Köroğlu Kıraç nerede doğdu, nasıl bir çocukluk dönemi yaşadı, hayalleri var mıydı, gerçek ismi Köroğlu’mu, çocukken hangi oyunları oynardı, bayramlarını nasıl geçirirdi, şeker toplar mıydı, en çok harçlığı kim verirdi, eski bayramları arar mı, dünden bugüne değişen neydi? Hepsini ve daha fazlasını konuştuk.
Çok samimi ve bir o kadar içten yanıtlar verdi. Eskiye özlemin insan ilişkileri ile ilgili olduğunu söyleyen Sayın Kıraç, "Aslında aradığımız bayramlardan ziyade kaybettiğimiz samimiyettir" diyor.
Ben dinlerken çok zevk aldım, inanıyorum ki sizde de hoş bir sada bırakacaktır.
AİLENİN EN KÜÇÜĞÜYÜM
1964 yılında Kahramanmaraş Göksun ilçesinde doğdum. Üç abim ve bir ablam var. Ailenin en küçüğü benim. İlk, orta ve lise öğrenimini Kahramanmaraş’ta tamamladım. O dönem üniversite sınavları iki aşamaydı. Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi’ni kazandım. İlk sene hemşerilerimle birlikte bir ev tuttuk, sonra yurt çıkınca orada kaldık. Her zaman çalışkan bir öğrenci oldum. Üniversite son sınıftayken aynı zamanda bir yayın evinde çalışıyordum. Orada tanıştığım bir emniyet müdürümüz, “Polis Akademisi öğrenci alıyor, bitirdiğinde komiser yardımcısı olarak mezun olacaksın, gitmek ister misin” demişti. Ankara'ya gidip müracaatımı yaptım, sınava girdim ve akademiyi kazandım. 1989-90 yılında ilk görev yerim olan Isparta’da komiser yardımcısı olarak başladım.
KİMLİK GÖSTERDİĞİM OLUR
Babam bana dedesinin ismini koymuş ve çok seviyorum. ‘Köroğlu gerçek adın mı’ diye soranlar oluyor. Hatta birçok kişiye kimlik gösterdiğim olmuştur. Ülke genelinde de zaten pek olmayan bir isim. Normalde kimlik soranım ama bundan dolayı bazen kimlik gösterdiğim olur.
‘KÖROĞLU KOMİSER’ DERLERDİ
Isparta’da bana ‘Köroğlu Komiser’ derlerdi ve bu çok hoşuma giderdi. Sayın Valim Bolu’lu olduğundan Köroğlu'nu anmak adına bana Müdür Bey demez ‘Köroğlu Bey’ der. Sağ olsun böyle bir jestte bulunuyor.
ÖZGÜVENİM YÜKSEKTİ
Özgüvenim yüksek bir çocuktum, iyi bir arkadaşlık örneği gösterirdim, bu sebeple benimle kavga eden çocuk pek olmazdı. Evde de uyumluydum. Çevremi ve annemi incitmeyeyim diye Gece susadığımda dahi kısık tonda anneme seslenirdim.
KAYMAKAMLIK HEDEFİM VARDI
Çocukken hayal kurduğumu pek hatırlamıyorum fakat üniversite okurken dayım, “Oğlum burayı bitirince ne olacaksın” diye sorardı. Üniversite yıllarımda kaymakamlık hedefim vardı. Kamu yönetimini tercih etme sebebim de buydu. O dönemlerde sadece Ankara ve İstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesi bu hakkı tanıyordu. Kamu yönetimine de ben mezun olduktan sonra bu hak verildi ama 25 yaş gibi bir sınırlama getirildiği için giremedim, çünkü komiser yardımcısı iken 26 yaşındaydım.
PROTOKOLLE BİRLİKTE ÇELİK ÇOMAK OYNAMIŞTIK
Keşke şimdiki çocuklar da tabletten, bilgisayardan, internetten uzak durabilseler. Çocuklara bu oyunlar öğretilmeli. Hatta Milli Eğitim bunu programına almalıdır bence. Aslında bir gün çocukları bir yere toplayıp bu oyunları oynatmayı düşünüyorum. Ergani’de, protokolle birlikte gitmiş olduğumuz bir köy ziyaretinde hep birlikte çelik çomak oynamıştık, çok güzel olmuştu.
