GÖZÜNÜN YAŞINA BAKMAZDIM
Gazetecilik kimliği adı altında yaptığım araştırmalarımın sonucundaki gözlemlediklerime göre vali olsaydım bu şehir için ne yapardım, özetle siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim: Öncelikle sağlıkta, devlet hastaneleri ve sağlık ocaklarında haftada bir sabah mesai saatlerinin başlamasıyla beraber hazır olurdum. Doktor, Hemşire ve personelin mesai saatlerine riayet edip etmediklerini, sağlıklı bir hizmet verilip verilmediğini hastalardan sorardım. Görevine geç gelenleri ve erken gidenlere gereken cezai işlem uygulardım. Eğitim camiasında bir öğrencinin durumu ne olursa olsun bir öğretmen yâda müdürün egosuna ters geldiği için okuldan atılanların, atılmasına göz yummayıp onu kazandırmak için her yolu denemelerini isterdim, tersini yapanlar hakkında cezai işlem başlatırdım. Ulaştırmada şehrin merkezinde 50’nin üzerinde araç sürüp te kazada ölüme sebep olan sürücü hakkında kendim bizzat inisiyatif kullanıp o sürücünün en ağır cezayı alması için uğraşırdım. Şehri betona boğan müteahhitlerden yeşil alan olması için 5 metrelik feragat etmelerini isterdim. Şehirdeki bütün parkların güvenliği için özel güvenlik değil de hepsine birer yâda iki şer polis memuru tayin ederdim çünkü halk ve çocuklar özel güvenlikten korkmaz ve çekinmezler. Şehrin çarpık bir görüntüsü var, eski mahalleleri, İluh, Yeşiltepe,19 Mayıs, Karşıyaka ve petrol Kent’i halkın kabul edip etmeyeceğine bakmadan TOKİ adı altında yıkar akrep ve farelerle yaşayanlara insan gibi bir yaşama hakkı tanırdım. Şehrin bütün sokak ve caddelerini dolaşır, başıboş, maddeye bulaşmış hazır bomba gibi bekleyen genç ve çocuklarımıza bizzat dokunurdum, ne hissettiklerini ne istediklerini not alıp onları topluma kazandırmak için bütün yolları denerdim. Farklı farklı sektörden günde 3 esnaf ziyaret eder. Onların isteklerine ve dertlerine göre bir yol haritası çizerdim. İntihar vakalarının artışını önlemek için her mahalleye komisyonlar kurar, intihar edenlerin sebeplerini araştırma sonucuna göre halkı aklıselim hareket etmelerini sağlardım. Camilerde ve mescitlerde vakit namazlarına gitmeyen, vaaz vermeyen, cami temizliğine önem vermeyen sadece aybaşı maaşını bekleyen imamları Türkiye’nin en soğuk şehrine gönderirdim. Cadde ve Sokaklarda dilencilik yapan özellikle karda kışta bebeklerinin sırtından para kazananlara göz açtırmazdım. Şehrin tüm kamu kurumlarını belli aralıklarla denetler, görevini aksatan, görevinin başında olmayan, halkın memnuniyeti onlar için ikinci planda olan, asık suratlı, müdür yâda memurlara üç uyarı hakkı verirdim, sonrasında hiç gözünün yaşına bakmadan onu sürerdim.
Bir gün Allah Resulü (a.s.m.) Ashabıyla otururken su dağıtmaktaydı. Dışarıdan gelen birisi onu (a.s.m.) tanıyamamıştı. "Sizin efendiniz kimdir?" diye sordu. Allah Resulü de (a.s.m.), "Seyyidü'l-kavmi hadimühüm", yani "Bu toplumun efendisi onlara hizmet edendir" buyurdular. Adam hemen su dağıtan kişinin Efendimiz (a.s.m.) olduğunu anladı.