Sevginin kaynağı Allah’tır.(Buruc:14) Hz. Peygamber, “Allah bir kulu sevdiği zaman Cibril'e: ‘Şüphesiz Allah filanı seviyor, sende onu sev’ der. Cibril o kişiyi sever ve göktekilere: ‘Şüphesiz Allah filanı sever, sizde onu seviniz’ diye nida eder. Göktekiler de o kişiyi severler. Sonra da yerde bulunanlar arasında o kişiye karşı bir sevgi duygusu yerleştirilir.”(Buhari) demiştir. Sevgi her zaman sabırlı ve naziktir; asla kıskanç değildir. Sevgi asla böbürlenmez ya da kibirlenmez; asla kaba ya da cimri değildir, asla alınmaz ve kindar değildir. Peygamber kendisinin “habîbullah” olduğunu söylemiştir. (Tirmizi) İnsanlar da onu, “Rasûlullah” kelamından sonra en çok bu sıfatla anmışlar.”(Buhari) Allah’ın sevgilisi olan kişinin insanların da sevgisini kazandığının canlı örneği olmuşlardır.
Allah bir kulunu sevince, adeta onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olur. Kendisinden istediği zaman ona ihsanda bulunur, kendisine sığındığı zaman da onu korur.(Buhari) Böyle bir sevgiye ulaşan kişi, özgüven kazanır ve gücüne güç katar. Hz. Davud’un, “Allah’ım, senden seni sevmeyi, seni seven kişiyi sevmeyi, senin sevgine ulaştıran ameli isterim.”(Tirmizi) şeklinde, Rasûlullah’ın ise, “Allah’ım beni sevginle rızıklandır.(Tirmizi) diye Allah’a niyazda bulunmaları ilahi sevgi ile beslenme arzularından kaynaklanmaktadır.
Hz. Peygamber, sevdiği kişiyi Allah için seven kişinin, imanın tadını alacağını belirterek iman-sevgi ilişkisine dikkat çekmiş, sevgi sayesinde insanın olgun bir imana sahip olabileceğini bildirmiştir.(Müslim) Sevginin insanların sinesinde hapsolan bir duygu olarak kalmasını kabul etmemiş, paylaşılmasını istemiştir. Peygamber’in yanından biri geçti. Birisi de “Ey Allah’ın Rasûlü, ben bu adamı seviyorum.” dedi. Peygamberimiz (sav) de, “Bunu ona söyledin mi?” diye sordu. Adam hayır cevabını verdi. Peygamber, “Git ona söyle” buyurdu. Bunun üzerine adam o kimsenin yanına gitti ve “Ben seni Allah için seviyorum.” Adam da “Beni kendisi için sevdiğin Allah da seni sevsin”(Ebu Davud) cevabını verdi.
Rsûlullah (sav) sevginin yerleşmesi, yayılması ve toplumsal bir sinerjiye dönüşmesi için tanışıp kaynaşmanın,(Buhari) selâmı yaygınlaştırmanın gerekliliği üzerinde durmuştur.(Müslim) İnsanlara sevgimizi ifade etmenin bir yolu da onlara ikram etmektir. Bu davranış özellikle iyilik görenin sevgisini pekiştirir. Kalbinde Allah sevgisi yerleşen ve işlerinde Allah’ın rızasını gözeten kimse, nefret ettiği kişiyi dahi sevebilir. Hz. Hamza’yı şehit ettiren Hint ile Peygamber arasında yaşanan olay bunun en güzel örneğidir. Hint geldi ve Peygamber’e, “Ey Allah’ın elçisi! Vaktiyle yeryüzünde senin ev halkın kadar zelil ve harap olmalarını istediğim hiçbir ev halkı yok iken, bugün yeryüzünde senin ev halkın kadar aziz olmalarını istediğim hiçbir ev halkı yoktur.” deyince, Rasûlullah da kendisiyle aynı duyguları paylaştığını ifade etmiştir.(Buhari)
Hz. Peygamber, Medine toplumunu sevgi ve yardımlaşma ilkesi etrafında topladı. Müminler sevgi ve bağlılıkta, tek vücut gibidirler. Sevgi, rahmet, birlik, cemiyet fertleri arasındaki ilişkilerin aslını oluşturur. Büyük, küçük, zengin, fakir, hâkim, mahkûm buna uyar. İslam’ın prensipleri, sevginin toplumda kökleşip yayılmasını üstlenmiştir. Müminler bencillik ve sömürüsü olmayan, hayatın zorluklarına elbirliği ile sarılarak bir hayat yaşarlar. “Kul kardeşinin yardımında olduğu sürece Allah'ta kulun yardımcısı olur.”(Ebu Davud) Prensibi samimiyet, sadakat ve ihlâs olan İslam cemiyetinin yegâne başarısı, sevgi ışığındaki birlik-beraberlik şuuru ile elde edilir. İslam dini, toplumun huzuru, ahengi ve sosyal gelişmenin gerçekleşebilmesi yalnız muayyen bazı fertlerin değil, bütün bir toplumun maddi refahı ve saadeti için müminlere, kişisel vazifeler yanında içtimai görevler de yükler. Cemiyeti oluşturan kişileri inançta, yaşayışta, gayede, ıstırap ve refahta birleşmesi gereken kardeşler ilan eder.
