LOBİCİLİK-BATMAN LOBİSİ

Bir çok şehrin kalkınması, büyümesi, gelişmesi ve ileri de olmasının nedeni o şehirlerde yaşayan insanların kendi şehirlerine olan aidiyet duygusundan kaynaklanmaktadır.

İnsanların memleketlerinde konum, makam sahibi olunca ‘biz’ diye hareket ederler.

Öte yandan ‘şehrime neler katabilirim?’ düşüncesinde olan insanlar, yaşadıkları şehirlere maddi-manevi katkılar sunarlar.

Bizde maalesef böyle bir şey yok

‘Batmanlılık bilinci’ yerine 50-60 sene önce geldiği köyü, mıntıkası ve bölgesini hep öne sürer.

Makam ve mevki sahibi olunca ‘ben’ der

‘Batmana neler katabilirim?’den ziyade ‘nasıl kazanabilirim’ düşüncesi hakim.

Böyle mantalite, böyle yaşam tarzı topluma, o şehre zarar verir, zerre kadar gelişemez.

Bizde siyaset, politika, aşiretçilik, kabilecilik ağır basınca fırsatları bir bir tepiyoruz.

Bir düşünün, Batmanda insanlar bir araya gelip memlekete fayda sağlayacak bir toplantıdan bile imtina ediyorlar.

Lobicilik, memlekete fayda sağlayacak işlerde birlikte hareket etme mantığı halen yok.

Öte yandan Batmanda meslek odaları, dernekler, vakıflar var.

Bunlara kısaca ‘sivil toplum örgütü’ diyoruz

Dikkat ederseniz ismi bariz ve yalın, ama sivillerden oluşan topluma katkılarına bakın

Kentin dinamikleri olan sivil toplum örgütleri veya kuruluşları halihazır birliktelik bakımında çok zayıf bir kültüre sahip.

Yine kıyas yapılacaksa başka şehirlerin sivil dinamikleri kadar da aktif değiller.

Yerel yönetimler ve yereldeki sivil toplum örgütleri demokrasiler için vazgeçilmezleridir.

Batmanda sivil kurumların bileşen gücü halen istenilen düzeyde değildir.

Yerel yönetimler ile sivil dinamiklerin bir araya gelmesi, ortak projeler üzerinde çalışması memleket için faydalı olacaktır.

Ama bu birlikteliğinde henüz gelişmediğini söyleyebiliriz.

Özellikle büyük yerleşim alanlarında-kentlerde, yerel halkın özellikle fikir gücünün pozitif etkisi sürdürülebilir kentler anlatımında daha da çok öne çıkmaktadır. Bir başka deyişle kamusal alanda daha çok öne çıkması beklenen toplumsal sermaye duruma göre, özellikle sosyo-ekonomik aktiviteleri desteklerken yerel siyaseti de etkilemektedir. Toplumsal sermaye kısaca, bir yerleşimde normlar, toplumsal güven, eşgüdüm ve işbirliğinin yaygın olarak sağlandığı ilişkiler ağının birleşimindeki toplumsal örgütlenme olarak tanımlandığında , bağlantılı olarak toplumsal kalkınmada bireyler, gruplar, firmalar, meslek kuruluşları ve diğer aktörler arasındaki ilişkiler ağı üzerinde durulmaktadır. Toplumsal-kurumsal iletişim ağlarına katılım ve toplumsal ilişkilere dâhil olma, aslında katılım fırsatlarının yakalanması için bir ön koşul niteliğindedir. Bu sinerjiyi yakalamada yerel yönetimler kişileri, kurumları buluşturmada mekandaki etkili birimlerdir.

Demokrasi kültürünün yer almadığı merkeziyetçi kurumların, işbirliği, dayanışma ve/veya ortak akıl ve ortak adım atmak isteyen sivil yapılanmaları ezmesi veya doğru rehberlik etmemesidir. Oysa sivil toplum kuruluşlarının etkili olduğu alanlar insan hayatının tüm yönleridir. Kurumlardan, seçim sistemine, siyasi partilerin demokratikleşmesinden, yönetimin şeffaflığına, insan haklarından, yasal reformların takipçiliğine kadar geniş bir yelpazede faaliyet göstermektedirler.

Sivil örgütlerin destekleyici yardımcı çalışmalarının idareye karşı koyuş veya tepki gösterisi olarak değerlendirilmesi, yönetimin hizmet yetersizliğinin farkındalığının sağlanmasına yönelik bir ortaya çıkış olarak algılanarak gönüllü sivil çalışmaların engellenmesidir. Oysa literatürde, insan sermayesi ve toplumsal sermaye olarak idareye olan destek ve idarenin bu destekten istifade etmesinin önemi giderek daha fazla öne çıkmaktadır.

Sivil toplum talebinin, gruplardan değil siyasi iktidardan geldiğinde, bu kavram siyasi iktidarın bir tasarımı olduğu için analitik değil, “taktik” bir kavram olduğu yaklaşımı; şüpheci bir yaklaşım olarak literatürde yer almaktadır.