gerekse de korunması süreçlerinde neleri emrettiğini gelin hep beraber gözden geçirelim. Gözden geçirelim ki Müslüman olduğunu ve Allah’ın kendilerini cennete koyacaklarını iddia eden biz Müslümanların bu şartlara ne kadar uyduğumuzu görelim. Acaba gerçekten uyuyoruz mu yoksa bırakın İslam dini gibi ilahi bir dine en ilkel toplumlarda dahi kabul görmeyecek bazı uygulama ve adetlere mi uyuyoruz.

İslam aile kurmaya ilk önce eş seçimi aşamasından başlar ve taraflara dindar bir eş seçmelerini aksi halde sıkıntıya düşüleceğini telkin eder.

اَلْخَب۪يثَاتُ لِلْخَب۪يث۪ينَ وَالْخَب۪يثُونَ لِلْخَب۪يثَاتِۚ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّب۪ينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِۚ Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler de kötü kadınlara yaraşır. İyi kadınlar ise iyi erkeklere, iyi erkekler de iyi kadınlara yakışır. (Nur suresi, 24/26)

Ayette bahsi geçen “iyi eşler” yine peygamber tarafından açıklanmış ve iffetlerinin yanı sıra eşlerinin mal ve sırlarını koruyanlar olarak açıklanmıştır.

Ayrıca en hayırlı eşlerin de aile kurma aşamasında karşı tarafa fedakârlık yapıp mehirde asgari şartları kabul edenler olarak nitelemiştir. Yani ailenin kuruluşu esnasında birbirini sıkıntıya sokmayanları övmüştür.

Ailenin devamı için de boşanmayı sadece zorunlu ve artık birlikteliğin karşılıklı zarara sebep vereceği aşamada helal kılan ancak ayrılığı Allah’ın en sevmediği helal davranış olarak nitelemiştir. Ayrılık sürecinin vahametini anlatmak adına boşanmalarda arş-ı alâ’nın titrediği de temsili olarak ifade edilmiştir.

Peki, İslam dininin telkin ve tavsiyeleri bu yönde iken biz İslam toplumu olduğumuzu iddia eden günümüz toplumundaki uygulamalar öyle midir? Allah’ın emri peygamberin kavli diye giriş yaptığımız evlilik sürecinde bu cümlenin sadece söz de kalan ve adet üzere tekrar edilen bir cümle olduğunu ilerleyen süreçlerdeki uygulamalarımız göstermiyor mu? Günümüzde bir çok uygulamanın sadece “Komşu kızına rekabet/benim kızım ondan değersiz mi?” ve “El alem ne der?” gibi câhiliye toplumunun örf ve adetlerini anımsatan uygulamalarımız hiç İslam dini ile bağdaşıyor mu? Sözde tiksinerek ve şaşırarak bahsettiğimiz İslam öncesi toplumda kızların toprağa gömülmesini ve pazarlarda bir meta gibi alınıp satılmasını anımsatmıyor mu bazı adetlerimiz? Biz de aile gibi zaten kendi başına bir sorumluluk gerektiren müesseseyi kuran gençlerimizi borç batağına gömmüyor muyuz? Bir ömür boyu borç ödemeye mahkûm ederek onu belki de ayda bir misafirin gelip oturacağı pahalı oturma grupları ve raflarda kırk yılda bir inecek ve serviste kullanılacak markalı yemek takımlarının taksitlerine köle etmiyor muyuz? Başlık parası veya süt parası gibi nerden alındığı bilinmeyen adetlerimizle kızlarımızı ticari meta haline getirmiş olmuyor muyuz? Yeni hayatların başlayacağı yuvanın kurulmasında birçok gereksiz masraflar çıkararak gençlerimizi beşeri ihtiyaçlarını gayr-i meşru yollardan temin etmeye mahkûm etmiyor muyuz? Kızımızı gelin ederken kılık kıyafetini sanki açık saçıklıkta yarışırcasına İslam ahlakına aykırı bir şekilde giydirmiyor muyuz? Maddi varsayalım imkanı olanlar yüklü bir masrafın altına girebiliyorlar peki fakir veya ekonomik boyutu yüzlerce bin liraya varan masraflara yetmeyen gençlerimiz yuvasız mı kalsın? Ülkemizde her geçen gün yükselen evlilik yaşına paralel olarak yaygınlaşan ve artan gayr-i meşru ilişkiler acaba dikkatimizi ve gayretimizi celp etmiyor mu? Yazık değil mi meşru aileyi ulaşılamaz bir konuma getirip gençlerimizi zinanın pençesine atmak?

Bir yuvada öncelikle aramamız gereken ya da birbirimizle yarışmamız gereken acaba diğerlerinden daha fazla alınmış birkaç gram altın mı veya evin içinde hareket edilemez hale gelmemize sebep olan gereksiz ve ihtiyaç fazlası mobilya mıdır yoksa sevgi sadakat ve vefa duygularıyla birbirine kenetlenmiş eşler ve onların gelecek nesillere sunabileceği temeli sağlam bırakın basit rüzgârlarda zelzelelerde dahi yıkılmayacak sağlam temellere sahip yuva mı? Bugün her geçen gün artarak mahkemelerde sürünen gençlerimizin feryadı daha aileyi kurarken bu kutsal yuvanın altına yerleştirdiğimiz dinamitlerin infilak sesi değil mi?

Haydi gelin el birliği yapalım da üzmeyelim gençlerimizi gereksiz adetlerle… Ezmeyelim onları gereksiz masrafla... Bugün herkes kızını verirken veya oğlunu evlendirirken bu gereksiz ve yıpratıcı adetleri terk edip kendi ailesinde İslam’ın ilkelerini uygulamaya başlarsa toplum olarak etkisini göreceğiz. O nedenle küçümsemeyelim yaptıklarımızı… Zira adımlar yürümeye, yürümek koşmaya, koşmak ise hedefe varmaya gebedir. Hepinize sevgi ve saygılarımla… Ekrem TURĞUT