Öncelikle 24 Haziran erken seçim kararı milletimiz ve devletimiz için hayırlara vesile olması dileğiyle... Erken seçimin gerekli olduğu her halükarda elzemdi. Türkiye son on beş yıldaki, askeri alanda silah modernizasyonu, terörle mücadele, ekonomik alanda uluslararasındaki ortaklık, askeri alandaki vesayetiyle mücadele kazanımları, emperyalist güçlerin ekonomimizi hedef alan saldırıları ve muhalefetin yetersiz, ciddiyetten uzak, mutaassıp ve gereksiz gündem dışı çabaları nedeniyle; Türkiye’yi felaketin eşiğine ve istikrarsızlığa sürükleme çabaları vb. buna karşılık; eski sistemin kalıntılarının bulunması ve yetersizliği, erken seçim kararının alınmasını gerekli kılmıştır.
Seçimin sathi mahalline değil içine fiilen girmiş bulunmaktayız. Hz. Ömer; hakkında dedikodu çıkan yöneticileri, doğru olmasa bile, kamu onun hakkında böyle düşünüyor diye görevden alıyordu. Bu meyanda bu iki aylık zaman diliminde bizleri yönetenler, vazifede bulunsalar bile iki ay sonra bulunmayacaktır. Yenilerini seçme yetkisi, şu andan itibaren gerek aday seçimlerinde ve gerekse seçim günü oy kullanma bazında olsun yetki bizlere aittir. Peygamber döneminde bunun adı beyat bu gün ise oy’dur. Bu yetkiyi kötüye kullanmak Allah’a peygamber’e ve dahi bütün halkımıza hıyanettir ve karşılığı Allah nezdinde ateştir.(Buhari) Devletsiz din ayakta duramaz, pek çok farzın ve hükmün uygulanması ve yürütülmesi, yöneticinin varlığına bağlıdır. Din siyasete götürür, çünkü din ve yol olarak İslam’ın, hukukunu uygulayacak ve ona imkân sağlayacak bir otoritenin bulunması zorunludur. Anayasal İslam yönetimi hem İslam’la, hem de akıl ve icma ile vaciptir.
Bu işin dedikodusunu değil, herkes çabaladığı kadar sevap alacaktır. Siyaseti yok saymak, Kur’an ayetlerinin yarısını yok saymaktır. Dinin siyasetle ilgisi bulunmadığını söyleyenler dinin ne demek olduğunu bilmeyenlerdir. Bunların siyasetin ne demek olduğunu bilmediklerinin de buna eklenmesi gerekmektedir. İnsanoğlunun geliştirdiği kurumlar zamanla dinden ayrılmışlarsa da din ile var olan kan bağını yok saymak mümkün olmamıştır. İslam’da devlet yönetimi bir zarurettir veya doğal olarak toplumsal bir gerekliliktir. İslam nazarında hakikat, bir zaviyeden baktığımızda tamamıyla din olarak bize görünür; diğer bir açıdan baktığımızda ise bir devlet olarak arzı endam eder. Devletin temeli; din ile toprağı, din ile egemenliği birbiriyle irtibatlandırmaktır. İslam ve siyaset birdir. Devlet ve din ikiz kardeştir. Biri olmadan diğeri ayakta kalamaz. Çünkü din, devletin hem temeli hem direğidir. Sonra devlet dinin bekçisi haline gelmiştir. Elbette devlete bir temel, dine de bir koruyucu gerekir. Çünkü koruyucusu olmayan şey yok olup gider ve temeli olmayan şey yıkılır. Yöneticilik, dinin korunması ve dünyanın dini siyasetle idare edilmesi için peygamber’e niyabet ve vekâlettir.
Binaenaleyh bu devlet bizimdir ve burada yaşamak mecburiyetimiz vardır. Bu anlamda seçimlere lakayt kalmak veya tarafsız kalmak kötülerin gelmesine zemin hazırlamaktır. Bize verilen fırsatı yerinde kullanıp Allah’ın gazabına müstahak olmamak için; “Ehliyetli, emin, adil ve toplumda karşılığı olan” adayların gelmesine katkıda bulunmamız gerekmektedir. Bu bütün ‘sivil toplum kuruluş’ların, cemaatlerin, tarikatların ve dahi bütün Müslümanların vatandaşlık görevidir. Zaman dedikodu zamanı değil, bu vazifede ben yok’um demenin zamanı hiç değildir. Her seçimde kötüleri getirip sonra dedikodusunu yapıp diğer seçimi beklemek kadar aptalca bir şey olamaz. Herkes kendisine yüklenen yükümlülükleri yerinde ve zamanında kullanmak mecburiyetindedir. Vazifeden kaçanlar yarının hesabına katlanacakları gibi, şikâyet etme haklarını da kaybedeceklerdir. Dedikodu yapmak ve ahkâm kesmek pek kolay; buyurun vazife başına! Herkesin kendine göre bir takati vardır ve o takatini sonuna kadar kullanma mecburiyeti vardır. Ya iyiden yana olursunuz iyiler gelecek, ya da kötüden yana olursunuz kötüler gelecektir. Şunu da unutmamak gerekir ki bunun sonucunu Allah belirleyecektir. Allah’ın huzuruna gitmeden bunun muhasebesini iyi yapmak durumundasınız. Zira Allah’ın döküm defterini ne su ıslatabilir, ne fareler kemirebilir ne de bilgisayarına virüs sirayet edebilir!
Devletimizin ve insanımızın selameti nedeniyle, durumumuzu gözden geçirmek, iyi insanları başa getirmek için çabalamak, ince eleyip sık dokumak mecburiyetimiz vardır. Mevzi’yi muarızlara terk etmek, insanımıza ve devletimize yapacağımız en büyük hıyanet olacaktır. Deve sahibi, ihtiyarlayan devesini emekliye ayırmış ve kendisine hakkını helal et demişti. Deve dile gelerek, hakkımı helal etmiyorum deyince sahibi; bire zalim; yedirmeyip içirmedim mi? kışın barındırıp, yazın otlatmadım mı? Fazla yük yükleyip, gereğinden fazla mı çalıştırdım? Söyle bana niçin hakkını helal etmiyorsun? Deve; hayır hayır bunlardan hiç birini yapmadın, ancak kervana çıkarken sen değil miydin ki, yularımı bir eşeğe teslim ediyordun? demişti. Ben de kendi adıma söylüyorum; kim emin, ehil, adil ve milletin sevgisini kazanmış bir aday bulunduğu halde bizi ehliyetsiz ve vasıfsız insanlara mahkûm ederse, hakkımı helal etmiyorum ve ruzi-mahşerde Allah huzurunda hakkımı talep edeceğim bu böyle biline! Allah’a emanet olun.