Medrese, ilim, irfan merkezi mesabesinde ilmi bir kurumdur. Eskiden bu unvanı koruyordu tüm medreseler. Zira medrese, Usturlap ilmiyle beraber bütün ilimlerin öğrenim merkeziydi. Tefsir, hadis, fıkıh, istiare, mantık, felsefe, Münazara, faraiz, astronomi/felekiyat, nahiv, sarf, uruz, hesap /matematik, coğrafya ve daha çok feri ilimlerin merkeziydi. Bu merkezden ibn Mesut, ibn Abbas imam Ali, Ebuhüreyre, Şafii, Ebu Hanife, Ahmet bin Hanbel, malik, ibn Haldün, ibn hallikan, Nevevi, Rafii, ibn Hacar, Mevlana Halit, Cezeri, Mevlana Celaleddin, Zamahşeri, Bediüzzaman gibi birçok bilim otoriteleri bu merkezlerden zuhur ettiler. Evet, asrımızın ünlü medrese âlimi Bediüzzaman kısa zamanda bu ilimlerin tümünü kemaliyle öğrenmiş ve bütün dünyaya ilan etmiştir. Dünya ve ahrete ışık tutan bu medreseler ve yetiştirdiği âlimlerin bariz üstünlüğü İslam düşmanlarının dikkatini çekti ve bu medreselerin kapatılması ve âlimlerin susturulması muhalifler için elzem bir görev oldu. Onlardan bir İngiliz yetkilisi (Müstemlekat nazırı) mecliste şu nutku verdi: "Eğer biz hâkimiyetimizi ve Müslümanların mahkûmiyetini istersek ki istememiz gerekir, ilk önce bu medrese ilimleri gençlerin dimağından silmeliyiz. Bunun ilk adımı medrese âlimleri Müslüman'ın dimağlardan ve medreselerden silmektir. Bunun da ilk merhalesi medreseleri iptal etmek, medrese âlimleri itibarsızlaştırmaktır. Bunu yaparsak onları kurandan soğutmuş olup parçalarız ve üzerlerinde hâkimiyetimizi tesis etmiş oluruz." Eğer kendimize, geniş ilim ve kültürümüze sahip olmak istersek yeniden medrese hazinesinin kapalı kapısını açmalıyız. Bediüzzaman gibi seri şekilde teşebbüse geçmeliyiz. Evet, Bediüzzaman (k) ile medrese kökenli Van valisi Tahir Paşanın arasında vuku bulan münazarayı dinleyelim: Vali, Bediüzzaman'a Avrupa dergisinden şu ibretlik ibareyi gösteriyor: “İngiliz Meclis-i Mebusanında, Müstemlekat Nazırı elinde Kur’ân-ı Kerimi göstererek söylediği bir nutukta, ‘Bu Kur’ân İslâmların elinde bulundukça, biz onların ülkelerini istimlâk edemeyiz, sömüremeyiz, onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’ân’ı onların elinden çıkarmalıyız yahut Müslümanları Kur’ân’dan soğutmalıyız’. Üstat valinin gösterdiği bu ibretli ibareyi okuyunca manevi gücü ve ihlâsı onu şu ifadeye sevk ediyor: "Bu havadis üzerine, Kuran, sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim!’ diye, kuvvetli bir niyet, ruhunda uyanır ve bu saikla çalışır. (Tarihçe-i hayat.) İşte böyle bir azim sahibi âlimler teşebbüse geçip hakiki medrese ilimlerini yeniden ihya etmeye çalışacak, ittifakla Bediüzzaman'ın bu ruhunu tüm dünyaya tamim edecek ki medrese aslına dönsün kurnan da medresede hayata geçsin. Şimdi mevcut olan medreselerin bu asla dönmelerini bekler, müderrislerin devletin desteğiyle bu istikama teveccüh etmelerini dilerim. Ben genç iken bu programı, başta Seyda M. Muhammet Arapkentli, Seyda M. Yasin. Seyda M. Abdulvehap Seyda Ş. Arif- Seyda Ş. Afif Seyda m. Muhammet Dirişli teklifi yaptım, fakat hayata geçiremedim. Seyda Muhammet Arapkentli bana cevaben dedi ki: Hiznevi meşaih, bu teşebbüse geçtiler, medreseye öğretmen getirdiler, baktılar ki öğrenciler dini dersleri bırakıp tümüyle mektebin derslerine kaydılar, bu engelle karşılaşınca öğretmenleri terk ettiler. Eğer şimdiki medrese âlimleri eski medrese âlimleri gibi medrese ilimlerini cami olsalardı öğretmene gerek yoktu. Çünkü şimdi izah ettiğim gibi mekteplerin tüm ilimleri medresede mevcuttu...Hakka namzet ol.
Diğer Yazıları
Çok Okunanlar