Kahramanlıklarıyla meşhur olmuş Amr b. Abdud büyük bir kibir ve gururla “yok mu karşıma çıkan?” diye seslenince Hz. Ali karşısına çıktı ve onu öldürdü. Müşriklerin oradaki süvarileri, büyük bir hezimet içerisinde paniğe kapıldılar ve geldikleri yerden kaçıp gittiler. Hendeği geçmeyi deneyenlerden Nevfel b. Abdullah atıyla birlikte hendeğin içine düşerek paramparça oldu. Ebu Süfyan, cesedini için Müslümanlara yüz deveyi diyet olarak vereceğine dair bir elçi gönderdi. Hz. Peygamber, “Alın götürün, diyeti lazım değil. Zaten onun cesedi de habis, diyeti de habistir.”(el-Vakidi) dedi. Müslümanlar kadın ve çocuklarını Medine’deki evlerinde bıraktıkları için Benikurayza’nın onlara saldırmasından endişelendiler. Benikurayza Yahudileri Medine’ye geceleyin saldırı düzenlemek için müttefik güçlerinden bin kişilik bir yardım talep ettiler. Bu haberi duyan Peygamber mevcut saldırıyı önlemek amacıyla Seleme b. Eslem komutasında iki yüz kişiyi, daha sonra ise Zeyd b. Harise komutasında üç yüz kişilik silahlı birliği tehlike arzeden bölgeye gönderip düşmanın bu çabasını boşa çıkardı.(İbn Sa’d)
Medine’yi kuşatan reislerin hepsinin çok iyi tanıdığı biri olan, Nuaym b. Mes’ud, Peygamber’e gelerek kendisinin Müslüman olduğunu ve kavminin henüz kendisinin İslam dinine girdiğini bilmediğini belirtti ve “Bana istediğini emret ya Rasulallah!” dedi. Bunun üzerine Peygamber de “Sen aramızda bu durumda olan tek kişisin, gücünün yettiği oranda karşı tarafı kuvvetsiz bırak. “Savaş hiledir”(Buhari) ve Nuaym’a “İstediğini söylemede serbestsin.” dedi. Nuaym iki taraf arasında gidip gelirken Ebu Süfyan’a, “Sizi ne kadar çok sevdiğimi ve Muhammed’den de ayrı olduğumu biliyorsunuz. Fakat size bir şeyi bildirmeyi üzerime görev bildim. Ancak bu nasihatimi gizli tutun”(Zadu’l-Mead) demişti.
Harbin dışında ve maslahat icabı olmasa söylenen sözler zahiri olarak küfrü gerektiren sözlerdir, buna rağmen Peygamber Nuaym’e bu cevazı vermiştir. Zulüm, sömürü, gerçeği saptırıp insanları yanlış yola sürüklemek gibi amaçlarla yapılan hile büyük bir suç ve günahtır. İyiliği egemen kılmak, adaleti tesis etmek, kötülükleri ortadan kaldırmak ve insanların iyiye, güzele yönelmelerini sağlamak için kullanılması söz konusu ise meşrudur. Nitekim Yusuf kardeşini yanında bırakmak için sultanın kâsesini kardeşinin yüküne koydurmuştu.(Yusuf:70) İnce bir siyaseti hileyi hayra, adalete vesile kılmıştı.
Nuaym zekâsını kullandı. Benikurayza’nın yanına gitti. Onu hala müşrik sanan Yahudileri, Kureyşlilerin dönüp gitmemeleri ve Medine’de Muhammed (as) ve arkadaşlarıyla baş başa kalmamaları için Kureyş’ten rehineler teslim almadan onlarla beraber herhangi bir savaşa buluşmamalarına dair ikna etti. Onlar da “bu harika bir fikir” dediler. Sonra çıkıp Kureyş’e geldi ve onlara şu haberi verdi; “Benikurayza, yaptıklarına pişman oldu, Kureyş ve Gatafan eşrafından bir bölümünü kaçırıp onları öldürmeleri için teslim edeceklerine dair gizlice Muhammed ile anlaştı. Yahudiler, size adam gönderip rehineleri isteseler, sakın ha bir tek adamınızı bile onlara teslim etmeyin. Sonra çıkıp Gatafan’a gitti. Kureyş’e söylediklerini, aynen onlara da söyledi. Böylece Kureyş ve Gatafan müşrikleri ile Yahudi dostlarının arasını açtı. Çeşitli senaryolarla kalplerine şiddetli şüpheler sokup onları birbirine düşürdü ve aralarındaki güven kayboldu. Onlardan her grup bir diğerini kalleşlik ve ihanetle itham etmeye başladı.(İn Hişam) İttifak çatırdıyordu!
