Müslümanlarla beraber olmak, onların sıkıntılarını göğüslemek, Allah düşmanlarına karşı İslama katkıda bulunmak dini bir vecibedir. Bununla Müslümanlar, safını öğrenir aynı zamanda kimlerle beraber olmaması gerektiğini de bilmiş olur. Hz. Peygamber, “İnsanların arasında yaşıyan ve onların eziyetlerine sabreden mümin, insanların arasında yaşamayan ve onların eziyetlerine sabretmeyen müminden daha çok ecir alır.(Tirmizi, İbn Mace) Müminin mümine bağlılığı, tıpkı kısımları birbirine perçinlenen bina gibidir.(Buhari, Müslim) Ebu Hureyre; “Allah yolunda bir gece müslümanlarla iç içe olmak; benim için Kadir Gecesi, Hacer-ul Esved’in yanında sabaha kadar namaz kılmaktan iyidir” demiştir. Bireysel özgürlük, zihni, sosyal özgürlükten ve sosyal bilinçten uzaklaştırmak için kullanılan en büyük uyuşturucudur.  

      Nebi (sav), Medine’de, Muhacir ve Ensarı birbirine kardeş kılmak için harekete geçti, Tarih, ensarın muhaciri karşılayıp bağrına bastıkları gibi bir olaya ne tanıktır ne bundan başka bir örnek gösterilebilir. Sonsuz ve asil bir sevgi, gayet cömertçe olan bir kucak açış ve sehavet, sonsuz hoşnutluğa varan bir ortaklık ve kaynaşma, onları bağırlarına basmak için olan yarışla sıkıntılarını paylaşmak için olan gayretleri… Öyle ki, rivayete göre; herhangi bir Muhacir, ancak bir kura sonucu ensarın evine varmıştır.(Buhari) Müslümanlar, akidelerini arındırıp vuzuha kavuştuktan sonra, Müslüman kardeşini sevmeyi, tıpkı kendi canını sevdiği gibi sevmeyi gerçekleştirmediği müddetçe ve kardeşlerinin tüm acılarını, dertlerini ve üzüntülerini, tıpkı kendilerininmiş gibi paylaşmadıkça zafer elde edemezler. Aynı şekilde kardeşinin zafer sevincini bizzat kendisinin sevinciymiş gibi görmedikçe yine zafer gerçekleşmez. 

      Müslüman, Müslüman kardeşini, canını siper ederek savunmak, zalimlerin üstünlüğünü kırmak, kardeşinin güçlenmesi için malını ortaya koymak ve bir de onun bulunduğu tarafta yer almakla görevlidir. Onun ırzını, şeref ve haysiyetini korumak, Müslüman’ın asalaetini ve şerefini zedelemek isteyen batıl ehline karşı savunmaya geçmek ve batılın karşısında engel oluşturmakla vazifelidir. Kardeşi yanında değilken onun yardım görmesi ve zafere kavuşması için ona dua etmek, muvaffakiyetini istemek, onun hatalarını ve eksikliklerini düzeltmekle mümkün olur.  

      Bir de mamur bölgelerdeki Müslümanlara ilişkin haberleri araştırmak, onların durumlarını öğrenmek ve gücü oranında onların yanında yer alması gerekir. Tüm bu işler, Müslüman kardeşlerine karşı dostluk sürdüren kimsenin yerine getirmesi gereken şeylerdir. Onu, böylece gerçek anlamda çalışan bir uzvu haline getirir ki; İslami bir vücuda ancak böylesi uygun düşer. Müslüman’ın yeri ve tarafı, ancak Müslümanların yanıdır, tarafıdır. Müslümanların sayısını arttırmak lazım geldiği gibi; bu sayıyı arttırmak için çalışmak da farzdır. Bunun adı cemaat veya parti olsun fark etmez. Kim Müslümanlardan beri olursa; şüphesiz muarızların yanında, safında yer almış olur. Allah düşmanlarına karşı düşmanlık gösterilmeden, Allah dostluğundan ve dostlarının dostluğundan söz edilmesinin doğru bir yanı yoktur. 

