Seçim yaklaştıkça Bizans oyunları ve katakulliler başladı. CHP ki kuruluşundan günümüze kadar olan ömründe hep İslam düşmanlığı yapmış, camilerimizi harabe haline getirmiş, ezanımızın orijinalitesini bozmuş, örtü düşmanlığı vb. İslami olan bütün değerlerimize düşmanlık yapmıştır. Türkiyede yapılmış bütün darbelerin arkasında bulunmuş, Erbakan düşmanlığını Fetö ile beraber yapmıştır. Şimdilerde ise Fetö’nun talimatıyla kurulmuş İyi Parti ile beraber, Erbakan Hocanın kurduğu, Saadet Partisi ile Erdoğan düşmanlığı konusunda aynı safta bulunmaktadır, hayret doğrusu! Saadet Partisi’nin toplumda karşılığı yüzde 0,5 olan oyuyla kendisine katkısının ne kadar olacağı bilinmektedir. Yüzde 0,5’liğin bile kendilerine verip vermeyeceği tartışılırken, CHP’nin amacının kendisini, inanan insanların gözünde meşrulaştırma ameliyesinden başka ne olabilir ki? Bunun adı ittifakmış! Kimle ittifak! İnanan insanların oy verdiği bir partiye karşı CHP ve Fetö’nün abidik gübidik partisi ile mi ittifak! Peygamber ve ashabı, Yahudi, Hıristiyan ve Müşriklerle anlaşmalar yapmıştır. Ancak karşılıklı yapılan anlaşmalarda hangi inançlı müslümanların kümelendiği bir oluşuma karşı yapmıştır? Erdoğan düşmanlığının sizleri ne felaketlere sürüklediği göz önündedir ve inançlı insanların gözünden kaçmamaktadır. “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah´a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkiyle bilmektedir. (Maide:8) diyor yüce yaradan. Tarih sizi adalet yapmamakla yâd edecektir. Hiçbir yeniliğe imza atmamış ve Erbakan’ın mirasından başka sermayeleri olmayan mirasyediler! Erbakan’ın hangi vaat ettiği ve hayalleri, Erdoğan’ın döneminde gerçekleşmedi? El-İnsaf!

 


Erbakan Ödülleri Törenine katılan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu salona birlikte giriş yapıyor. Türkiye Cumhuriyetinin sabık Cumhurbaşkanını çağıracaksın ve yeni Cumhurbaşkanını çağırmayacaksın bu reva mıdır? Erbakan Hoca’nın çocuklarını partiden kovacaksın ve Erbakan Ödülleri törenine partinizin tescilli düşmanı ve 28 Şubatın en önemli figürü ve kendisinin gözünde Madımak otelindeki facianın müsebbiplerinden bilineceksin ve onu (Uğur Dündar)’ı çağıracaksınız! Rahmetli Erbakan'ın kemiklerini sızlattınız! Bu nasıl bir Erdoğan kinidir ki, onun uğruna bütün değerleriniz ve İslami hassasiyetleriniz feda ediliyor? İnsanoğlunun böyle gariplikleri vardır: Putunu kendi yapar kendi tapar. Bir insan haramları gözünde helal hale getirmeyinceye kadar onu işlemez. Adam eşeğinin etini yemeye göz dikmiş, Allah Allah, kulakları tavşanınkine ne kadar da benziyor demişti. Kedi yavrularını yemeye niyetlendiği zaman onları farelere benzetirmiş.

 


Abdullah Gül çağrılıyor, adaylık teklifleri yapılıyor. Ne oldu da bu kadar kıymete bindi? Yenilikçi hareketin lideri ve Fazilet Partisinin bütün teşkilatlarını gezip Erbakan hocanın partisini bölen bu şahıs değil miydi? Nasreddin hocanın ineği sütten kesilmiş ve yaşlanmıştı da, hayvan pazarına gitmiş, bir münadiye evladım benim ineğimi satar mısın? demişti. Münadi de; gel ha gel, elimdeki bir inek vardır ki, günde kırk kilo süt veriyor, her sene çift çift doğuruyor! Hoca münadinin kulağına fısıldayarak, evladım eğer bizim inek böyleyse satmayalım demişti. Cumhurbaşkanlığına layık gördüğünüz Abdullah Güle; o gün partiyi teslim etseydiniz ya! Mademki bu kadar kıymetliydi! Karpuzunu yiyip sonra da kabuklarına (…….) kişi aç kaldığı zaman başka bir şey bulmayınca, herhalde buna (….)’memişim deyip teker teker kabuklara pişman olmuş ve yiyen adamın durumu gibi; düne kadar hain, müslümanların birliğini bozan, kişi olarak gördüğünüz Gül’e pişmanlık niyedir? Bunu Erdoğan düşmanlığından başka bir izah tarzı bileni merak ediyorum doğrusu.

 


            Sultan II. Abdülhamid’in İttihad terakki ve jon’ların oyununa ve gazına gelen günün İslamcılarına; “beni değiştirdiniz peki benim yerime kimi getireceksiniz?” demesi üzerine “Sen değiş de kim gelirse gelsin” mantığı, değişmesini isteyenler bile pişman oldular. Fakat nafile! Allah rızası için, peygamber şefaatine nail olmak için, dini Mubin-i İslam için kazanımlarımızı heba etmeyelim, sağduyu hâkim olsun, nefis devreden çıksın ve Hz. Ömer’in “Allah’ım; gerçekten bana yüklediğin, sorumluluktan sorguya çekilmekten korkuyorum”(İbn Sa’d) sözünü hatırlayalım. Şair ne güzel ifade etmiştir: “Emanetin izzeti, yükseltti değerini. Hıyanetin zilleti, düşürdü değerini. Öyleyse anla Bari’nin hikmetini.” Rausseau’nun deyimiyle; “Bizim en büyük felaketlerimiz küçük felaketlere çare arama çabalarından kaynaklanır.” Allah’a emanet olun.