Değerli dostlarım! Kendi başına yaşayamayan ve hemcinsine ihtiyaç duyan insanoğlu, değişkenliğe ve gelişime uygun fıtratta yaratılmıştır. Her dönemin kendine özgü yaşam şekli ve iletişim imkânları vardır. Ancak şunu da kabul etmeliyiz ki çağımızda yaşanan hızlı değişim, dünya tarihinde ender rastlanan bir durumdur. Günümüzde yaşayan birçok insan, kara sapan ile çift sürüldüğü günler ile insanın uzayı fethettiği dönemleri yaşamıştır. Bunun yansımaları başta ekonomik ve sosyolojik olmak üzere din ve yaşam alışkanlıklarımızda ciddi şekilde görülmektedir. Bu hızlı değişimden kaynaklı olarak jenerasyonlar arasında büyük uçurumlar oluşmuştur. Öyle ki anne kızının duygularını anlamazken, kız da annesinin kaygılarını anlamsız bulur hale geldik. Kuşaklar artık alfabe harfleri ile sınıflandırılır oldu.
Sosyolojik açıdan değişimin en hızlı şekilde yaşandığı alan şüphesiz iletişim alanı olmuştur. Gerek birey gerekse toplum iletişimiz eskiden genel olarak yüz yüze iken şimdi daha çok internet programları ve telefon aracılığı ile yapılır olmuştur. İletişim gerçek boyuttan sanal boyuta geçmiştir. Çağımızın eriştiği teknolojik gelişimin bir yansıması olan bu durumu yadırgamıyorum. Ancak bu değişimin toplumda sebep olduğu bazı durumlar hakkında taşıdığımız kaygıları dile getirmek istiyorum.
İlk olarak gerçek dostluklar ve samimi ilişkilerin eski tadını kaçırdığını ve artık karaborsaya düştüğünü belirtmeliyim. Şöyle etrafımıza bir bakalım. Gerçekten de evde daraldığımızda “Haydi çocuklar falanca dostumuza gidiyoruz” diyebildiği dostu olan kaç kişi var aramızda? Ya da misafirliğe gidildiğinde böyle koyu sohbete dalan kaç kişi vardır? Eş dostun toplandığı meclislerimiz dahi kimsenin göz göze gelmediği, bütün gözlerin telefon veya televizyon ekranında kaybolduğu bir ortama dönüşmüştür.
Sosyal paylaşım siteleri nedeniyle aile içi özelimiz neredeyse kalmadı. Kimin ne yemek yaptığı, hangi koltukta oturduğu, evinin iç duvarlarının rengi, cümle âleme duyurulur hale geldi. İşin en ilginci de aynı köyden evlerine gelen misafirden kendilerini sakınan genç kızlarımız, elin en yabancısının dahi gördüğü fotoğraflarını milyonların beğenisine sunar oldu. Fakirin gözü kalır diye dışarda yemek yemekten sakınan toplumun yeni nesli, yaptığı yemeği başkasının gözüne sokar oldu. Cuma günleri ve mevlit kandillerinde yapılan paylaşımlara bakılırsa herkes ne kadar da dindar değil mi? Peki madem bu kadar samimiyiz neden yüzlerce dairelerin olduğu sitelerde sabah namazında yanan ışıklara hasret kalıyoruz. Neden vakit namazlarında camilerimiz bomboş! Ve ilginç olanı da biz hepimiz bize gösterilenin yapmacık olduğunu bazen gözden kaçırıyoruz. Aldanıyoruz iki mutluluk pozu paylaşanlara ve kendimizi eksik hissedip üzülüyoruz. Aldanıyoruz iki ayet paylaşıp her türlü harama dalanlara ve “İslam demek buymuş” zannediyoruz.
Hayır dostlarım! Emin olun ki ne din bizim sosyal medyada paylaştıklarımızdır ne de dostluk, mutluluk ve akrabalıktır göstermelik paylaşımlarımız. Evet, çağın imkânlarından geri kalmamalıyız. Çocuklarımız her türlü teknolojik ürünü kullanabilmelidir. Ama amacına uygun kullanmayı da öğretmeliyiz hem kendimize hem de çocuklarımıza. Her bir çocuğumuz internetin aynı zamanda araştırma mecrası olduğunu bilmeli ve o amaçla kullanmalıdır. Teknolojiyi hem bireysel hem de toplumsal kalkınmada önemli bir araç olarak gördüğümüz üretken günlerde görüşmek dileğiyle… Ekrem TURĞUT