Bir beden düşünün nefesini temizleyen ciğerlerine ateş düşüyor. Ne kadar da vahim değil mi? Kalır mı sizce bu beden ayakta? Bir beden düşünün ki eliyle ciğerine alevler saçıyor. Yaşar mı sizce bu beden? Bir beden düşünün yanarken ciğeri tebessüm eder mi gözleri? Eğer bir damla yaş dökmüyorsa gözler yanan ciğere sizce bir beden midir bu ikisi?
Değerli dostlarım! Bugün çok hüzünlü bir o kadar öfke, şaşkınlık ve hayretlerle karmakarışık duygular içerisindeyim. Eminim ki siz de aynı durumdasınız. Neden mi? Bildiğiniz üzere ülkemizin dört bir yanı alevlerle çevrilmiş durumdadır. Bir zamanlar etrafımızı dört koldan saran düşman ordularına karşı direnen ve Kurtuluş Savaşı’nda destanlar yazan bir ümmetin bugünkü halini gördüm. Ama o birlik ve beraberlik ruhundan maalesef eser göremedim. İnanın alevler binlerce km uzakta olmasına rağmen yanan her bir ağacın ortaya çıkardığı korların sıcaklığını ve yakıcılığını ciğerlerimde hissettim. Bir yanda etrafını kuşatan ateşten nasıl kaçacağını şaşıran dilsiz ve masum hayvanlar, diğer yandan evladını kucağına almış ama gözü arkada kalan anneler. Yılların emeğiyle inşa ettiği evi gözü önünde yanan çaresiz insanlar. Tam bir mahşer misaliydi göğe yükselen alevler. Etrafı kuşatan ateş, tüm teknoloji ve bilime rağmen çaresiz bıraktı mı bizi? İşte tüm bunlardan dolayı çok hüzünlüyüm.
Bir o kadar da öfkeliyim. Neden mi? Çünkü daha alevler sönmemiş aksine etrafımızı gittikçe kuşatmaya devam ederken her kafadan bir ses çıkıyor. “Yok rant uğruna yakıldı, hayır terör eylemidir, hayır piknikçiler yaptı, yok orası günahkarların diyarıydı” gibi iddialarla zaman kaybedildi. Halbuki bugün hepimizin eline bir tas su alıp yardıma koşması gereken bir gündür. Birbirimizi suçlama günü değildir. Hep bir ağızdan şunu söylemeliydik: Ciğerimizi her kim yaktıysa zalimdir canidir. Ama biz daha alevler söndürülmeden birbirimize saldırdık. O yüzden de bırakın destan yazmayı alevleri söndüremedik.
Peki, neden şaşkınım biliyor musunuz? Çünkü biz kendimizi aynı gemide seyahat eden vatandaşlar olarak görüyorduk. Ama maalesef ortaya çıkan bazı fotoğraflar bizi kahretti. Bir o kadar da insanların vurdumduymazlığı beni şaşırttı. Düşünebiliyor musunuz yanan dağları arkasına alarak foto paylaşan bir insanı? Ya da karşısında ormanlarımız hele de içindeki binlerce canlı yanarak can verirken insanların çığlıkları arşa ulaşırken kendi havuzunda hiçbir empati ve üzüntü alameti göstermeden yüzmesine ve limonatasını yudumlamaya devam eden insanı? Veya Manavgat’a üzülen ama Gabar Dağı’ndaki aleve sevinen veya Şırnak dağlarına üzülüp Antalya’daki alevlere içten içe sevinebilen bir insanı? Acaba bu tavrı sergileyen biri toplum ile nasıl olur da aynı gemiyi paylaşır? Ya da nasıl olurda kendini onunla yekvücut görebilirsin?
Dostlarım! Her anlamda bu olaydan ders almalıyız. Öncelikle bu manzaradan mahşer gününün örneğini görüp hayatımızı tekrar gözden geçirmeliyiz. Ayrıca dünya hayatı için gerekli olan tedbiri alarak kaç tane gerekiyorsa o kadar uçak, helikopter ve yangına müdahale ekipmanı almalıyız. Son olarak da şunu belirtmeliyim ki eğer bu alevler hangi amaçla olursa olsun insan eliyle olmuşsa rabbim o masum hayvanların ahını ona bırakmasın! Eğer gerçekten insanlar tarafından yapılmışsa bu olay, bilelim ki kainatın başına gelmiş en büyük beladır insanoğlu. Yeşil günlerde buluşmak üzere saygılarımla… Ekrem Turğut