BİR GÜN KIZAĞIMI KIRMIŞTIM
Bizim köyde kışın muhteşem kar yağardı, ana yol üzerinden bir yaya yolu açarlardı, o yol açılır açılmaz biz kızaklarımızın üzerinden kaymaya başlardık. Harika bir şeydi. Tabii anne-baba yüreği annem, ‘oğlum üşüme gel’ derdi ve o bana bir zulümdü. Bir gün yine kızağımla kayıyorken babam ‘eve gel’ diye çağırmıştı ve kızgınlığımdan kızağımı kırmıştım.
YASTIK ÜTÜSÜ YAPARDIK
Ben çocukken ütü çok kullanılan bir malzeme değildi, herkesin evinde de bulunmazdı. Biz de ütüye ihtiyaç duyduğumuzda elbisemizi geceden yastığımızın altına koyardık sabaha kadar kalırdı. Böylece ütülenmiş gibi olurdu. Bayram akşamları da yeni kıyafetlerimizi veya daha az giyilmiş elbiselerimizi akşamdan yastığın altına koyar, bayram sabahı da giyerdik.
ORUCUMU SATARDIM
5-6 yaşlarındayken oruç tutardım ama tuttuğum orucu kendim için tutmazdım. Abilerime satardım. Akşam orucumu açmadan kime satacaksam elini öper, ‘orucum senin olsun’ derdim, orucum onun olurdu, ben de harçlığımı alırdım. ‘Ramazan orucunun son iki gününde ise kurtlar kuşlar dahi oruç tutar’ derdi büyüklerimiz, bu yüzden son iki günü kimseye vermezdim.
MİS GİBİ KÖMBE KOKARDI
Bizim köyde kadınlar, bayramdan iki gün önce ‘Kömbe’ pişirmeye başlarlardı. Bayramlarda misafirlere ondan ikram edilirdi. Mis gibi kokardı. Yanında da çay tabi çayı bulabilirsek harika olurdu. O zamanlar paran olsa dahi çay bulmakta zorlanıyorduk. Özellikle bizler oruçlu iken pişen kömbeyi nasıl da canımız çekerdi. Onlara baka baka akşamı ederdik.
ÜÇ NUMARALI ABİM HARÇLIĞIMI ALIRDI
Benim çocukluğumda öyle çeşitli şekerler yoktu. Piyasada bile bulunmazdı. Konya şekerine benzer kırmızı bazen da beyaz renkte şekerler olurdu. Bu şekerlerden bulduğumuz zaman çok şanslıydık. Bayram sabahlarını dört gözle beklerdik. Harçlık almak ayrı heyecan verirdi. En çok harçlığı orucumu sattığım büyük abim verirdi. İki numara olan abim de fena değildi o da verirdi ama üç numaralı abimden bir şey çıkmazdı, hatta o benim harçlığımı alırdı. Komşuların harçlık vermesi biraz lükstü fakat o günün şartlarında ne varsa, çocukları mutlu etmek için verilirdi.
MUHABETTİN BİR KIYMETİ VARDI
Eskiye özlemin insan ilişkileri ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Aslında aradığımız şey eski bayramlar değil, kaybettiğimiz samimiyettir. Eskiden bayrama bir saygı vardı, özen vardı. Bayram insanların bir araya gelip muhabbet ettiği anlar olurdu. Televizyon yoktu, internet yoktu, bilgisayar yoktu, sosyal medya yoktu. Muhabbetin bir kıymeti vardı. ‘Sıra Gecesi’ dediğimiz muhabbet, Urfa’ya has bir özellik değildir aslında her bölgede yaşanırdı. Özellikle köylerde o uzun kış akşamlarında güzel vakit geçirmek için çayı-çorbası olan bir evde toplanırlardı. Türküler söylerlerdi, bizim evde onlardan biriydi.
