5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜNÜN BU YIL Kİ TEMASI

“EKOSİSTEM RESTORASYONU”

19. Yüzyılda sanayinin gelişimi ile birlikte üretimin ve tüketimin artması çevre sorunlarını da beraberinde getirdi. Çevre sorunlarının tüm dünyayı etkileyecek boyuta ulaşmasıyla birlikte 1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 113 ülkenin katılımıyla Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı düzenlendi. Birleşmiş Milletler ’in çevre alanındaki çalışmalarının temelini oluşturan konferans sonunda uluslararası boyutta “Stockholm Bildirgesi” olarak bilinen bir bildiri yayınlandı. Bu bildiride, bütün insanlar ve hükümetler çevrenin korunması ve geliştirilmesi için ortak hareket etmeye çağrılmıştır. Çünkü çevre sorunlarının tüm dünyayı etkileyecek boyutlara ulaştığı görülmüştü.

Konferansın başlama tarihi olan 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi. Bu tarihten itibaren dünya genelinde Dünya Çevre Günü’nü kutlamak adına devletler, vatandaşlar, kamu kurum ve kuruluşları katılımıyla çeşitli temalarla çevre kirliliğinin boyutlarına dikkat çeken ve çevre duyarlılığına işaret eden etkinlikler yapılmaktadır.

Her yıl farklı bir tema ile kutlanan Dünya Çevre Günü 2021 yılında Pakistan’ın resmi ev sahipliğinde “Zamanı geri döndüremeyiz. Ama ağaç yetiştirebilir, şehirlerimizi yeşillendirebilir, bahçelerimizi yeniden düzenleyebilir, beslenme düzenimizi değiştirebilir, nehirleri ve kıyıları temizleyebiliriz. Doğayla barışabilen nesiliz. Kaygılı değil aktif olalım. Korkak değil, cesur olalım.” sloganıyla “Ekosistem Restorasyonu” temasıyla kutlanmaktadır.

Ekosistem Restorasyonu, doğayı sömürmekten iyileştirmeye gitmek için hasarın önlenmesi, durdurulması ve tersine çevrilmesi şeklinde tanımlayabiliriz. Bilindiği gibi “restorasyon” ifadesi mimarlıkta eski yapıların ya da eserlerin aslına sadık kalarak, bozulmadan onarılması işlemi için kullanılır. Çoğunlukla bu uygulamalara tarihi yapılarda rastlıyoruz. Ekosistem Restorasyonu da bu kapsamda aynı hedefleri güden, fakat çalışma alanı yapı yerine çok daha büyük ölçekli doğal coğrafya parçalarıdır. Üretim ve hammadde temini sırasında tahrip olan ve bozulan doğallığını yitirmiş devasa alanlar olan; ömrünü tamamlamış maden ocakları, metan gazı yüzünden tehlike teşkil eden çöplük alanları ya da yanlış tarım uygulamaları neticesinde tüm canlı varlığını kaybeden devasa coğrafi parçalar Ekosistem Restorasyonuna konu olacak uygulama alanı örnekleridir. Nasıl ki bir yapı, restorasyon prensiplerine göre aslına sadık kalınarak onarılmaya çalışılıyorsa, yıpranmış ya da bozulmuş bir doğa parçasını da bu şekilde yeniden aslına döndürmenin ya da canlandırmanın teknikleri var. Bilinen restorasyondan farkı, bu hedef ve yöntem farklılıklarıyla açıklanabilir. Ama aslına sadık kalarak onarma prensibi aynı.

Ekosistem Restorasyonunun önceliği çalışılan alanın çevresindeki canlı varlığıyla bütünleşebilmesi ve bu özelliği ile de mimarlıkla andığımız restorasyon tanımından ayrışıyor. Çünkü bir yapı gibi kendi başına ayakta durması yetmiyor. Bulunduğu coğrafyanın bir parçası olabilmeli. Bu sebeple çalışmalar çok yönlü ve büyük ölçekli kavrayışları gerektiriyor. Yalnızca çalışılan yerin veya bölgenin koşullarını tanımak ve hesaba katmak yetmiyor. Parçası olduğu sistemin bütününü anlayabilmek çok önemli. Bunun da en önemli sebebi tüm canlı türlerin hareket etmesi ve bu dengenin bir parçası olmasıdır. Bir ekosistemdeki balıkları, tozlaşmayı veyahut göç eden kuşları örnek verebiliriz. Bunların her biri birer taşıyıcı ve her birinin sisteminin bütününde büyük katkısı vardır. Bir türün zayıflaması veya yok olması bütün dengeyi bozabiliyor.

Ayrıca şunu belirtmekte de fayda var Ekosistem Restorasyonunun amacı park tasarımı gibi, rekreasyon amaçlı mekânlar yaratmak değil. Proje alanı sonuçta bir park olarak kullanılabilir fakat Ekosistem Restorasyonuna park tasarımı diyemeyiz, çünkü bu çalışmaların önceliği orayı onarmak ve doğal döngüye dahil etmektir. Dolayısıyla bu çalışmalar kâğıt üzerinde iyi bir tasarım olmaktan, yani çok iyi fotoğraf veren bir mimari proje olmaktan çok canlı varlığı, zaman, değişim ve olasılıklarla ilgili kaygıları taşıyor. Bu sebeple en on yıllık stratejiler oluşturuyor, bunun için gereken fiziki koşulları kurguluyor.

Gün geçtikçe çevreye yönelik tehditlerin arttığı gezegenimizin geleceği için ne gibi önlemler alınması gerektiğine vurgu yapması bakımından 5 Haziran Dünya Çevre Günü vesilesi ile dünya çapında çevre sorunlarının ele alınması çok önemli. Dünya genelinde artan karbon salınımı ve buna bağlı olarak gerçekleşen küresel ısınma yüzünden olumsuz etkilere maruz kalan ekosistemlerin korunması için acil çözümler üretilmesi gerekmekte. Şehirlerde hava kalitesinin gün geçtikçe düşmesi, temiz su kaynaklarının giderek azalması, tarıma elverişli toprakların verimsizleşmesi ve okyanuslarda artan kirlilik oranı hem insan hayatını hem de diğer canlıların varlığını tehlike altına atıyor. Dünya’nın bazı bölgelerinde kuraklık baş gösterirken bazı noktalarında normallerin üzerinde şiddet gösteren fırtınalar meydana geliyor. İnsan nüfusu ile birlikte tüketim alışkanlıklarımız hızla arttıkça bu olumsuz etkiler de artıyor. Dolayısıyla, her bireyin yaşadığı gezegeni korumak adına sorumluluk alması gerekiyor.

Bu vesile ile 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nü kutluyorum. Bugünün bireysel, toplumsal ve hükümetler nezdinde çevre konusundaki duyarlılığını artıracak çalışmalar için güzel bir vesile olmasını diliyorum.