İnsan gerek fert gerek toplum gerekse devlet değişik merhalelerden geçer, bazen mutlu, bazen mutsuz, bazen köle, bazen hur, bazen amir, bazen de memurdur. İslam’ın hâkimiyetinde bu merhalelerin tümü müspetti, insan İslam sayesinde merhalelerin müspetini yaşardır, menfisi yok denilecek kadar azdı. Onun için insan ancak İslam hükmüyle hüküm ettiği zaman mutludur, İslam’ın dışına çıktığında mutsuzluk rezaletine mahkumdur. Bu gün Müslümanlar İslam’ın dışına çıktıklarından ötürü mutsuzluk içindedirler. Bir gün ırkına soyuna kibirlenen bir kişi Selman Farisi adındaki sahabeyi küçültmek için huzurda olanlara neseplerini belirtmek talep eder. Adam, birinci sırada kendi nesebini şöyle belirtir: “ben Hazrec kabilesinden falan oğlu falan, falan oğlu falanım”. Diğerlerin her biri aynı o kişi gibi soyunu, nesebini beyan ederek iftihar vesilesi yapar. Sıra Selman Farisiye gelir, O kişi, Selman’a senin nesebin nedir, diye sorar. Selman “ben İslam oğlu Selman”diye nesebini böyle beğen eder. Hz. Ömer de: “ben İslam oğlu Ömer’im, Selman’ın kardeşiyim” diyerek kendi nesebini İslamla belirterek şöyle devam eder: ،كنا ازل الناس فاعزنا الاسلام فمتی طلبنا العزة بغیرڒ اذلنا اللڒ“Biz islam dan önce en zelil kavim idik, İslam bize izzet verdi, biz İslam dışında izzet ararsak Allah bizi tekrar zelil eder.” Biz ellerimizle yaptığımız putlara tapardık, kız çocuklarımızı diri diri gömerdik, güçlü olanın güçsüzü sömürdü, malına el koyar, zulüm etmekle iftihar ederdik, O zaman içinde olduğumuz cahiliye devrinde toplum olarak en rezil insanlardandık, iki güç uygarlık Pers ve Bizans imparatorlukları arasında ezilirdik, tabir caiz ise bir köle gibi iki gücün sömürgesi mesafesindeydik. İslam’la müşerref olduğumuzda o uygarlıklara hakim olduk, ben Kureyş kabilesinin en muteberi olduğum halde Peygamber vasıtasıyle kölelikten azat olan Selman'ın kardeşi oldum, merhamet insanlık, adalet, iffet içimize işledi, kız çocuklarla erkek çocuklar aynı seviyede sevildi. Muhammet, (sav) kızı Fatıma yanına gelişinde ayağa kalkar, sevgiyle karşıladı. Bu ahlak hepimize yansıdı, tüm fertler arasında hâsıl olan böbürlenme, üstünlük silindi peygamber(sav) “hepiniz tarak dişleri gibi aynı seviyedesiniz” derdi. Peygamber, Ensar ile muhacir kabilesi arasında uhuvvet( kardeşlik ) tesis etti, Ensar ile Muhacir birbirine kardeş oldu. O kadar eşitlendik ve ittihat kurduk ki “Peygamberimiz (a.s.m) muhacir Abdurrahman b. Avf ile ensar olan Sa’d b. Rabî arasında kardeşlik etti. Sa’d’ın iki harısı vardı. Abdurrahman’a malını ve eşlerini kendisiyle paylaşmak istediğini söyledi, yani bir karısını boşardı, Abudurrahman onunla evlenirdi. Fakat Abdurrahman 'Allah aileni ve malını sana mübarek kılsın, siz bana çarşı-pazarın ticaret ve hizmet yolunu gösterin, ben kendi idaremi kendim yaparım’ diyerek bu teklifi reddeti.”(Buharî, Nikah,7; İbn Kesir, Es-Sîre, 2/327; Uyunu’l-eser,1/268).
İşte hakiki İslam insanı böyle insan yapar, biz şimdi imam Şafii dediği gibi olmuşuz:
نعیب زماننا والعیب فینا
وما للزمان عیب سوانا
و لیس الذئب یئكل لحم ذئب
و یئكل بعضنا بعضا عیانا
Biz zamanı ayıplıyoruz, ayıp zamanda değil, bizdedir, kurt kurdun etini yemediği halde biz birbirimizin etini aşikar yiyiyoruz. Hakka namzet ol.