İmtihan yurdu olan dünyada gün gelir nimetler içinde yüzer, gün gelir bir lokma ekmeğe muhtaç hale gelebilir insan. Önemli olan her şart ve durumda insanın kendi izzetini kendi değerini muhafaza etmesidir. Allah katında insanların değeri maddiyatla ölçülmez. İnsanlar ancak takvalarına göre değer kazanır.
Peygamber efendimiz her defasında ashabına, kendi ayakları üstünde durmalarını, kendi ellerinin emeğiyle geçinmelerini telkin ederdi. “Hiçbir kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir. Allah’ın Peygamberi Dâvûd aleyhisselâm da kendi elinin emeğini yerdi.” (Buhari) Başka bir hadisinde; “sizden birinizin ipini alıp (dağa giderek) bir bağ odun getirip satması ve böylece Allah’ın onun itibarını koruması, bir şey verip vermeyecekler belli olmayan insanlardan dilenmesinden daha hayırlıdır. (Buhari)
Malını mülkünü Medine‘de bırakıp, Mekke'ye hicret eden sahabilerden Abdurrahman b. Avf ile Medineli Sa’d bin Rebi peygamber efendimiz tarafından kardeş kılındılar. Sa’d bin Rebi her bir şeyini kardeş kılındığı Abdurrahman b. Avf ile paylaşacağını söyleyince, Abdurrahman b Avf “Allah sana malını ve evini bereketli kılsın sen bana çarşı-pazarın yolunu göster yeterli” demiştir. Büyük sahabi kimseye yük olmadan, kendi ayakları üzerinde durmayı tercih etmiştir.
Peygamber efendimiz ashabına kimseden bir şey istememek üzere biat etmelerini isterdi. Onlar da Allah’ın elçisine bu şartla biat ettiler ve verdikleri söze öylesine bağlı kaldılar ki, görenlerin anlattığına göre, binitleri üzerindeyken kamçıları yere düşse onu kimseden istemez, yere inip kendileri alırdı. (Müslim)
Genç sahabi Ebû Said el-Hudri (ra)'nin babası Malik, Uhud Savaşı'nda şehit olur. Başta annesi olmak üzere yakınları, ihtiyaç sahibi olduklarını bildirmek ve yardım istemek üzere onu Rasûlullah (sav)'a gönderir. Bunun üzerine Rasûlullah (sav) ona, istemekten sakınanı Allah'ın iffetli kılacağını, müstağni davranarak elinde olanla yetineni zengin edeceğini, sabretmek isteyene sabır vereceğini ve sabırdan daha bol bir rızık olmadığını söyler. Konuyla ilgili hadis, Ebû Said el-Hudri tarafından şöyle rivayet edilir: Medineli Müslümanlardan bir kısmı Rasûlullah (sav)'tan bir şeyler istediler. O da verdi. Sonra yine istediler. Rasûlullah (sav), elindekiler bitinceye kadar verdi. Verebileceği şeyler tükenince onlara şöyle hitap etti: "Yanımda bir şeyler olsaydı, onları sizden esirgemez, verirdim. Kim dilenmekten çekinir, iffetli davranırsa, Allah onun iffetini arttırır. Kim tokgözlü olmak isterse, Allah onu başkalarına muhtaç olmaktan kurtarır. Kim de sabretmeye çalışırsa, Allah ona sabır verir. Hiç kimseye, sabırdan daha hayırlı ve engin bir lütufta bulunulmamıştır.” (Buhari)
Allah Resûlü (sav) bir hadislerinde “Dünyaya fazla bağlanma ki Allah seni sevsin, insanların elindekine göz dikme ki insanlar seni sevsin”. (ibn Mace) buyurmuştur. Bu hadis- i şerifler, başkalarının sırtından geçinenler ile ihtiyaçlarını gidermeye/ karşılamaya güç yetirebilmesine rağmen işini başkalarına yaptıranlara, uyarı niteliğindedir. Yapılan bu tür yanlışlar Allah katında vebal olduğu gibi, insanlar nezdinde de kin ve düşmanlığa sebep olmaktadır.
Sözün özü; insanlardan bir şey isteme! Zira verirse minnet, vermezse zillettir. Sen Allah’tan iste verirse nimet, vermezse hikmettir. Vesselam.