Savaş sadece Müslümanların davet ve davetçilerin özgürlüğü ile inanç özgürlüğünü koruma altına almak için, saldıranlar kendilerine saldırdığı takdirde başvurdukları savunma aracıdır. Savaş dinin özünden ve temel amaçlarından değil, sadece bir koruyucu sur mahiyetindedir. “(Lût:) Keşke benim size karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı veya güçlü bir kaleye sığınabilseydim!”(Hud:80) demişti. halde savaş, din için zaruret nedeniyle gerekli olan siyasi bir görevdir. Savaşın, insanların ölmesine ve sakat kalmasına sebep olması ve geriye sahipsiz, korumasız insanlar, harap olmuş beldeler bırakması sebebiyle, ilke olarak kötü bir şeydir. Hararı’nın dediği gibi, “Zayıfı yok eder, vahşiyi ve hırslıyı ödüllendirir.” Herodot’un deyimiyle; “Hiç kimse barış yerine savaşı tercih edecek kadar aptal değildir. Barış zamanında oğullar babalarını gömer, savaştaysa babalar oğullarını.” Konfüçyüs, “Savaş bir ülkenin baş sorunu, ölüm kalım yeri, var olma ya da yok olma yoludur; muhasebesiz olmaz.” diyor. Ancak hukuk tanımaz, saldırgan ve zalim bir kısım devlet veya topluluklar, karşı tarafın bağımsızlığını, can ve mal güvenliğini ve özgürlüklerini yok etmeye yönelik saldırılar yapabilmektedirler. Savaş yoluna başvurulmaması halinde bu zulmü engellemek mümkün olmayabilir. Dolayısıyla savaş yolunu tercih etmek, iki zarardan daha hafifini tercih anlamına gelir. Bu anlamda savaş İslam’ın ve insanlığın huzur ve mutluluğu için gereklidir.
Savaş, insanlık ile mutluluk arasında kara kedi gibi duran sömürüye dayalı tahakkümün ortadan kaldırılması yolunda kullanabilecek meşru bir araçtır. Roma tarihinde, “Savaş gerekli olduğu kişiler için haklıdır ve silahtan başka hiçbir umut kalmadığında silahlar kutsaldır.” diye geçer. Farabi, “Meşru bir yöneticinin barışçı erdemler kadar savaşçı erdemlere de sahip olacağını ileri sürer ve insanın kazanma imkânına sahip olduğu mutluluğu kendilerine verecek olan şeyi kabul etmeyen milletler ve şehirleri fethetmek üzere ve bu amaç peşinde koşan savaşçı doğru bir savaşçıdır. Bu amaç peşinde yapılan savaş da doğru ve erdemli bir savaştır.” demiştir.
İslam kelimesi, “silm” ve “selam” kökünden türeyen bir kelimedir. Bu şekliyle Kur’an’ın yüz beş yerinde geçmektedir. “İslam” kelimesi, isim ve fiil halinde on kadar ayette geçmektedir. “Silm; barış, güven ve huzur, selam da mutluluk, esenlik ve güvenlik” demektir. Barış (silm), İslam’ın en büyük maksatlarından biri ve her Müslümanın altında durup gölgelenmesi gereken meşru bir şemsiyedir: “Ey iman edenler, hep birlikte barışa girin.”(Bakara:208) Fakat istibdat ve fesat karşısında, müdafaa olmaksızın ne barış ne de güvenli yaşam kalır. İnsanın vazgeçilmez bir hakkı olan vicdan ve inanç hürriyeti, ancak savaş ile kurtarılabilir.
Kur’an’ın prensipleri ve Hz. Peygamber’in uygulamaları, insanlar arası meselelerin savaşla değil, barış yolu ile halledilmesi yönündedir. Ancak savaş, bir anlamda zorunluluk gereği başvurulan bir alternatiftir. Petrarca’nın dediği gibi o zaman “Erdem öfkeye karşı / silahlanacak ve kısa sürecek savaş.” Dermenghem’in ifadesiyle, “Şiddet bir anda haksızlık gibi görülebilir, ama fenalığa karşı seçilmiş bir haksızlık olarak düşünülürse bu haksızlığın da giderilmesidir. Ancak insan, kötülüğün zaferi karşısında sürekli olarak elini kolunu bağlayacak değildir. Sağ yanağına tokat atılan bir kimsenin sol yanağını uzatması ile öldürülmek istenen bir çocuğun yardımına koşmak görevi arasında zaruri bir zıtlık mevcut değildir.”
