Hz. Peygamber’in sahabelerle hendek kazısında beraber çalışması demek; liderin bu tür çalışma esnasında ordusuna katılması, iştirak etmesi, ona karşı sevgileri ve onların yanında saygınlığını arttırır. Hz. Peygamber, her ne kadar insanların arasına karışmışsa, sevgi ve saygınlığı artmıştır. Hz. Ali’nin “Onu ilk defa gören ondan korkardı, onunla bilerek oturup kalkan, onu çok severdi”(Tirmizi) sözü de bunu gösterir. O gün insanlar Selman-i Farisi hakkında yarış içine girdiler. Muhacirler, “Selman bizdendir!” Ensar da “Selman bizdendir!” diyorlardı. Onların bu sözleri Peygamber’e ulaştı. Hz. Peygamber; “Selman, biz Ehl-i Beyt’ten bir adamdır”(İbn Hişam, Heysemi) dedi. Müslümanlar hendek kazma çalışmalarını sürdürürken diğer taraftan, “Bizler Muhammed’e bey’at edenleriz, / Kaldığımız sürece ebediyen İslam üzere”(Buhari) diyorlardı. Diğer yandan bir kısım münafıklar, çalışmaları ağırdan alıp hafif işlerle meşgul olarak kendilerini gizlemeye ve Peygamber’in bilgisi veya izni olmaksızın gizlice ailelerine dönmeye başladılar. Allah onlar hakkında; “Gerçekten evlerimiz emniyette değil, diyerek Peygamber’den izin istiyordu; oysa evleri tehlikede değildi, sadece kaçmayı arzuluyorlardı.”(Ahzab:13) “(Ey müminler!) İçinizden, birini siper edinerek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmektedir”(Nur:63) hükmünü indirmiştir.  

     Mütecavizler müthiş bir şevk ve taşkınlıkla ortalığı velveleye boğan bir gürültü ve zemini titreten bir gururla Medine’ye ilerliyorlardı. “Hani onlar size hem üst tarafınızdan hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Hani gözler kaymış ve yürekler ağızlara gelmişti.”(Ahzab:10) Fakat mücahitlerin ihlâs ve sadakatları bütün bu müthiş imtihanlara galebe çalmıştı. “Müminler müttefiklerin askerlerini gördüklerinde; işte Allah ve Rasulü doğru söylemiştir, dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah’a bağlılıklarını arttırdı.”(Ahzab:22) Ebu Süfyan komutasındaki on bin kişilik ordu; Medine’yi küçük görüyor ve yalnızca Müslümanları nasıl katledeceğini ve ganimetleri nasıl toplayacağını düşünüyordu. Hendeği görünce çivi gibi çakılıp kaldılar. Şehre girmenin tüm yolları kapanmıştı. Müşrikler o güne dek görmedikleri bu hendeğin savunma olarak kullanılması karşısında şaşkına döndüler. Çünkü bu taktik ileri bir taktikti. Böylece de Arap ve İslam muharebe tarihinde hendeği ilk kullanan kişi Hz. Peygamber olmuştur.  

     Hendekten kazılarak çıkarılan toprak, Müslümanları etkili bir şekilde gizleyen devasa bir siperlik yapmak için kullanılmıştı. Üstelik bu tepe, okçular için mükemmel bir avantaj sağlıyordu. Kureyşliler hendeğe şaşkın şaşkın bakarken üzerlerine yağan bir ok yağmuru, onlara kolay hedef olduklarını hatırlattı. Ve hemen menzil dışına çıktılar. Selman’ın hendeği düşmanları neredeyse komik denebilecek bir duruma düşürmüştü ve Kureyşliler bununla nasıl başa çıkacaklarını bilmiyorlar ve şaşkınlık içindeydiler. 

     Hz. Peygamber bu güce karşı; “Ey kitabı indiren, hesabı pek çabuk gören Allah’ım! Ahzab’ı (ittifakı) bozguna uğrat! Allah’ım, onları bozguna uğrat ve onları sarstıkça sars!”(Buhari) diyordu. Allah tembel ve kendi kabuğuna çekilmiş kimselerin duasını kabul etmez. Çalışan insanın seslenişini ise dinler onu mübarek kılar. Sabredenin duasını da sonunu hayır ile neticelendirir. Savaş kurallarına göre; “Her kim ki savaş meydanına yerleşir ve düşmanı beklerse rahat eder, savaş meydanına sonra yerleşen yorulur.” 