ŞİMDİ TATİL GÖZÜYLE BAKILIYOR
Bizim buralarda samimiyet hala var. Batıda bayramlara tatil gözüyle bakılıyor. Çoluk çocuk babasını, annesini ziyaret etmektense tatile gitmeyi tercih ediyor. Eski bayramlar, en azından ailelerin bir araya gelmesi bakımından daha iyiydi ve bir anlamı vardı. Aslında aradığımız eski bayramlar değil kaybettiğimiz samimiyettir.
ÇOCUĞUN TERBİYESİNDEN KOMŞULAR BİLE SORUMLUYDU
Eskiden bir çocuk, sokakta veya komşusunun yanında hatta komşunun kendinden büyük çocuğunun yanında bile bir yanlış yapamazdı. Babasına söylendiği zaman bunun bir bedeli olduğunu bilirdi. Bir yaptırımı olurdu. Bir otokontrol vardı. Şimdi sen komşunun çocuğuna küçük bir ikazda bulunsan, baba yanına birkaç kişi toplayarak gelir, ‘sen benim oğluma ne karışıyorsun’ diye kıyametleri koparır. Bundan dolayı da ciddi yaralanmalar oluyor. Eskiden çocuğun terbiyesinden komşular bile sorumluydu. Çocuk da sadece anne babadan korkmaz komşudan bile korkardı.
İMKAN BULDUKÇA ‘BABA EVİ’NE GİDERİM
Göreve başladığımdan bu yana fırsat buldukça mutlaka memlekete giderim. Baba evinde bayram geçiririm. Bu bayram da inşallah gideceğim. Annem babam hayatta değil ama yine de baba evine giderim, abilerim, komşular ve akrabalarla bayramlaşırız. Anne ve babalar muhakkak ziyaret edilmelidir.
YOL BAYUNCA BAYRAMLAŞIRDIK
Eskiden araçlar yoktu, bayram sabahları bir yerden bir yere gitmek uzun bir zaman alırdı. O yol boyunca da gördüğünüz herkesle bayramlaşırdın, muhabbet gelişirdi. Şimdi herkes arabasına atlıyor bayram kutlamaya gidiyor. Ne yazık ki, yolda ‘iyi bayramlar’ diyebileceğim kimse de kalmıyor.
YAŞAMAM GEREKENİ YAŞADIM
Tekrar genç olmak, o veya şu yaşa dönmek gibi düşünceye sahip olan biri kendiyle kavgalı ya da hayatta çok da başarılı olamamış biridir. İçinde ukdeleri vardır. Yaşımı da beğeniyorum, yaşadıklarımı da. Şunu da yaşasaydım diyebileceğim bir şey göremiyorum.
KÜRTLERİ ÇOK SEVİYORUM
Öncelikle bir Maraşlı ve depremin merkezinden biri olarak, depremde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına büyük sabırlar diliyorum. Ülkemize, milletimize, Batmanımıza bayramın huzur, sağlık, bol bereketli günler getirmesini diliyorum. Dört yıla yakın bir süredir Batman'dayım. Batman'ı gerçekten çok sevdim. Kürtleri çok seviyorum. Çok küçük işler yaptım ama Batmanlılar bana fazlasıyla döndü. Küçük işleri çok büyük işler yapmışım gibi değerlendirip çok güzel dualar aldım. Güzel günlerimiz geçti. Hepsinden Allah razı olsun.
Köroğlu Kıraç İle Çay Molası
--Biyografinizi yazsanız adı ne olurdu?
Köroğlu.
--Hayat felsefenizi hangi slogan özetler?
İnsan olmak, iyilik yapmak, darda kalana iyiliğin dokunabiliyorsa bu muhteşem bir duygu.
--İyilikten maraz doğar diyorlar?
Ben katılmıyorum bu söze. İyilik her zaman iyidir.
--En büyük tutkun?
Meslekte çok yorulduğum söylenemez ama böyle dingin bir havada çay kahve ve sigara içmek.J
--Sizi en çok ne utandırır?
Kendime yakıştıramadığım bir hareketi yapmak. Mesela kavga etmek bana yakışmaz. Lisedeyken bir kez kopya çekmiştim ve hocam, ‘sana yakıştı mı’ demişti çok utanmıştım.
--Başınıza gelebilecek en kötü şey nedir?
İftiraya uğramak.
--Size neler çok keyif verir?
