Bir kimse mukaddesata küfür, fitne ve benzeri meselelere dair olan hukuku ihlal etmediği sürece bir görüş ileri sürmede hürdür. Ferde, idare eden yetkililere muhalif olmayı ortaya dökme hakkını veren eleştiri İslam’ın temel prensibidir. Eleştiri, sahabelerinin ve müstakim halifelerinin açık teamülü ile de sahih olmaktadır. Mekke’nin Kureyş kabilesi ile Hudeybiye Anlaşması’nın, imzalanması sırasında Ömer anlaşmanın, müslümanlar için kabul edilemez olduğunu düşündüğü bazı maddelerini eleştirmişti. Hz. Peygamber, Ömer’in görüşünü dinlemiş ve eleştirilerine cevap vermişti.(İbn Hişam) Hz. Ebubekir, “Eğer iyilik yaparsam bana yardımcı olunuz, kötülük yaparsam beni doğrultunuz… Allah’a ve peygamberine bağlı kaldığım sürece bana itaat ediniz, aksi durumda bana itaat etmeniz gerekmez.”(İbn Sa’d) demişti. Ebubekir’in sözlerinden alınmış bu cümle, yaygın biçimde, müspet tenkit yöneltmeyi davet eden ve insanları siyasi liderlerinin faaliyetleri hususunda uyanık kalmayı teşvik eden bir düstur olarak telakki edilir. Hz. Ömer de göreve başlangıç hutbesinde insanlardan, kendisinde görebilecekleri ‘herhangi bir sapmayı doğrultmalarını’ istemiştir. Cemaatten bir adam kendisine, “eğer sende bir sapma görürsek, onu kılıçlarımızla düzelteceğiz.” Bunu duyduktan sonra halife, hak adına yanlış bir durumu düzeltecek biri bulunduğundan dolayı Allah’a hamt etti. Halktan olan kişinin verdiği mesaj; Hz. Peygamber’in kendilerine vermiş olduğu yetkiyi hatırlatmış olup, ona “ya kendini düzeltirsin ya da azledilirsin” mesajını vermiştir. Ömer b. Abdulaziz de “Allah’a itaat edersem (adaleti tatbik edersem) bana itaat ediniz. Allah’a isyan ettiğimde bana itaatle yükümlü değilsiniz.” demişti.
Hz. Ömer halka yaptığı hitabelerinden birinde halife Mehir olarak verilen aşırı meblağlar hususunda insanları ikaz etmişti. Ama Fatıma binti Kays, onunla aynı görüşte olmadığını beyan etti ve iddiasına destek olarak da, “(Mehir) olarak yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın,”(Nisa:20) ayetini okudu. Bunun üzerine Ömer kadın doğru söylüyor; Ömer hatalı cevabını verdi.”(Abdurrazak)
Hz. Selman, Ömer (ra) gibi fedakâr ve cefakâr bir halifenin sırtında bir değil, iki çarşaf görünce kendisine itiraz etme gereğini duydu: Ömer; “Ey ahali, dinleyin, Allah size merhamet etsin,” deyince, Selman; “Vallahi, biz dinlemeyeceğiz, Vallahi, biz dinlemeyeceğiz.” Ömer; “Ey Ebu Abdullah, niçin?” diye sordu. İtiraz, Yemen’den gelen çarşafların herkese birer olarak dağıtıldığı, Ömer’in nasıl iki çarşaf giydiğine ilişkindi. Hz. Ömer ikinci çarşafın oğluna ait olduğunu ve onun payından yararlandığını söyledi ve tanık olarak da oğlunu dinletti. Bunun üzerine Selman; “Evet şimdi buyurun, biz sizi dinleyeceğiz ve size itaat edeceğiz.” Çünkü o yönetilenlere hesap sorma yetkisini tanımıştı nitekim “İnsanların bana en sevimlisi benim kusurlarımı bana söyleyendir.” Ve “Ben, bende bir hata gördüğü halde korkusundan dolayı bunu bana söylenmemesinden korkarım.” demişti.