Savaş bitecek ve liderler el sıkışacak… Yaşlı kadın ölmüş oğlunu, genç kadın sevgili eşini, çocuklar da kahraman babalarını bekliyor olacak. Vatanı kimin sattığını bilmem ama kimlerin bedel ödediğini görüyorum. Filler Tepişir, çimenler ezilir; büyükler kendilerinden beklenildiği gibi davranırken, küçüklerin hayatlarında fırtınalar estirirler sonuçta, olan sonunda küçüklere olur. Filler tepindi gene çimenler hiç düşünülmedi, hatta çiçekler ezildi. İnsan kendi vatanının refahını düşünerek hareket ediyor, ama bugün yoklar. Yok olmaları gerekli miydi? Elbette hayır her iki taraf sağduyulu hareket edebilseydi olacakları hesaplayabilseydi bugün aramızda olacaklardı. Filler tepişir çimenler ezilir. Bundan çıkışın tek bir yolu var: çimenler çimen olmayı bırakıp birleşir, devleşir ve o filleri tepeler.
Her zaman zarar gören alt kademedeki insanlar olmaktadır. Bu durum yıllardan beri süregelen bir olaydır. Her zaman güçlüler kavgalarını sürdürürken alttaki insanları kullanır. Bu durumda ise zarar gören güçsüz insanlar olur. Savaşı körükleyenler Rusya ve Ukrayna Savaşında, gerekli tedbirleri almadılar ve devasa Rus ordusuyla Ukrayna’nın mini ordusunu baş başa bıraktılar. Olanlar oldu insanlar öldü. Kadınlar, ihtiyarlar, çocuklar ve sakat kalmalarına sebep olunanlar ve geriye sahipsiz, korumasız insanlar, harap olmuş beldeler bırakıldı ve ardından devasa bir ordu göç…
Amerika ve Avrupa yine getirim peşinde Ukrayna’ya silah satma derdinde ve savaşın uzaması peşindeler. Ciddi bir önlem yok, Rusya’yı Öre vizyon şarkı yarışmasına ve Spor müsabakalarına almayacaklarmış! Aman ne caydırıcı bir önlem! Ve Avrupa bu savaşta bile çirkin ırkçı yüzünü göstererek savaş muhabirleri ve yorumcuları vasıtasıyla ırkçı mesajlarını bütün dünyaya deklare ettiler. Sarf ettikleri sözler onların bilinçaltında gizledikleri hakkında bize bilgi verir mahiyette.
Müslümansan bir değerin yok, öldürülebilirsin. Çünkü sen geri kalmışsın, gözlerin mavi değil. Ey Avrupa ve ey Batının artık aveneleri siz medeni değilsiniz, vahşisiniz, barbarlığınız ve bencilliğiniz devam ediyor. Bosna, Avrupa’nın göbeği değil miydi? Öldürülenlerin gözü mavi, saçları sarı değil miydi? Ölen Müslüman olunca üç maymunu oynuyorsunuz. “Size alçak diyemem zira yeryüzündeki çukurlar bana davacı olur, ama siz baş aşağı yüksekliğin zirvesindesiniz.” Alçaklığınız da batsın medeniyetiniz de!!! “Hak geldi, batıl zail oldu, batıl yok olmaya mahkûmdur.”(İsra:81) Bizim dinimiz bize mazlumdan yana olmayı emrediyor, bize göre şanlı Peygamberimizin, “Mazlumun dini sorulmaz.” Ve Akif’in, “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem… Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…” dediği gibidir. Elbette Rus barbarlığını tasvip etmiyoruz ve yine mazlumdan yanayız. Vesselam.