Şirk ordusu, değişik kimselerin kumandası altında hareket etmeleri, onların orduları için temel bir eksiklikti. Ayrıca Peygamber’in altı bin kişilik Gatafanlılara barış niyeti göstermiş, onlara Medine ürünlerinin üçte birini vereceği konusunda bir ihtimalden söz etmişti. Bu da Gatafanlılar’ın tamahlarını artırarak, güçlerini müşriklerden kopardı. Her ne kadar kesin bir barış vaadinde bulunmamış olsa bile, barış kapısını aralamıştı. Böylece Kurayzalılarla müşrikler arasındaki ittifak gevşemiş, taraflar birbirlerine olan güvenlerini yitirmişlerdi.
Kureyşlilerin hayvanlarının yiyecekleri azalmış, Ebu Süfyan Yahudi Huyey b. Ahtab’tan hayvanlar için yem istedi. Huyeyy, “malımız senin malındır” dedi ve yük develerinizi gönderin size gönderelim. Gönderilen yirmi deveye Yahudiler, arpa, hurma ve saman yükleyip gönderdiler. Bu arada Müslümanlar önlerini kesip, onlardan develerle beraber yüklerini de ganimet olarak aldılar ve aldıklarını askerler arasında paylaştılar, develerin bir kısmını kesip yediler geri kalanlarını da Medine’ye götürdüler.
Deve kervanının gelmediğine şahit olan Ebu Süfyan; “Muhakkak ki, Huyey uğursuz bir adamdır. Onu bildim bileli bizi hep yalnız bırakmıştır. Dönerken yüklerimizi neye yükleyeceğiz? bilmiyorum”(Ed-Dimaşki) dedi. Böylece ittifakta güvensizliğin ve çatırdamaların fitilini yakmış oldu. Daha sonra Allah gecenin soğuk bir anında fırtınalı bir hava meydana getirdi. Yemek kazanları devrildi. Çadırlar yıkıldı, kalpleri korku ile doldu. Müşrikler bu korku ve telaş içinde gece karanlığından kamplarını terk edip Mekke’ye doğru yola koyuldular.(İbn Hibban) Allah’ın şu buyruğunda bu duruma işaret edilmişti: “Allah, o inkâr edenleri hiçbir fayda elde edemeden öfkeleri ile geri çevirdi. Allah(ın yardımı) savaşta müminlere yetti. Allah güçlüdür, mutlak galiptir.”(Ahzab:25)
“Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik.”(Ahzab:9) Peygamber de “Bana Saba rüzgârı ile yardım olundu. Ad kavmi ise (batıden esen) Debur rüzgârı ile helak edildi”(Buhari) demiştir.
Hz. Peygamber “Tek olan Allah’tan başka ilah yoktur. Zira o, askerlerini üstün kılmış, kuluna yardım etmiş ve tek başına bütün orduları hezimete uğratmıştır. Artık böyle bir şey olmayacak.(Buhari) “Şimdi(den sonra) biz onların üzerine gazada bulunacağız, fakat onlar üzerimize gelip gaza edemeyeceklerdir. Biz onların üzerine gideceğiz.”(Buhari) buyurdu. Bugün de Müslümanlar aynı müşkülatla çevrili bulunmaktadır. Bütün İslam düşmanları onu yeryüzünden kaldırmaya çalışıyorlar. Fakat bunda başarı kazanamayacaklar. Buna kesin imanımız var. Eski günlerde olduğu gibi bir gün gelecek, ilahi kudret tecelli edecek, yine bu İslam düşmanları yenileceklerdir.
Hendek harbi iki tarafın Hudeybiye’de sulh akdi için karşılıklı yüz yüze oturup konuşacak ve anlaşacaklardır. Hâlbuki orada hendekler yoktur artık. Bu durumda Hendek harbiyle Hudeybiye sulhu arasındaki tek ve en önemli fark, Hendek harbine nispetle Hudeybiye sulhunda bu hendeklerin ortadan kalkmış olmasıdır. Mesele bu açıdan ele alındığı takdirde Hendek harbinin bir harpten ziyade bir sulhun ön hazırlayıcısı durumunda olduğu hususu açıklık kazanır. Vesselam. (SON)