Biri kendisine hakaret etti diye Ebu Musa aleyhinde dava açmak istediğini söyledi ve küstahça (korkusuzca) “Ey emire’l-mü’minin! Benim sesim gürdür ve ben düşmana tahakküm kurabilen biriyim. Bana ne yaptıklarını duydunuz mu? Hz. Ömer, bu ani çıkışlarından, öfkelenmek bir yana, onun cesareti ve kararlılığını şu sözlerle övdü: “Vallahi herkes böylesine cesur ve azimli olsa bunu Allah’ın bize ganimet malı olarak verdiği bütün nimetlere tercih ederim.” dedi. Bir adam Ömer’e “Allah’tan kork Ey Ömer!” dedi. Biri, adama; halifenin huzurunda görgü kurallarını aştığını hatırlattı. Hz. Ömer ise “Onların bize hatırlatmamalarında, bizim de onları dinlemememizde hiçbir hayır yoktur.” demişti.
Hukuk dilinde buna ifade hürriyeti özgürlüğü denir. “İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirirsiniz.”(Bakara:124) Dikkat ederseniz, bu özelliğin başlıca şartı ifade özgürlüğüdür. Böylece Kur’an, görüş belirtme özgürlüğünü güvence altına almakla kalmamış, ayrıca bu özgürlüğün nerede, ne zaman ve hangi şartlarda kullanılması gerektiğini de açıklamıştır. Bir müslüman bu özgürlüğünü ancak iyiliği geliştirmek ve yaymak için kullanabilir; “(Münafıklar) kötülükle emreder ve iyilikten nehy ederler.”(Tavbe:67)
Bir hatun, Hz. Ömer’e bağırıp çağırmaya başladı. Hz. Ömer’in yanında bulunan Carud, o hatuna, emir’ül-mü’minin’e saygısızlık ve hakaret ettiğini hatırlattı. Hz. Ömer “Ne söylemek istiyorsa söylesin. Sen galiba onun Havle binti Hekim olduğunu bilmiyorsun. “Kocası hakkında seninle mücadele eden ve Allah’a şikâyet etmekte olan kadının sözünü elbetteki Allah işitmiştir,”(Mücadele:1) ayetinde bahsi geçen ve Allah onun sesini göğün yedi katından dinlediği kadındır. Ömer onun yanında nedir ki, sözünü niye dinlemesin?”(İbn Mace) dedi.
Hz. Ömer, Halid’i komutanlıktan azletme sebebini anlatırken, Ebu Amr, “Ey Ömer, sen haksızlık etmişsin. Rasulullah’ın çektiği kılıcı, kınına sokmuşsun, merhametli davranmamışsın, Hz. Ömer, yumuşak bir tonla, “demek ki, sen kardeşini korumak istiyorsun, sen sinirlenmişsin.” dedi.
Hz. Ali, “Benimle, zorbalarla konuşulduğu gibi konuşmayın, çünkü bir kişiye hak söylendiğinde yahut adalet tavsiye edildiğinde bu ona ağır gelirse. Hakkı yaymak ve adalet hâkim kılmak da ona ağır gelir. Bana hakkı söylemekten ve adaleti tavsiye etmekten çekinmeyin, çünkü ben kendimi hata yapmaktan uzak görmüyorum ve yaptıklarımdan çok da emin olamıyorum.” diyordu.
Eleştiri yapılırken dengeleri iyi korumak, ahlak kuralları içinde ve dozunda seyretmesi, insaf ölçüleri dâhilinde olması gerekir. Çuvaldızı kendimize, iğneyi başkasına batırmalıyız. Kendi gözündeki kalası bırakıp başkasının gözündeki çöpü sorun etmek ve gizli kalmış günahları araştırıp gündeme taşımak, bununla başkasını vurmak İslami ahlakla bağdaşmamaktadır. Nebi (sav), “İnsanlar da kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa öyle davransın.”(Müslim) diyordu. Ömer valisine; “Emir aldığın kimsenin sana nasıl davranmasını istiyorsan, sen de yönettiklerine öyle davran!” demişti. Hiç kimse eleştirilmenin dışında değildir tenkitler, nasihatin esası niteliğinde olmalıdır. İnsan gözetimi altında bulunanlardan sorumlu olduğuna göre, eğer hakkı çiğneniyor ve gasp ediyorsa sonu helaktir. “Sürünün çobanı sürüyü kurttan korur./ Kuzulara çoban olsa kurt, sürüyü kim korur?” Vesselam.