Ne yazık ki yine coğrafyamız, zor ve acılı günlere doğru hızla ilerliyor.
Coğrafya kaderdir derler ya, evet coğrafyamızda umutlar bir türlü yeşermiyor.
Bir sorun bitmeden diğeri başlıyor, her sorun bir diğer sorunu tetikliyor.
Suriye’de 6 yıldır bitmeyen kanlı savaş devam ederken, şimdi de Irak’ta Kürdistan bölgesel yönetimin yapmış olduğu referandum nedeniyle yeni bir gerginliğin ve eğer bir çaresi bulunmazsa da tüm bölgeyi kapsayacak bir acılar silsilesinin geleceği görünüyor.
Kimse kimseyi dinlemiyor.
“Niçin ve neden” sorularına vicdani cevaplar yerine; kışkırtıcı, incitici ve aşağılayıcı dil kullanılıyor…
Bu da insanları derinden yaralıyor.
Sanki Türkiye’de milyonlarca Kürt yaşamıyormuş gibi sürekli yaralayan söz ve yazılar söylenip yayınlanıyor.
Ve bu artarak devam ediyor.
Bu coğrafya kaderini Kürt ve Türklerin ortak gözyaşı ve umutlarıyla ayakta durduğu ne çabuk unutuldu.
Bu coğrafyanın çimentosu budur.
Ama çok üzülerek söylemeliyim ki artık korkuyorum!
Endişeliyim!
Kaygılıyım!
Ve acılıyım!
Biz bunları hak etmedik…
Bizim birbirimize en çok ihtiyaç hissettiğimiz bir dönemde bunların yaşanması korkularımızı daha da artırıyor.
Türkiye hem kendi Kürtlerine hem de bölgedeki Kürtlere sahip çıkmalı ki, kimse bizim fay hatlarımızla oynayamazsın.
Ama gelişmeler bunu göstermiyor
Türkiye, İran ve Irak yeni bir ittifaka giderken bu ittifakı bir ‘Kürt Düşmanlığı’na götürecek operasyonlardan uzak durmak gerekiyor.
Iran ve Irak, Türkiye’yi Kürtlere karşı bir pozisyona çekmek için her şeyi yapabilir.
Nitekim sınırları Irak yönetimine devir etme kararı bunun göstergesi olarak görülmekte ve sınırları ancak Habur’dan girerek teslim alınabileceği planlanmaktadır.
Yani Türkiye’den buda herhangi bir çatışmanın olması halinde Türkiye sınırlarının içinde olması demektir.
Bunu Irak yönetimi bilinçli yapıyor, içerden gelmek yerine Türkiye’nin içinden geçerek sınır kapılarını almaya çalışması Türkiye’yi de işin içine çekmek istemesinden kaynaklanıyor.
Türkiye bu tuzağı görmeli ve sorunun bir çatışma ile değil görüşerek, diyalogla çözülmesine öncülük etmelidir.
İçeriden kimi ırkçı ve saldırgan kesimlerin yapmış oldukları propagandalara kulak asmadan ve sorunun daha da derinleşmesine fırsat vermeden Türkiye bu meseleye Türklerin ve Kürtlerin çıkar ve kardeşliğini gözeterek el atmalıdır.
Kimilerinin Irak’ta Türkmen kardeşlerimizi bahane ederek olayı başka yönlere çekmesine fırsat verilmemelidir.
Bunu yapanlar 2014 Haziranından 2017 Temmuzuna kadar IŞİD zulmüne ve işgaline uğrayan yani tam 3 sene Türkmen katliamlarına ses vermeyen insanlar olduğunu da bilmek gerekiyor. Onların derdi Türkmenler olmuş olsaydı IŞİD bu katliamları yaparken Türkmenlere sahip çıkarlardı, ama tek bir gün bile Türkmenlerle ilgili bir eylem dahi yapmadılar buda belli ki, bunların tek derdi var oda ‘Kürt nefreti…’
Bizim bu topraklarda
Kürt nefretine
Türk nefretine
Arap nefretine
Şii nefretine
Sünni nefretine
Hiç bir zaman yol vermememiz gerekiyor.
Bizim nefretlere değil, kardeşliğe ihtiyacımız var. Bu coğrafyanın tek nefes borusu olan
mazlumların, mağdurların yaşamak adına sığındıkları tek kapı olan ülkemize; birilerinin acıları içeriye taşımasına müsaade etmemeliyiz.
Bizim gidecek başka bir yerimiz yok
Bizim ikinci adresimiz kara topraktır.