     Ebu Süfyan ve beraberindekiler, Medine ve hendeğin önünde uzun süre beklemek durumunda olduklarını ve hendeği aşıp kente giremeyeceklerini anladılar. Mevsim kıştı ve çetin geçiyordu. Fırtınalar kopuyor, her an yağmur yağmasından endişe ediliyordu. Uhud’da olduğu gibi, bir gün içinde kolay bir zafer kazanmak için gelmişlerdi. Şimdi Gatafan’ı buralarda nasıl tutacaklardı? Çünkü Gatafan’a Yahudiler savaşa katılmaları ve zafer kazanmaları durumunda büyük vaatte bulunmuşlardı. Kurayzaoğulları da Medinelilere arka çıkmaya devam ettiklerine göre, direnişleri aylar sürebilirdi. Peki, savaşa gelen kabilelerin geri dönmeleri daha hayırlı olmaz mıydı? Evet! Ama bu kabileleri bir daha Muhammed (as)’e karşı savaşmak üzere bir araya getirmek kolay olmayacaktı. 

     Bu şaşkınlıkla Kureyşlilerden bazı süvariler zırhlarını kuşanıp at sırtında Benikinane’nin bulunduğu mevkiye doğru ileri atılıyorlar ve şöyle diyorlardı: “savaşa hazırlanın; bugün kimin gerçek şövalyeler olduğunu anlayacağız.” Hendeğe gelene kadar atlarını dörtnala koşturuyorlardı. Hendeği gördüklerinde bağırıyorlardı: “Bu Arapların hiç kullanmadığı bir yöntem!” diyerek çaresizliklerini haykırıyorlardı.(Vakidi) Öngörülemeyen hendek stratejisi görüşüne göre onları, barutu hiç duymamış birisinin makineli tüfek tarafından felç edilmesi gibi felce uğratmıştı. 

     Yahudiler, başta Huyey b. Ahtab olmak üzere kendilerine ve Kaynukaoğullarına yaptıklarının intikamını almak üzere Arapları bir araya getirmeyi başarmışlardı. Bu sefer de fırsat kaçacak olursa, bir daha böyle bir fırsat doğar mıydı? Heyhat! Eğer kabilelerin çekilmesi suretiyle Muhammed (as) bir zafer kazanacak olursa, o zaman vay Yahudilerin haline! Huyey bütün bunları düşündü ve sonucun korku verici olduğunu gördü. Artık son kozunu kullanarak hayatının kumarını oynamaktan başka çaresi yoktu. Hiziplere şu mesajı verdi; ben Kurayzaoğullarını, Muhammed’le imzaladıkları antlaşmayı bozmaya, bize katılmaya ikna edeceğim. Eğer Kurayzalılar desteklerini çekerlerse bir yandan Muhammed zor durumda kalacak, öte yandan kentin kapılarını bize açacaklardır. 

     Huyey b. Ahtab, Benikureyza kabilesi reisi Ka’b b. Esed’den Müslümanlarla yaptığı anlaşmayı bozmasını ve kendilerine katılmalarını istedi. Ka’b ona; “Vallahi sen bana zamanın zilletiyle geldin. Suyu tükenmiş bir bulutla geldin. Oysa ben Muhammed’den, vefakârlık ve sadakatten başka bir şey görmedim”(Vakidi) dedi. Uzun süren münakaşaların ardından Benikurayzalılar da müşrik ordusunda yerlerini aldılar.(İbn Hişam) Böylece Yahudi'nin karakteri açığa çıkmış oldu. Çünkü Yahudiler hiçbir ahde, şeref ve kerametle yaklaşmaz, verdikleri sözde durmazlar. Huyey, Ka’b’ı kuvvetin Kureyşlilerde olduğu hususunda onu ikna edince Ka’b; “Ey Huyey! Gördüğün gibi, istemediğim bir işe girmiş oldum. Ben Muhammed’in öldürülmeyeceğinden, Kureyşin kendi ülkesine dönmesinden ve senin de kendi ailene dönmenden korkuyorum. Ben de evimin ortasında kalıp yanımdakilerle birlikte öldürülürüm” dedi. Huyey; “Eğer Kureyşlilerle Gatafanlılar Muhammed’e bir darbe indirmeden geri dönerlerse, ben de seninle birlikte kalene girerim. Sana gelecek darbelere seninle birlikte göğüs gererim”(Zadu’l-Mead) demişti. Ka’b, onun bu sözleriyle tatmin olmuş ve ahdi bozmuştu. Ahzab savaşı Yahudilerin sebep olduğu bir savaştır. Vesselam.