14 Mayıs 2018 pazartesi Kudüs ikinci kez işgal edildi. 1917 bundan tam 101 yıl önceydi. Birinci dünya savaşı sırasında Filistin ve çevresi Osmanlı idaresindeydi. İngiltere'nin desteklediği Arap güçleri Osmanlı hâkimiyetine son verene kadar da bu durum sürdü. İngiltere savaşın sonunda, 1918'de bölgeyi işgal etti. İsrail Devleti, 2 bin yıldır kurulan ilk yahudi devletiydi. Tel Aviv'de 14 Mayıs 1948'de saat 16.00’da ilan edildi. Karar, son İngiltere birliklerinin bölgeyi terk ettiği ertesi gün yürürlüğe girdi. Filistinliler, 15 Mayıs'ı "El Nakba" diye anarlar, yani "Felaket" günü.
14 Mayıs 2018 Amerikan’ın Kudüs’e elçiliğini taşıdığı gün yine Filistinliler için “El-Nakba” “Felaket” günü oldu. Ölü sayısı şu ana kadar 62’yi geçti. Bunlar arasında 8’i çocuk, içlerinden biri 8 aylık Leyla bebek, yaralı sayısı da 3 bin. Müslümanlar ortak bir dil üretmediği sürece ne Filistin’e sahip çıkmaları ne de kendilerine faydaları mukadder olacaktır. Meseleyi sadece dua ile geçiştirip “Kahrolsun İsrail, Kahrolsun Amerika” demekle kahr olmayacaklardır. “Dualarımız sizinledir” diyen kişiye “kılıçlarınızla da” diyen Salahaddin Eyyubi, “Şiddeti dua ederek durduramazsınız” diyen Makolm X, “Dünyayı değiştirecek olan dua değil eylemdir” diyen Aliya İzzetbegoviç, bunu demek istemiştiler. Müslüman liderler bu şekilde devam ederlerse 5 yıla kalmaz Mekke ve Medine de tehlikede olacaktır ve müslümanlar hep böyle aşağılanacaktır. Evin horozu kaybolmuştu, baba; çocuklarına horozunuzu bulun diyordu, Horozun kaybı önemsenmeyince, keçi, koyun, inek ve deve kayıp haberleri birbirini kovaladı. Her seferinde baba, horozunuzu bulun diyordu. Biri biz keçi, koyun, inek ve devemiz kayıp diyoruz, siz horozunuzu bulun diyorsunuz, bunların yanında horozun ne ehemmiyeti var?! Baba, evladım horoza sahip çıkılsaydı diğerlerine de önem verilecekti. Kudüs müslümanların ortak kaybı sahip çıkılmazsa, diğerleri onu takip edecektir. Humeyni’nin oğlu Ahmet, bir konuşmasında “İran bütün İslam ülkeleri özgürlüğe kavuşuncaya ve Filistin bayrağı bayrağımızın yanı başında dalgalanıncaya kadar devrimci mücadelelere destek olacaktır” diyordu. Hani?!..
İsrail’in bu zulmüne dur denilmez ve duyarsızlık gösterilirse, müslümanların vay haline! Hadiste, “Duyarsızlık, yağmurun üstünüze yağdığı gibi, musibetler üzerinize yağacaktır.”(İbn Hibban) denilmiştir. İran’ın Pers İmparatorluk hevesi ve Şiilik hâkimiyet sevdası, Suudi Arabistan’ın seleflilik akımı ve Emevicilik sevdası. En büyük tehlike! Bu doktorun teşhisini koyduktan sonra hastalığa odaklanması gibidir. Eğer hala İslam düşmanları Bu mezhebi durumları körüklüyorsa hastalık devam ediyor demektir ve bu hastalığın kökü kurumadan mesele hal olmayacaktır. Terör örgütlerinin sonu da; “Mu’tasımbillah’ın kudretli baş veziri, Şii mezhebine mensup Alkami Moğollarla anlaşarak, Bağdat’a girmelerine vesile olmuş karşılığında Alkami ve Şiilere dokunulmayacaktı. Mu’tasım öldürülür ve diğer Sünniler öldürüldükten sonra; kendi devletine hainlik edenler, yarın bize de hainlik ederler deyip Şiileri de kılıçtan geçirdiler. Alkami, biz böylemi anlaşmamıştık? Fakat kovularak kapı dışarı edilir ve bu dertle pek kısa zamanda kendisi de ölür.”(İbn Kesir) işte böyle olacaktır.
ABD’nin elçiliğini Kudüs’e taşıması tarihe orantısız güç karşısında, müslümanların kanının akıtılması olarak geçecektir. Müslüman devletleri liderlerinin duyarsızlık ve beceriksizliği karşısında. ABD’ye ve İsrail’e kızmamız acaba hakkımız mıdır diye soruyorum kendime? Eğer İslam Ülkeleri, Doğu’ya ve Batı’ya itimat yerine, İslam’a ve onun sağladığı imkânlara bel bağlasaydılar bugün Siyonistlerin esiri olmazlardı. İsrail Kudüs’e saldırıyor, yıkıp yok ediyor. Bir halk bütün hepsi yok edilmeye mahkûm ediliyor, ama kimse kıpırdamıyor. Soysuzun biri bir zorlukla karşılaşır. Arap rejimleri hemen kınama operasyonlara başlarlar. Ama müslümanların toplu katliamından geçirilmelerine gelince, bu kimseyi ilgilendirmez. Sebep bizlerin kendi acılarımızı hissetmememizdir. “Ölü bir ceset onu parçalayan bıçakların acısını duymaz.” “Kim alçalırsa ona alçaklık basit gelir.” Yahudilere; “Ben diri diri müslümanların üzerinde ameliyat yapmanıza göz yumamam” diyen bir Abdülhamid’e ne kadar da ihtiyaç vardır!
Biz İsrail’e karşı savaşmak isteyenlere, önce Allah ile anlaşmalarını, sonra İslam ümmetiyle anlaşmalarını, sonra Türkiyeli, Lübnanlı, Filistinli, Iraklı ve Suriyelilerden Arap, Acem farkı gözetmeksizin tek bir ümmet oluşturmalarını tavsiye ediyoruz. İsrail’i yok etmenin yolu ihtilafların bitirilmesinden geçmektedir. Hayır, ehli birleştiğinde yeryüzünü güven ve hayır doldurur. Bir millet cihadı terk etti mi Allah onları rezil ve rüsva eder.Evlerine giren İsrail askerlerini Filistin bayrağı ve zafer işareti ile karşılayan çocuklar dahi bizden daha cesur… İsrail askerlerinin arasında, başı dik yürüyen Filistinli çocuklar bizim ilham kaynağımız olması gerekmektedir… Filistinli çocuklara soruyorlar: İsrail’in başkenti Kudüs oldu! Çocuk; “İsrail diye bir devlet yok ki, başkenti Kudüs olsun!” Modern silahlara taşlarla meydan okuyan çocukların imanını yenemezler. Komutanı Hz. Muhammed olan bir ümmet boyun eğmez. Elbet seninle kavuşacağız ey Kudüs! Uyuyan ümmet kıyamete kadar uykuda kalacak değildir ya! Musibetler musibetzedeleri bir araya getirecektir. Allah’a emanet olun.