Kur’an bizi affedici olmaya çağırıyor, “Öfkelendiğimiz zamanlarda bile affedici olmak ve iyilik yapmayı bilmek bir yüceliktir.”(Ali İmran:134) Hadiste, “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki! İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız!”(Buhari) demilmiştir. Sevgi kendi başına akan coşkun bir kaynak gibidir. Onu çıkarmak için alet kullanmaya gerek yoktur. Kardeşlik de böyledir. Onun prensip ve merasimlere ihtiyacı yoktur. O, insanları bencillik, ihtiras ve çekişmelerden arındırır. “Oruç, namaz ve sadaka vermenin kazandıracağı sevap ve dereceden daha değerlisini size bildireyim mi? “Müslümanların birbirleriyle aralarının iyi olmasıdır çünkü aranın bozuk olması dini yok edip bitirir.”(Tirmizi) diyordu sevgili Nebi (sav).
Bir milletin ayakta kalabilmesi ancak, ümmet bireylerinin birliği ve dayanışmaları ile mümkündür. Bu da ancak karşılıklı sevgi ve saygı sayesinde mümkün olabilir. Aralarında sevgi ve saygıya dayanmayan her hareket reddedilmiştir. Eğer bir ümmette veya cemaatte gerçek anlamda birlik olmazsa, onların birbirleriyle kaynaşıp uzlaşmaları da imkânsız hale gelir ve böyle bir bünyeden de bir devlet doğmaz. Bireyler arasında adalet ve eşitliğin olması şarttır. Bu şart da sevgi bağlarını güçlendirir. Böylesi bir toplumda insanlar arasında kin ve nefret duygularından söz edilmez.
Ebu Talha, “Sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça ‘iyi’ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir”(Ali İmran:92) ayeti inince, Peygamber’e gelip; “Ya Rasulullah! Ben malım arasında en çok Beyruha (bahçemi) seviyorum. Sadaka olarak veriyorum. Rasulullah; “İşte kazanan mal!” buyurdu. Ben onu, akrabalarına dağıtmanı uygun görüyorum.” Ebu Talha, “bahçesini amca çocuklarıyla akrabalarına dağıttı.(Buhari)
Hz. Osman Ebubekir’in (ra) hilafeti döneminde Medine’yi etkileyen iktisadi bunalım zamanında buğday, yağ ve kuru üzüm yüklü büyük bir kafileyi sadaka olarak dağıttığı, tarihi kayıtlar arasındadır. Tüccarlar, fiyatının beş katını verdiklerinde, “daha fazla veren var” demişti. “Medine’nin tüccarı biziz, bizden önce de kimse gelmediğine göre, sana bu fiyatı veren kim?” sorusuna cevabı; “Allah, bana dirheme on mislini verdi” dedi ve fakir müslümanlara taksim etti, kafiledeki bütün malları. İslam toplumu, ilmi ve medeni kalkınmasını tamamlayıp, insanlığın idaresini eline alacak olsa, toplumda sonu yıkım olan, sürtüşme ve kin değil, İslam’ın sevgi ve hoşgörüsü ortaya çıkardı. Vesselam.