Absürt, saçma ve akıldan uzak bir cümle dolaşıyor ağzımızda “kurallar çiğnenmek için vardır”
Bu sözün doğru olmadığını, kuralların olmadığı yerde disiplin, üretim, düzenin olmadığını aklı başında olan herkes tarafından bilinen bir realitedir.
İnsanların birlikte yaşadığı toplumlarda kurallara uymasını yüce dinimizde emreder.
İnsanların düzenin tesisi için kurallara uymasını insani tüm ideolojilerde uygun görür.
Aslında kural özgürlük getiren, toplumsal huzuru tesis eden, güzel bir yaşam biçimini esas alan bir gerekliliktir. Örneğin, kırmızı ışıkta araçlar durmazsa, şehir merkezinde insanlar 150 km. hızla araç kullanıyorsa, ameliyat olan birinin yanında sigara içiliyorsa ne olur? Tahmin edersiniz ki olumsuz durumlar yaşanır. Bu basit 3 kural bile hepimiz için geçerlidir.
Bireyler, dünyaya bir takım kuralları bilerek gelmemektedir. Toplumsal bir çevre içinde geliştikçe, kurallar bireyin yaşamının bir parçası haline gelmektedir. Toplumsal kurallar durağan, soyut olgular değil; tarihin akışı içerisinde gelişen insan ilişkilerinin ürünleridir. İlkel ya da karmaşık toplumlarda, nerede örgütlenmiş bir toplum varsa, orada kurallara rastlanmaktadır. Günlük hayatın alışılagelmiş işleri, geniş çapta her toplumda bulunan toplumsal kurallarla düzenlenmektedir…
Kurallar özgürlük sağlar. Bir kurala herkesin uyacağının bilinmesi ve aksine davrananların ilgili aktörler ya da kurumlar tarafından cezalandırılması, birey özgürlüğünün sağlanmasının ön şartlarından birisidir. Bazı kurallar diğerlerine göre daha spesifik bir biçimde belirtilmiştir, bazılarında ise diğerlerine göre daha fazla kişisel yoruma izin verilmektedir. Örneğin, kasten adam öldürmek, nefsi müdafaa amacıyla adam öldürmekten daha ciddi suç kabul edilmektedir. Bazı kurallar diğerlerinden daha az önemli kabul edilmektedir. Bir otomobile çarpan bir sürücünün eylemi, başkasına zarar vermeme kuralını ihlal etmiş olsa da, bunu bir çocuğa çarpmamak için yapması nedeniyle fazlaca önemsenmeyebilir.
Kuralların bir başka özelliği, kültürden kültüre zamandan zamana değişebilmesidir. Kabul gördüğü ölçüde farklılaşabilir ya da çeşitlilik gösterebilen kurallar esnektir. Bir kural, değişik zamanlarda değişik biçimde uygulanabilir. Sosyal değişmelerin hızlı olduğu dönemlerde kurallar da hızlı değişmektedir.
Kurallar toplumdan topluma değişmektedir. Dünyadaki toplumlara bakıldığında tüm insanlar için geçerli olan evrensel kurallara rastlamak zordur. Kurallar ortaya çıktığı toplumların kültürlerine göre biçimlenmekte ve farklı kültürlerde farklı kurallar benimsenmektedir. Bu durum kültürel göreliliğin bir sonucudur. Boethius’un da belirttiği gibi, gelenek ve yasalar çeşitli milletlerde öylesine değişiklik göstermektedir ki, bir toplumda teşvik edilen bir davranış, başka bir toplumda cezalandırılmaktadır. Kültürel görelilik ilkesi, tüm toplumlar için geçerli evrensel kurallar, diğer bir deyişle mutlak kuralların olanaklı olup olmadığı sorusunu akla getirmektedir. Bu soruya, tüm toplumlarda insan öldürmenin yasak olması kuralı ile cevap verilebilir. Örneğin, savaşta bir askerin düşmanını öldürmesi ya da bazı ilkel kabilelerde, kabilenin çevresine yaklaşan yabancılar kabile üyelerince kendilerine zarar vereceği düşüncesiyle öldürülebilmektedir. Yine, bazı toplumlarda arkadaşının eşi ile ilişkiye giren kişinin öldürülmesi desteklenmektedir. Bu nedenle cinayet bile söz konusu olduğunda, her durum ve şartta, her toplumda geçerli olan evrensel kuralların olmadığı söylenebilir…
Toplumlarda kurallar oluşturulurken ihtiyaçların, geleneklerin, inanç sistemlerinin, coğrafyanın ve doğal koşulların büyük etkisi olmaktadır. Örneğin, tarım ve hayvancılığın temel geçim kaynağı olduğu bir toplumda tarım aletlerine ya da hayvanlara zarar vermek önemli bir yaptırımı beraberinde getirirken, su kaynaklarının kıt olduğu toplumlarda su kaynaklarını israf edenler cezalandırılmışlardır.