Canlıların yaşamlarını sağlıklı ve kaliteli bir şekilde idame edebilmeleri için nasıl ki bedenlerinin suya ihtiyacı varsa ruhlarının da sevgiye gereksinimi bir o kadar vardır. Bu sadece insanlar için değil tüm canlılar için geçerlidir.

           Sevilen Çiçekler.

           Sabah denetimlerini gerçekleştirmek için odaları dolaşan müdür bey kapıyı açıp içeri girdi şaşkınlık içinde odaya baktı. Tok bir sesle,

           -Bravo bravo. Ne güzel yapmışsınız burayı. Vallahi helal olsun size. Botanik bahçesinde hissettim kendimi, deyip konuşmasına devam etti,

           -Benim de çiçeklerim var ama bunlar kadar canlı değiller. Nedir bunun sırrı? Diye sordu.

           -Her sabah çiçeklerimle konuşuyor, “Sizi seviyorum,” deyip onları okşuyorum. Sevilen her canlı mutlu olur müdürüm, dedim.

           Sevilmek İsteyen Bir Enik.

           Bir ara kaldığım evin çatısına çıkan merdiven basamaklarında pişirdiğim yemekleri gördüm ama, ilkin ne olduğunu anlamadım. Sonradan çocuklarımın çatıda iki yavru kedi beslediklerini öğrenince enikler aç kalmasın diye ben de yemek vermeye başladım.

           Eniklerden bir tanesi çok sevimliydi fakat diğerinin çok cılız, hastalıklı ve de sevimsiz bir görüntüsü vardı. Normalde bu yanlışı yapmam ama nedense bu zavallı eniğe yaptım. Sevimli olanı seviyor, okşuyor bir çocukla konuşur gibi onunla tatlı tatlı konuşuyor sevimsiz olan eniği de görmezden geliyordum.

           Yine bir gün böyle, sevimli eniği severken o sevimsiz enik ondan hiç beklemediğim bir hareketle, çekil beni de sevsin dercesine sevimli olan eniğin kafasına patilerini defalarca indirirken hayretler içinde onu izledim. Hayvanlarda da sevilme isteğinin olduğuna böylece bizzat şahit oldum.

           Ve Sevgiden Yoksun Bırakılmış Kocaman Bir Adam.

           Bir gün şubede otururken kapı birden açıldı. Mesai arkadaşlarımdan otuz beş kırk yaşlarında olan Ersin, paldır küldür içeri girdi, geçip karşımdaki boş masaya oturdu ne bir selam ne bir merhaba demeden,

           -Ooooh bugün de içimi rahat ettim abla, dedi.

           -Hayırdır ne oldu? Dedim.

           -İki büyük paket Eti Puf aldım; birini arabanın bagajına bıraktım diğerini beraberimde götürüp babamın mezarına gittim. Mezarın başında Eti pufların hepsini yedim oh olsun. İçimi rahat ettim, dedi.

           -Ne diyorsun sen ya Allahaşkına? Seni anlayamıyorum, dedim.

            -Biliyor musun abla ben sekiz dokuz yaşlarındayken köyümüzde bir bakkal vardı. Babam beni bakkala gönderirdi. Ben de her seferinde babamın istediğinin yanında bir tane de Eti Puf alırdım.

           -Babam çok iktisatçı biriydi, gelir giderini kaydederdi. Aybaşında babamın hesabıyla bakkal hesabı tutmayınca babam bakkala sormuş bakkal da “Ersin her geldiğinde bir Eti Puf alıyordu, demiş. Babam bakkalın parasını ödediği gibi eve koştu. Bahçede bulunan çalı çırpıların arasından bir değnek çekti, karşısındaki düşmanıymış gibi kaş göz demeden beni dayaktan geçirdi.

           -Sen söyle abla. Babam beni sevseydi bir Eti Puf için beni böyle döver miydi? Aha babam iki yıldır ölmüş, ben her Perşembe iki büyük paket Eti Puf alıp mezarına gidiyorum. Birini mezarın başında diğerini de eve getirip yiyorum. Aha bak param da var istediğim kadarını da alıyorum. Babam beni sevseydi sence beni hiç döver miydi? Sen söyle abla. Bir güne bir gün babamın beni sevdiğini görmedim. Çocuğunu seven birini gördüğümde deliye dönüyorum, dedi ve bu sözleri bir papağan gibi tekrarlayıp durdu Ersin.

           Varlığıyla var eden yokluğuyla da yok eden, duyguların en yücesi olan sevgi; dünyada dağıttıkça çoğalan tek ve en büyük servettir. 

       En çok insanlar sevilmeli. Sevilmeli ki insanları, hayvanları ve doğayı sevmeyi bilsinler. Kalın sevgiyle.