Kurtuluş savaşları emperyalist güçlerin hegemonyasından, topyekûn bir halkın mücadele vererek topraklarını savunması ve onları topraklarından kovması demektir. Emanullah Han, Hindistan’daki İngiliz valiye Afganistan’ın bağımsız bir devlet olduğunu iletmiştir. Bu durum ilişkilerin gerginleşmesine ve 6 Mayıs 1919 tarihinde cereyan eden İngiliz-Afgan Savaşı'nın başlamasına sebep olmuştur. Bu savaşta başarı elde edemeyen İngilizler, 8 Ağustos 1919’da imzalanan Ravalpindi Antlaşması ile Afganistan’ın bağımsızlığını tanımıştır. Bu antlaşmanın ardından 19 Ağustos 1919 tarihinde Emanullah Han tarafından Afganistan’ın bağımsızlığı ilan edildi. 

   Afganistan’a Sovyet askerleri ilk olarak 1979’da gönderildi. 1989 itibarıyla Sovyet güçlerinin ülkeden çekiliş süreci başladı. Sovyetler Birliği, Afganistan’da ölümcül bir yara aldı ve 1991’de “Komünist İmparatorluk” henüz yüzüncü yılını bile tamamlayamadan çöktü.  

   El Kaide'nin 11 Eylül 2001'de ABD'ye saldırmasından günler sonra, ‘Amerikan güçlerinin Afganistan’da Taliban hedeflerine yönelik saldırılar başlattı. Çünkü zihniyeti; “Kızılderileri öldür, insanları koru.” Amerika 2001 yılı sona ererken, Afganistan’ın içindeki Taliban hükümetini hızlı bir şekilde devirdi Aralık 2001’de, Taliban sözcüsü koşulsuz teslim olmayı teklif etti, ancak bu Amerikan tarafından reddedildi. 20 yıl sonra bu defa Amerika, Taliban’a ateşkesi kabul etmesi ve Amerikan destekli Afgan hükümetiyle siyasi bir anlaşmayı müzakere etmesi için yalvarır konuma geldi. Amerika yenik olarak Afganistan'ı terk etmek durumunda kaldı. Bu Amerika'nın prestij kaybı ile beraber dünya hakimiyetini de kaybetti demektir. 

 Türkiye zor bir dönemdeyken silahı ve kurşunu yokken, İstiklal mücadelesinde Pakistan ve Afganistanlı kardeşlerimiz kollarındaki bilezikleri sattılar ve Türkiye'ye gönderdiler. Türkiye ve Afganistan birbiri için çok şey yapıyor. Bunu bir bedel istemeden yapıyor. Çünkü o kardeşlik, Çanakkale'den geliyor. Çanakkale'de Afgan gençler Türk kardeşleriyle düşmana karşı savaştı. Şehit oldular ve Türk kardeşleriyle birlikte uyuyorlar. 

 Türkiye ve Afganistan arasında 1 Mart 1921'de imzalanan İttifak Antlaşmasında; iki çok önemli cümle var. Birisi, ‘Bu iki ülkenin kaderi ve saadeti birbirinindir.’ İkincisi, ‘Eğer bir ülkeye düşman hamle ediyorsa bu, diğer ülkenin de aleyhine bir hücumdur.’ Türkiye ve Afganistan’ın İlişkileri o kadar ilerlemişti ki 10 Temmuz 1921’de, Ulus'ta bulunan Afganistan’ın Ankara Büyükelçiliği binasına yaptığı ziyaretinde Gazi Mustafa Kemal, Afganistan Büyükelçiliği’nin açılışını yapıyor, (Afgan) bayrağını kendi eliyle göndere çekiyordu. 

  Tarihte Afganistan ile bu kadar kader birliği, din birliği ve güzel ilişkilerimiz varken, Afganistan’da hezimete uğrayan; İngilizler, Ruslar ve Amerikalılardan daha fazla Afganistan'a ve şimdiki yönetimine bu kadar tepki niyedir? İzmir’de bir siyasi partinin kadınları çarşaf giyerek ve sonra çarşaflarını Afgan kadınlar için çıkardıklarını söylüyorlar. Bunların ömrü boyunca hiç Müslümanlardan taraf oldular mı? Söz konusu Fidel Castro, Che Guevara olunca zil takar oynar ve bunlar özgürlük savaşçılarıdır derler! 