Darda kalana yardım edersin ya onun huzurlu bir şekilde teşekkür ederek ayrılması.
--Arkadaşlarınız en çok hangi yönlerinizi takdir ederler?
Sosyal yönümü, insanlarla çabuk kaynaşma yönümü.
--Hangi hataları kolayca affedebilirsiniz?
Kasıt olmayan bütün hataları affedebilirim.
--Neler için özür dilersiniz?
Hatalıysam özür dilerim.
--Hangi özellikleriniz göz ardı ediliyor?
Göz ardı edildiğimi düşünmüyorum.
--Hayatınızın en olumlu kararı?
Bu mesleği seçmek hayatımın en iyi tarafı, insanlara her türlü yardım edebileceğim bir meslek.
--Size en çok güven veren insanın özellikleri?
İşini iyi yapması, çalmaması, liyakat, samimiyet.
--Size en fazla keyif veren kötü huyunuz?
Sigara içmek.J
--Heyecanınızı ne öldürür?
Samimiyetsiz tavırlar.
--En sevdiğiniz ses nedir?
Bağlama sesi.
--Günün en sevdiğiniz anı?
Gece yarısından sonraki zaman dilimi kendimle en çok kaldığım saatler.
--En sevmediğiniz ulaşım aracı?
Kamyon kasası.
--Düzenli olarak yaptığınız bir spor?
Uzakdoğu sporlarından tekvando, karate ve judo yaptım. Şimdi fırsat buldukça halı sahada spor yapıyorum.
--Hangi takımı tutuyorsunuz?
Trabzonspor tabi ki. Petrol sporu artık gönlüm çok tutmuyor. Petrol sporun bu hale gelmesine çok üzüldüm. Geçen sene taraftarlarla şampiyonluğu kutla, şimdi de küme düş. Bu sene o takım gene geldiği yere dönsün. Konu açıldığı zaman dahi moralim bozuluyor. Bu takım bu hale gelmemeliydi. O zamanki yönetimin ve Vali Bey'in çok emeği vardı, yazık oldu.
--Ağlamanıza neden olan son olay neydi?
Osman Elçiboğa diye burada yeni tanıştığım bir genç vardı. Trafik kazasında kafasını çarptı, beyin kanamasından çocuk vefat etti. O gün kendimi gerçekten tutamadım çok ağladım.
--Sizi daha güçlü bir insan yapan son tecrübeniz?
Mesleğim.
--Sizi en çok ne heyecanlandırır?
Ben heyecanlanmam çok soğukkanlıyımdır, telaşa girmem.
--Çok hoşunuza giden bir şey olduğunda nasıl tepki verirsiniz?
Ayağa kalkar bağırırım.
--Öfkenizi kontrol edebiliyor musunuz?
Genellikle evet.
--Çok zor bir işe dikkatinizi vermişken rahatsız ediliyorsunuz, ne yaparsınız?
Bir şey yapmam.
--Sizi en çok ne kızdırır?
Görevini yapmayan kişiler.
--Devamlı izlediğiniz bir dizi film var mı?
‘Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz’ dizisini izlerdim, sonra o bitti. O dizinin başrol oyuncusu şimdi ‘Ben bu cihana sığmazam’ dizide oynuyor. Onu izliyorum, bunun dışında dizi izlemem.
--Para kazanmak zorunda olmasaydınız hayatta ne yapardınız?
Köye ev yaptırırdım.
--Mutlu musunuz?
Çok mutluyum.
--Fobileriniz var mı?
Fobim yok.
--Hobileriniz var mı?
Müzik dinlerim, kendim için saz çalarım, işimi yaparım, arkadaşlarla iş konusunda konuşurum.
--Hangi durumlarda yalan söylersiniz?
Yalan konuşmamaya dikkat ederim ama eğer iki insanın arasını da yapacaksa yalan konuşulur.
--Politikacılara güveniyor musunuz?
Pas geçelimJ
--Yaşayamadığınız için pişmanlık duyduğunuz ne var?
Pişmanlığım yok.
--Şu anki ruh haliniz?
Harikayım.
--Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
İyiliksever, işini yapan ve işini her şeyden önceliğe alan bir adamım.