Temel ihtiyaçlarımızdan biri de giyimdir.
Giyimin, İnsanların vücutlarını kaplamak, korumak, süslemek ve ifade etmek için kullandığı kumaş ve malzemelerden yapılan ürünlerdir, diye tanımı yapılmaktadır.
Giyim sözsüz bir iletişim aracıdır. İnsanların bulunduğu bölgeyi, inancını, geleneğini, ekonomisini, kültürünü yansıtır.
Daha evvel çalıştığım kurumun birinde bilgisayar eğitimi için bir seminerdeydim. Tanışma faslı başladı sıra bana geldi. Ayağa kalktım, merhaba arkadaşlar deyip adımı söyledim. Soyadımı söylememe kalmadan bize eğitim verecek kişi, “Bir dakika arkadaşım! Siz doğudan mı geldiniz?” dedi. Bir an duraksadım acaba şiveli mi konuştum yahut üzerimdeki kıyafetlerden mi çıkardı diye düşünürken ama hayır olamaz dedim kendi kendime. Hem İstanbul Türkçesini konuştuğumu biliyordum hem de üzerimdeki giysiler diğer kadın arkadaşların giysileriyle hemen hemen aynı olduğunu görüyordum.
Bir an durdum nereden çıkardı bunu diye düşünürken, “Özür dilerim sizi üzmek amacıyla söylemedim. Şunu demek istiyorum. Nereye giderseniz gidin ve ne kadar değişmeye çalışırsanız çalışın yine de kişi bulunduğu coğrafyaya veya mensubu olduğu dine ait giyimiyle ya da üzerindeki bir objeyle muhakkak kendini ele veriyor.”
“Bakın arkadaşlar! Bu arkadaşımız doğudan gelmiş. Boynundaki şu sarı altın zincir -Halep işi- olmazsa üstündeki giysilerle, konuşmasıyla batıdan bir ilden gelmiş olduğunu sanacaktık. Sarı altın genel olarak Doğu ve Güneydoğu’da yeşil altın ise Batı’da takılır,” deyip, “Buyurun kendinizi tanıtmaya devam edin arkadaşım,” dedi.
Giyim insanların psikolojilerini de yansıtır.
İngiliz Psikolog Prof. Karen J. Pine, “Kıyafetlerin sadece karşımızdakiler üzerinde değil giyen kişiler üzerinde de bazı etkileri vardır. Psikologların “giyilmiş algı” olarak tanımladığı bu duruma göre kıyafetler; giyen kişinin psikolojik sürecini ve davranışsal eğilimlerini de etkilemektedir,” der.
Kıyafet, insanın kişiliğini de yansıtır. Rahat, disiplinli ya da otantiklik gibi.
Giydiklerimiz, insanların hakkımızdaki düşüncelerini de şekillendirir.
Okulun birinde vekil öğretmen olarak çalışıyordum. Eylülün sonu ekimin başıydı. Okulda tadilat vardı. İlkokul 2’leri okutuyordum. Sabah sınıfa girer girmez, “Günaydın çocuklar,” deyip yoklama defterini aldım, yoklamaya başladım. Daha bir iki isim okumadan birileri kapıyı çalıyor, “Hocam fırçamı alabilir miyim? Hocam kovamı alabilir miyim? Hocam malamı alabilir miyim? gibi soruları soran işçiler peş peşe sınıfa girip çıkınca, kapıyı açık bırakıp yoklamaya devam ettim.
Yetmiş beş öğrencinin bulunduğu bir sınıfın yoklamasını yapıyorum ve yoklamanın yarısındayım. Kısa boylu, tombul, kırışık, kahverengi bir pantolon, lacivert bir ceket, mavi mi yeşil mi tam çıkaramadığım bir renkte gömlek giymiş bir adam bana doğru geldi ve durdu. Okulun tadilatında çalışan işçilerden biri olduğunu, malzemesini alıp gideceğini düşündüm.
O günkü programı yetiştireyim düşüncesiyle yoklamaya devam ederken bir anlık adamın hala karşımda durduğunun ayrımına vardım. Yoklamaya ara verip, “Buyur” dedim. “Ben kimim?” dedi. “Bilmem” dedim. Döndü çocuklara, “Çocuklar ben kimim?” diye sordu. Çocuklar hep bir ağızdan, “Boyacı Amca,” dedi. Çocuklara tekrar sordu, çocuklar tekrar “Boyacı Amca,” dedi. Adam yüzünü bana doğru çevirdi gözlerinden ateş püskürüyordu. “Hocam ne biçim öğrenci yetiştiriyorsunuz? Siz hiç iyi bir eğitimci değilsiniz!” dedi öfkeyle. “Hem misafir ağırlamayı da bilmiyorsunuz hem de çocukları iyi eğitmiyorsunuz! Ne demek Boyacı Amca! Ben İlköğretim Müfettişiyim!” deyip bana ters ters baktı. Neye uğradığımın şaşkınlığıyla yerimden fırlarcasına ayağa kalktım Müfettiş Beyi dinledim.
13. yüzyıldan günümüze gelen Nasrettin Hoca’nın ‘Ye kürküm ye’ fıkrası o dönemler ne kadar gerçekse günümüzde de bir o kadar gerçektir. Kişiye kıyafetine göre değer veriliyor.
İnsan giyimine dikkat etmeli, yerine göre giyinmeli.
Çocuklarımıza rol model olan ebeveynlerimizin ve de öğretmenlerimizin daha dikkatli olması dileğiyle kalın güzellikle.