   Muhalefet partilerinin lokomotifleri de keza öyle, bu telaş niye Afgan kadınlarını savunmak size mi düştü? Kimi devletler kurtuluş savaşlarını yapar kadınları soyar ve bunun adına medeniyet der, Taliban da İslam’ın hükmünü yerine getirdiklerini söyler ve kadınları kapatmayı arzuluyorlarsa size ne? Ama maksadınız başka sizin ki İslam düşmanlığıdır, hiçbir zaman bir Hıristiyan rahibenin çarşafına karıştığınızı görmedik. Bu memlekette rahibe ile siyah çarşaf giyen kadınların kiyafetleri aynı değil mi? İstanbul vatan caddesinde birinin boynunda haç olsa saygı duyulur, diğeri ise saldırıya uğrar! Müslüman mahallesinde salyangoz satıyorsunuz edebinizle oturun. 

   1996 ve 2001 yılları arasında Taliban Afganistan'ı yönetti ancak karnesinin çok iyi notlarla dolu olduğunu söyleyemeyiz. Bu sefer, siyasi af ilan etmesi, bütün gruplarla ayni mesafede olduğunu söylemesi ve kadınların hem yönetimde yer almaları hem de eğitime katkı sağlamalarını istediklerini söylemeleri umut vericidir. Dereyi görmeden paçayı sıvayanları yadırgıyorum doğrusu. Dünya şartlarını değiştiğini ve eskisi gibi olmayacağını biliyorlar şimdiden devrik cumhurbaşkanının kardeşi Haşmet Gani Taliban saflarına katıldığını açıkladı. İnşallah birlik ve beraberlik içinde bir düzen kurarlar da bütün herkesi yanıltırlar. 

    İki devlet İran ve Suudi Arabistan ellerini içlerinden çekerler ve fitneyi körüklemezlerse işin düzeleceğine inanıyorum. Var olan gerçekle kavga ederek hiçbir şeyi değiştiremezler. Bir şeyi değiştirmek için eskisini kullanılmaz kılan yeni bir model geliştirmeleri elzemdir. Bu konuda elini taşın altına koymayanlar bilsinler ki, ‘güç ve güçsüzlük arasındaki savaştan kaçmak, tarafsız değil gücün tarafında olmak demektir.’ İslam’ın kaderini İslam dünyasında belirlenecektir. Batı dünyasında değil. Çünkü İslam, Müslüman halkın var olmasının dayanağıdır. Birileri İslam için yaşıyor, ama birileri de İslam sayesinde yaşıyor. 

     Taliban’ın bilmesi gerekir ki, Şiddete başvurmak çözüm getirmez, aksine iç savaşa yol açabilir. Bu savaşta iki taraf da büyük kayıplara uğrayabilir ve sonuçta herhangi bir çözümde bulunmaz. Umarım eski tutumlarından ders çıkarmışlardır. Şu anda anlıyorum ve şaşırıyorum ki, sevdiğim ama başkasını yok sayan bir senaryoyu yaşamaktansa, seçmediğim ve sevmediğim ama Müslümanların ihtiyaçlarını göz önüne alan bir senaryoyu yaşamayı tercih ederim. 

   Türkiye'deki mevcut yönetimin Afganistan'a bakış açısını doğru buluyorum; sorunun bir parçası değilsen, çözümün, bir parçası olamazsın. Fransa ve Amerika fitnelerine devam ediyor onların desteğiyle mücadele edecek olan iki eski komutanın oğulları acaba Afgan halkına neyi vadediyorlar? Bu komutanlara verilecek ağır cezalar halk gözünde meşru görülmesini sağlayacaktır. Çekin elinizi bu milletin yakasından kırk yıla yakındır bu millet dış güçlerin savaşından ve iç savaştan bizar kaldı. Savaşın kazananı yoktur. İnşallah bir sekinet gelir; bu millet de geleceğini kendisi temin etsin temennisiyle. Vesselam.