Hatalardan biri şüphesiz ki; kötülüğün, zina yapmak, içki içmek veya her ikisine yakın şeyler yapmakla sınırlı olduğunun sanılmasıdır. Oysa halkın üstünlüğünü küçümsemek, Müslüman bir partiye veya cemaate karşı tarafsız davranmak, seçimlere hile karıştırmak, seçimlerde oy hakkını kullanmamak veya bütün partileri aynı kabul edip, kötü de olsalar, ehvenini seçmemek de kötülüktür. Zira oy’unu geçersiz kullanıp, ehil olmayanların işbaşına gelmelerini sağlamak büyük bir vebal ve büyük bir kötülüktür. Dinine bağlı ve Rabbini hoşnut etmeye çalışan bir Müslüman, bu duruma sessiz kalabilir mi? Bu ve benzeri diğer kötülüklerin karşısında korkarak, kendi menfaatini düşünerek veya kurtulmayı tercih ederek meydanı boş bırakıp kaçabilir mi? Bu ruh ümmetin içinde yayılırsa, onun mesajı bitmiş ve yok oluşuna hükmedilmiş olur. “insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz,”ayetiyle nitelemiş olduğu ümmetin dışında farklı bir ümmete dönüşür.

“Müminlerden özür sahibi olmaksızın oturanlarla, Allah yolunda, mallarıyla, canlarıyla cihat edenler eşit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla cihat edenleri derece itibariyle, cihattan geri kalanlardan üstün kılmıştır.”(Nisa: 65-96) Burada, ayetin amacı; inanan insanlar arasındaki farkı ortaya koymaktır; Müminlerin gerek fiili gerekse siyasi cihat ve mücadelede, ilişki açısından farklarını tespit etmektir. Vatanını, bağımsızlığını, genel anlamda dinini savunan ve bu uğurda canından fedakârlık yapan müminlerle, evinde oturan, “bana ne!” deyip, tarafsız kaldığını ileri sürse, işte bu durumda müminlerin ve diğerlerinin bir olamayacağı vurgulanmış olmuş olur. “Oy kullanmamak, iyi ile kötü arasında benim için fark yoktur demektir.” Bu da sağlıklı bir anlayış değildir. “Köşeye çekilip oturmakla, hainlik etmek arasında hiçbir ayırım göremiyorum” diyen Malcolm X; “Suya dokunmuyorsun, sabuna dokunmuyorsun, sen ne kirlisin be adam” diyen şair ve “Ve her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey düşmanlarımızın sözleri değil dostlarımızın sessizliği olacaktır” ile “Ben düşmanı lanetlerim sıra tarafsıza gelince onlar tükürülmeye layıktır” diyen Aliya ne güzel demişlerdir.

Peygamber (sav) dedi ki: “Ümmetimden bir grup, Allah emrini yerine getirmeye devam edecektir. Onları yalnız bırakanlar veya kendilerine muhalefet edenler Allah’ın emri gelinceye kadar onlara bir zarar veremezler ve onlar insanlara karşı muzaffer olacaklardır.” (Buhari,Müslim) Rasulullah bu gibi işlerin; safları netleştiren imtihanlar olduğunu belirtmiştir. “Hiç şüphe yok ki, Allah, kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” (Saff:4) Allah yolunda mücadelede, müminlerin bir tek el ve bir tek güç olması icap ediyor. Kimse kimseyi terk ederek rezil etmesin, ihtilaf ve niza’a düşmesin yoksa “gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider.” (Enfal:46) Şüphesiz sahip olduğumuz mantık, yöntemlerinde bir aksaklık meydana geldiğinde, 2 x 2= 5’tir, diyebiliriz. Bu fikirler dünyamızda bir aksaklık ve arıza oluşumunun habercisidir. Bir işin temelini doğru atmak işin doğru gidişinin habercisi olacaktır. Ancak probleme yanlış başladığınız zaman problem hep problem olarak kalacaktır. Binaenaleyh pergel, gönye, cetvel bozuk oldu mu onlara dayanan bütün orantılar, onlara göre yapılan bütün yapılar da ister istemez kusurlu ve sakat olur.

Müslümanlar, İran Mecusilerine karşı savaşan ehli kitap olan Hıristiyan Rumların galip gelmesi için destek verdiler, galip gelmeleri için de taraf tuttular, galip gelmelerine sevindiler. “O gün, Allah’ın (Rumlara) zafer vermesiyle, müminler sevinecektir.” (Rum:4) Fermanına göre de bayram ettiler. Maksat Tevhit inancını, inançsızlığa tercih etikleri içindi. Bundan dolayı taraflarını belirlediler. “Akıllı kimse, iyiliği kötülükten ayırt eden kimse değildir. Akıllı kimse, iki iyilikten daha iyisini ve iki kötülükten daha kötüsünü bilendir.” Bu tercih bir tarafın inancını tercih değil, belki Müslümanların iki müşriğin en az zarar veren tarafını bile tercih etmesi de söz konusu olabilir. Bundan dolayı en az zarar veren tarafı tercih etmek peygamber ve ashabına ittiba etmektir.

“Hindistan gibi bir yerde, iki aday yarışır ve bunlardan biri Müslümanlara daha toleranslı davranacağını vaat ediyorsa, orada yaşayan Müslümanların tolerans vaat edeni desteklemesi vaciptir” diyen Camaleddin Afgani, Muhammed Abduh ve Said Havva ne kadar da isabetli bir tespit yapmışlardır! Habeşistan’da iken Necaşi’ye başkaldıran diğer Hıristiyan muhalife karşı Müslümanlar Necaşi’nin yanında yer aldılar. (İbn-i Hişam) Küfrün oyunlarını ve desiselerini iyi bilip, oyunlarına gelmemek, feraset sahiplerinindir. “Feraset sahibi insanlar, olayların sonuçlarını önceden kestirir; bundan yoksun olanlar da sonradan farkına varır.” Şunu da unutmayalım ki, “tarafsızlık toplumda görülen tüm haksızlık ve gayrı meşru yönetimlere yapılan insan hakları ihlallerinden bana ne demek; yönetimde, zalim ile adil; mümin ile münafığın hiçbir farkı yoktur, anlamına gelmektedir.” İki horoz dövüştüğünde bile tarafsız kalınmaz iken, memleketin idaresinde tarafsız kalmak nasıl izah edilir? İslam fakihleri, “iki şerrin arasında kalındığı zaman bile, en hafifi tercih edilir demişlerdir.” Bundan dolayı şahsi ihtirasları uğruna, memleketin efkârı umumiyesini ilgilendiren seçimlerde oy kullanmamayı meşru sananlar bilsinler ki hata içindedirler ve bunun hesabını da yüce yaratana verileceğini hesaba katmaları gerekmektedir.