Mazlumun dini sorulmaz. İslam’ın tevhit inancı, bütün insanlar Allah’ın kulu olduğunu söyler. Bu bakımdan kul hakkı, Müslüman ve gayri Müslim herkesi kapsar. Rasulullah (sav) Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak görevlendirirken şu talimatı verdi: Zalime merhametli olmak, mazlumun hakkına tecavüzdür. “Mazlumun bedduasından sakın; çünkü mazlumun bedduası ile Allah’ın kabulü arasında hiçbir perde yoktur.” (Buhari)
Zulüm, adaletin zıddıdır. Adalet, yaratıklara hakkını vermektir; zulüm ise onlara haklarını vermemek, haksızlık etmektir. Zulümle adalet bir arada bağdaşamaz. Adaletin olduğu yerde zulüm olmaz, zulmün olduğu yerde de adaletten bahsedilemez. Allah adildir, adaleti emreder, adaletle muamele edenleri sever ve kullarının zulümden uzak durmalarını, adaletten ayrılmamalarını emreder.
Allah (cc) “Bilin ki, Allah'ın lâneti zalimlerin üzerinedir!” (Hud: 18) buyurmuştur. Yaratıklara karşı zulüm denince akla ilk gelen şeyler ise; onlara karşı haksızlık etmek, eza ve cefa vermek, işkence etmek, onları baskı altında tutmak ve sindirmeye çalışmaktır. Bunların misallerini görebilmek için, tarihin geçmiş ve uzak dönemlerine gitmeye hacet yoktur, yakın çevremizde olup bitenlere bir göz atmak yeterlidir. İsrail’in Filistinlilere, kanlarını karşılıksız bir şekilde İslam uğruna akıtan Kürt milletine, Sırpların Bosna-Hersek’teki Müslümanlara, Ermenilerin Azerbaycan halkına demokrasi ve insan hakları havariliği yapan modern dünyanın gözleri önünde yapmış oldukları zulüm, işkence, baskı, geçmişte Firavunların, oldukları zulümlere denktir. Allah mühlet verse de yanına koymaz. Nitekim hadiste “Şüphesiz ki Allah, zalime mühlet verir. Bir kere de onu yakaladı mı kaçmasına mühlet vermez.” (Buhari, Müslim) buyurmuş, sonra şu mealdeki ayeti okumuştur: “İşte Rabbin, yaratıklarına zulmeden kasabaların halkını yakaladığı zaman böyle yakalar. Doğrusu onun yakalaması çok acı ve çok çetindir.” (Hud: 102)
Nitekim Hz. Peygamber, “Üç kişi vardır ki duaları reddedilmez kabul edilir: 1-Adaletli idareci, 2- İftar edinceye kadar oruçlu kimse, 3- Zulmedilen kimsenin duası ki Allah onun duasını kıyamet günü bulutlara kadar yükseltir ve semanın kapıları o kimse için açılır ve Allah o kimse için şöyle buyurur: “Kısa bir süre sonra bile olsa, sana mutlaka yardım edeceğim.” (Tirmizi, İbn Mace) Mazlum, haksızlığa uğrayan kimsedir. Haklı olduğu halde kendisine zulmedilir, hakkı gasp edilir. Kendisine zulmedenin karşısında güçsüz ve hakkını savunmaktan aciz olduğundan dolayı, bedduadan başka yapacak bir şeyi yoktur. Ondan dolayı Allah mazlumun duasını kabul eder.
Allah mazlumlarla beraberdir, zalimlerden uzaktır. Kur’an’da, “Allah zalimleri sevmez.(Şura: 40) Zalimler iflah olmaz. (En’am: 21) Allah zerre kadar zulmetmez. (Nisa: 40) Allah zalimleri çok iyi bilir.”(Bakara:95) buyurulmuştur. Bu sebeple zalimlerin yaptığı yanlarına kalmaz. “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” Başka bir atasözünde ise: “Mazlumun ahı, indirir şahı” denilmiştir.
İslâm; vatandaşlarına zulmedildiğinde ve İslâm’ın hükümleri çiğnenip, adaletsizlik yapıldığında buna karşı çıkma, her türlü baskı ve zorbalığa karşı seslerini çıkarma ve tepkilerini gösterme, zalimlere boyun eğmeme, yapılan zulümleri protesto etme, haksızlıklara karşı sessiz kalmama hakkı tanımıştır. “Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; ancak haksızlığa uğrayan başka.” (Nisa: 148) Çirkin söz söylemek hiç de hoş karşılanmamasına rağmen, zulüm ve baskı, bütün sınırları aşar, sabır ve tahammül duvarları yıkılır ve aşırı öfke ile hezeyan durumunda mazlumun, mağdur halkın, zalim hakkında çirkin söz ve kelimeler söylese bile bu Allah nezdinde mesuliyet gerektirmez, cezayı gerektiren bir fiil olarak kabul görmez. Baskıya uğrayan kişi, şikâyetlerini dile getirme hakkına sahiptir ve böyle yaparken sinirlerine hâkim olmayıp, bazı kötü sözler söylemesi ve edep ile terbiye kurallarını çiğnemesi ayıp bile sayılmaz.
Öyle ise güçlü ve kuvvetli kimse, gücüne ve kuvvetine güvenerek başkalarına zulmetmemelidir. Mazlumun duasının makbul olması için, mümin ve muttaki olması da şart değildir. Facir de olsa duası kabul edilir. Nitekim Ebu Davud ve Ahmed’in rivayet ettikleri bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Facir de olsa mazlumun duası kabul edilir. Onun fücuru kendisini ilgilendirir.” Bir de hadis-i şeriften, mazlumun sadece kendisine zulmedenlere yapacağı bedduasının kabul olacağı anlaşılmaz. Kendisine yardımda bulunan ve himaye eden kimseler için yapacağı hayır duası da kabul edilir. Öyle ise, mümine düşen görev insanlara zulmetmekten kaçınmak, zulme uğrayanlara yardımcı olmaktır. Bugün, Azerbaycan'da, Bosna-Hersek'te, Filistin’de Müslümanlara vahşice zulmedilmesine, ezilmesine, akla hayale gelmedik eza ve cefaya maruz kalmalarına seyirci kalmaktadırlar. Hak ve adaleti emreden yüce dinimiz İslâmiyet ise, insanlara zalime karşı cephe alıp “dur” demeyi, mazlumun yanında olmayı, emreder. Vesselam.