      Hz. Peygamber dedi ki: “Sizden biriniz, kendi nefsi için istediği bir şeyi, Müslüman kardeşi için de sevip istemedikçe; iman etmiş olmaz.(Buhari, Müslim) Kim bir kavmin gölgesini (sayısını) çoğaltırsa; o da onlardandır. Kim bir kavimden razı olur (hoşlanırsa); onun amellerine ortak olmuş olur.(Suyuti) Kim kendisini bir kavme (topluma) benzetirse (uyarsa) o da onlardandır.(Ebu Davud) “Sevvede” kelimesi, onlarla oturup kalkmak, muaşerette bulunup yardımcı olmak, onların kabilesinden olmasa bile. Eğer kendisini bir kavme benzetmişse bu kimse o kavimlerle beraberdir. Günah ve isyanda benzetmişse günah ve isyanda onlarla beraberdir. Eğer herhangi bir kavme ait alametleri taşımakta onlara benziyorsa bu alametleri taşımanın dünyevi ve uhrevi sorumluluğunda onlarla beraberdir.  

      Fikirler ve inançlar özellikle sirayet makanizmasıyla ve pek az da sorgulama makanizmasıyla yayılır. Kitleler delil ve kanıtlarıyla değil, modellerle yönlendirilirler. Her dönemde sayıları az olan bazı kişiler, hareketlerinin izlerini bırakır ve onları bilinçsiz kitleler taklit ederler. İslam’i bir derdi olmayanlara karşı eğilim göstermek, şuur ve düşünce yapısı itibariyle, bir eksikliğin sonucudur.  

      Müslümanlar Allah’ın emrine ve yoluna uyduğu zaman, akide ve inancının gereklerini yerine getirince; en güçlü ve en şerefli insanlar kendileridir. İslam tarihindeki parlak örneklerden olan bir gerçek vardır, o da; Müslümanların Allah’a ve Rasulüne iman etmesinden sonra, onları başarıya götüren en büyük amillerden birisi; diniyle büyüklenmek ve ona mensup olmakla en büyük şerefe sahip olduklarını bilmektir. Hz. Ömer’in şu ifadeleri bunu doğrulamaktadır. “Biz, bir toplumun en aşağılık kavmi idik. Allah bizi İslam ile şereflendirip güçlendirdi. Ne zamanki; biz şerefi ve izzeti Allah’ın bizi aziz kıldığı şeyin dışında aramışsak; Allah bizi zelil kılmıştır.”(İbn Ebi Şeybe) 

      İnsanlar düşündükleri gibi yaşamazlarsa; yaşadıkları gibi düşünmeye başlarlar. Allah’ın kesin buyruğudur: “Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse; o da onlardandır”(Maide:51) Kim, onlara Müslümanlar aleyhine destek verirse; muhakkak o da onlardandır. Allah bu buyrukla, böylesinin hükmünün onların hükmü gibi olacağını beyan etmektedir. “Bir de zulmedenlere meyletmeyin, sonra size ateş dokunur.”(Hud:113) Bu hususlarda onlara katılan ve onlarla birlikte hareket eden kimse onlardandır. 

      İbn Abbas’ın haber verdiğine göre; Peygamber döneminde Müslümanlardan bazı kimseler, müşriklerle beraber idiler ve onların kalabalık gözükmesine yardımcı oluyorlardı. Ok gelir, onlardan birine isabet eder ya da kılıç darbesi isabet eder ve ölürlerdi. Müslümanlardan bazılarının; “Onlar bizim kardeşlerimizdi, onlar için istiğfar edelim” dediklerinde: “Kendilerine yazık edenlere, melekler canlarını aldıkları zaman ne işde idiniz! Diye sordular. Bunlar; “Biz yeryüzünde çaresizdik, diye cevap verdiler. Melekler de: ‘Allah’ın yeri geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya! dediler”(Nisa:97) ayeti inmiştir.(Buhari) Bu da aynı şekilde; bu kabildendir. Çünkü ayet, müşriklerin kalabalıklarını arttıran kimse hakkında geneldir. Yani yaşadığınız sırada, bu hiçbir geçerli mazereti olmaksızın Allah yolunda her türlü mücadeleden kaçınan insanlara işaret eder. Müslümanlarla, Allah düşmanları karşı karşıya kaldığı zaman; bu mücadelenin ismi ne olursa olsun, muarızların yanında yer alıp, Müslümanlara karşı mücadele etmek; onların düşüncelerini benimsemek hükmündedir. ‘Her kim cemaatten ayrılırsa cehenneme ayrılmış olur.’(Tirmizi) Müslüman, Müslümanlarla, İslam muarızları arasında siyasi mücadelede karşı tarafın sayısını ve gölgesini fazlalaştırma gibi bir seçeneğe sahip değildir. İslam muarızlarının siyasi partilerine oy verme, onlarla beraber olma, sayılarını çoğaltıp kamuoyunu aldatma gibi bir çabanın içine giremez. Vesselam.