İslam dini, insanların üzerine ağır yükümlülükler getireceği ve dini yaşanmaz hâle getireceğinden dolayı zorlaştırmayı men etmiştir. Bu konudaki aşırılığın müslümanların gerilemesine sebebiyet vereceği ve muasır medeniyetlerle yarışı bu şekilde kaybedeceği muhakkak olup, aşırılığı şiddetle reddetmiştir. Ümmet siyaseti, aşırılıklar üzerine değil, orta yol (itidâl) esası üzerine kurulur. Hz. Nebi; “Ben dosdoğru ve toleranslı din ile gönderildim”(Ahmed) diyor. İslâm, hoşgörü niteliğine son derece önem atfeder, zamana veya duruma bağlı olarak sıkıntılı bir sonuç doğuracak durumlarla karşılaşma söz konusu olunca, meşru ruhsat kapısını açar. Efendimiz; “Orta yolu tutun, orta yolu tutun ki; (maksadınıza) ulaşasınız.”(Buhari) Orta yolu izleyin. Geri kalan ona yetişecek, sınırı aşan ona geri dönecektir.(Hz.Ali) İşlerin en hayırlısı vasat olanlarıdır. Kur’an’da geçen ve “orta yolu tutan” denilen “vasat” kelimesi; iki uç tarafın ortası demektir. Müslümanlar ne Hıristiyanlar gibi ruhbanlıkta aşırı gitmişler ne de Yahudiler gibi kendilerine gönderilen peygamberleri öldürerek isyana düşmüşlerdir. Allah, bu ümmeti, dinde orta yolu takip ettikleri için onları vasıflandırarak, “sizi ortada bir ümmet yaptık”(Bakara:143) demiştir.Hz. Nebi, “Allah, beni, zorlayıcı ve zorlaştırıcı olarak göndermedi, beni öğretici ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi.”(Müslim) “Sizden öncekilerin (ashabımın) yolunu tutun. Allah’a yemin ederim, o yolda giderseniz ilerlersiniz. Fakat onu bırakıp sağa ve sola (ifrat ve tefrit) saparsanız kalakalırsınız”(Buhari) Ömer b. Abdülaziz, “Ashaptan aşağı kalan, tefrittedir; onları aşmaya çalışan da ifrattadır. Onlar ise bu ikisinin ortasındaki istikamet üzere oldular”(Ebu Davud) demiştir. Hz. Nebi’nin sünnetinde, dinleri hususunda insanlara zor gelecek ve dünyalarında ise kendilerini sıkıntıya düşürecek herhangi bir şey yoktur. “Ben ancak rahmet ve hidayet rehberiyim”(Hakim,Taberani) demiş ve sanki Allah’ın: “Biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik”(Enbiya:107) ayetini tefsir etmiştir.

 


Hz. Nebi, Muaz b. Cebeli Yemen’e vali gönderdiği zaman, “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyin, nefret ettirmeyin; birbirinizle uyumlu olun, ayrılığa düşmeyin.”(Buhar,Müslim) Burada “müjde ile nefret ettirme” demek; halkı İslam’dan kaçıracak bir iş yapma. Konuyu insanların ruhi tepkisinin İslam’dan kaçmasını sağlayacak şekilde ifade etme ve gündeme getirme demektir. “Allah sizden (yükümlülükleri) hafifletmek istiyor; çünkü insan zayıf yaratılmıştır.”(Nisa:28) “Haniflik ve hoşgörüye dayalı (bir şerîatla) gönderildim”(Ahmed) Peygamber iki şey arasında muhayyer kılınmışsa, günah olmadıkça mutlaka daha kolay olanını tercih etmiştir.(Buhari,Müslim) Allah’ın en çok sevdiği din, hâlis tevhid ve kolaylık üzerine kurulmuş olan bu dindir.(Buhari) Bu dinde kolaylık gözetilmiştir. Bu kolaylığı göz ardı eden, onun ağırlığı altında ezilir.(Buhari) Yumuşaklık, bir işte olursa onu güzelleştirir, ondan çekilirse, onu çirkinleştirir.(Muvatta) Allah yumuşaklık sahibidir, yumuşaklığı sever ve yumuşaklık gözetince kuluna verdiği şeyi, sertlik gösterince vermez.(Müslim)

 


İmam Cafer şöyle bir olay anlatır: “Müslüman ve abid birinden etkilenen Hıristiyan’ın biri Abidin vasıtasıyla müslüman olur. Abid, kendi hayalince o adamı çok müslüman yapmak ve çok sevaba kavuşturmak istedi. Çaresiz adam, daha henüz müslüman olmuştu ve ertesi gün müslüman oluşunun ilk günüydü ki, sabah güneşi doğmadan önce kapısı çalındı. “kimsin?” “Ben senin müslüman komşunum.” “Ne oldu?”; “İbadet etmek için birlikte mescide gidelim diye geldim.” Çaresiz kalktı ve camiye gitti. Teheccütleri kıldıktan sonra, tamam mı bitti mi?” Abid; “Hayır, daha sabah namazı da var” dedi. Yeni müslüman adam sabah namazını da kıldı ve “Bitti mi?” dedi. Abid; “Hayır, gel nafile namaz kılalım, müstahabtır. Güneş doğdu. Abid; “Bir miktar daha namaz kılalım” dedi. Öğleyin de onu namaz için alıkoydu. Ta ikindiye kadar onu tuttu. Sonra “sen yemek yememişsindir, oruca niyet et.” Kısacası onu akşamdan iki saat sonraya kadar bırakmadı. Ertesi gün sabahlayın yine onun evine gitti ve kapısını çaldı. Adam, “Kimsin?” dedi. “Müslüman kardeşin” diye cevap verdi. Yeni müslüman olan adam: “Niçin geldin?” dedi. “Birlikte ibadet etmek için gidelim” diye geldim, karşılığını verdi. Yeni müslüman olan adam dedi ki: “Bu din işsiz insanlar için iyidir. Ben bu dinden ayrıldım, ilk dinime döndüm.” Sonra İmam Cafer-i Sadık şöyle buyurdu: “Böyle olmayın. Bu şahıs bir adamı müslüman yaptı ama sonra kendi eliyle de mürted ve kâfir yaptı.” Kendilerine İslam davetçisi diyen her kim olursa olsun “Kolaylaştırması zorlaştırmaması ve müjdeleyip nefret ettirmemesi” gerekmektedir. Camide müslüman cemaate parmak sallayıp cehennemle korkutan vaizler ve taziyelerde bağırarak cehennemi koz kullanan İslam’ın kolaylığından ve esnekliğinden bihaber olan imamların tutumunu beğenmiyorum. Çünkü insan kazanma metodu bu değildir. Müslümanları azarlamayı bırakın, zira kınayıp azarlama teşvik ve tahriktir. Müslümanları hastalıklı olan şeyle tedavi ediniz. ALLAH’A EMANET OLUN.