7 Ekim 2023'ten beri yaşadığımız ve büyük acılarla, adeta ruhsal çöküntülerle şahid olduğumuz Filistin’de çoluk çocuk demeden, yaşlı genç dinlemeden ve kadın erkek ayırmadan terörist siyonist İsrail ile onun güdümündeki ABD ve AB Ülkeleri tarafından vahşice katledilen insanların başına gelenler bize, yani biz Müslümanlara Dünya’da bir daha böyle zelil ve zor, hatta rezil duruma düşmemek için çözüm ve çareler üretmek için yeni fikirlere kapı açmaktadır.
Şurası muhakkak ki Müslümanlar horlanıyor ve hakir görülüyor. Çünkü İttihad-ı İslam halinde değiller ve dağınık haldeler. Dağınıklık ve birlikten uzak bir hal, düşmana cesaret verir. Zaten siyonist terörist İsrail’in zulmü buradan geliyor. Müslümanlar dağınık ve ittihattan uzak oldukları için zulmü üzerlerine çağırıyorlar. Maalesef gerçek bu.
“Şüphesiz ki Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez; fakat onlar kendilerine zulmederler.” (Yunus Suresi, 44)
İster ferdi, isterse içtimai düzeyde düşünün bu ayet-i kerime büyük bir hakikati ifade eder. Şahsen aklını kullanmazsan, tedbirli davranmazsan üzerine zulüm çekersin. Ümmet olarak birlik olmazsan yine üzerine zulüm çekersin. Gerçek budur.
Maalesef, Dünya’nın gözü önünde son 28 gündür Filistin’de çoluk çocuk başta olmak üzere Müslümanlar bir soykırıma tabi tutuluyor. Terörist siyonist İsrail öyle azgınlaştı ki görülmemiş bir vahşeti tüm sözde insanlığın gözleri önünde fütursuzca işliyor ve hiç de çekinmiyor ve bunu yaparken yanında siyonist ABD ve siyonist AB var.
Bu ahvalde iki türlü bakışla konuya yaklaşıp nasıl olsa bu zulüm birkaç güne kadar biter. Zaten terörist siyonist İsrail yıllardır Filistin’de böyle ara ara Müslümanların başına bomba yağdırıyor. Sonra hayat normalleşiyor diyebilirsiniz. Yani bu durumu alışageldik bulabilirsiniz.
Siyonist İsrail’in 1948 yılında bir terörist örgüt gibi Filistin’de kurulup orada terör uygulaması, 75 yıldır vahşet sergilemesi tüm Dünyaca kanıksanır oldu. İnsanlık buna alıştı. Müslümanlar bu zillete razı oldu diyerek olaya çözüm üretmeden bakabilirsiniz.
Bu bakış açısı birinci bakış acısıdır. (Biz şuurlu Müslümanlar asla böyle bakamayız.)
Yukarıda belirttim ya, terörist siyonist İsrail’in vahşeti karşısında konuya iki türlü bakış gösterebiliriz dedik ya, bu birinci bakış ki, (evet bir daha dikkat çekiyorum, bu bakış açısı) bize yakışmaz.
Yani terörist siyonist İsrail’in zulmüne ve vahşetine böyle ara ara soykırım uygulamasına seyirci kalmak bize yakışmaz.
Müslümanlara yakışan çözüm bulmak ve bir daha böyle zor ve zelil duruma düşmemektir.
Bizler gelecekte zor ve rezil duruma düşmemek için ikinci bakış açısıyla çözüm geliştirmeliyiz.
Bu satırların yazarı kardeşiniz bir çözüm geliştirmek üzere şu aşağıdaki görüşleri tüm Müslüman Kardeşlerimizin dikkatine sunar.
Çözümün adı “Kudüs Başkentli Bir Filistin Devleti ve Seçimli/Sıralı Hilafet.”
Evet, öyle bir Devlet kurmalıyız ki Filistin’de ve Kudüs’te bu Devlet, kutsalımız olan ilk kıblemiz Mescidi Aksa’nın koruyucusu olsun. Ve tüm Müslümanların gözünün ışığı gibi sahip olacağı ve önem vereceği bir değerde olsun.
Kudüs tüm Müslümanların başkenti olmalıdır. Tüm Müslümanların başkenti özelliğindeki Kudüs merkezli Devlet sembolik olarak Filistinliler tarafından temsil edilse de Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın kutsiyeti açısından koruması ve kollaması tüm Müslüman Ülkelere ait olsun. Bunun için orada bir Hilafet teşkil edilmelidir.
Kudüs’teki Hilafet bir kişi ya bir kurul şeklinde tesis edilebilir. Yani Müslümanların birlik ve gücünü temsil eden Hilafeti bir kişi ya da bir kurul (heyet) temsil edebilir.
Kudüs merkezli Hilafeti ister bir kişi ya da bir heyet (kurul) temsil etsin, asıl önemli olan şu olsun: “Seçimle ya da sırayla göreve gelmek.”
Seçimle ya da sırayla göreve gelen bir Hilafet (Halifelik) bir birliği ve kuvveti temsil edecektir. Bu birlik ve kuvvet, Dünya’nın ve tüm insanlığın düşmanı olan siyonistlere karşı caydırıcı ve korkutucu bir ittihad ve güç olacaktır. (Dünya’ya denge getirmek gerekir. Tek kutuplu ve ABD ile AB eksenli bir Dünya dengesizliktir. Çünkü hepsi siyonist bakış açısına sahiptir. Onların karşısında başka bir güç ve denge olursa bu tüm Dünya’nın hayrınadır.)
Esasında bu benim buraya kadar anlattıklarım bir İttihad-ı İslam modelidir.
Ve bu İttihad-ı İslam birçok şuurlu ve feraset sahibi Alim ve Hocanın da görüşüdür.
Bediüzzaman Said Nursi Üstadımız bu hususa şunları beyan eder:
"Velhasıl, Yavuz Sultan Selim'e biat etmişim. Onun İttihad-ı İslâm'daki fikrini kabul ettim. Zira o vilayât-i şarkiyyeyi ikaz etti, onlar da ona biat ettiler. Şimdiki şarklılar o zamanki şarklılardır. Bu meselede seleflerin; Şeyh Cemaleddin Efgani, allemelerden Mısır müftüsü merhum Muhammed Abduh, müfrit alimlerden Ali Suavi, Hoca Tahsin ve İttihad-ı İslâmı hedef tutan Namık Kemal ve Yavuz Sultan Selim'dir ki demiş:
"İhtilaf ü tefrika endişesi,
Kûşe-i kabrimde hatta bî karar eyler beni,
İttihadken savlet-i adayı def'a çaremiz,
İttihad etmezse millet, dağdar eyler beni.” (Dağınıklık ve birlikten ayrılmak beni kabrimde dahi rahatsız eder diyor Yavuz Sultan Selim Han)
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi’nin görüş ve düşüncelerine hatta bu hususta şiirine yer verdiği Yavuz Sultan Selim Han Osmanlı Padişahları içerisinde Hilafet Makamını bize yani Osmanlı’lara teslim eden bir şahsiyettir. Hilafet makamı yani Halifelik bizde asırlardır mevcut olan bir emanet idi. Ta ki 1924 yılına kadar bizde buluna bir emanet idi.
İslam’ın birlik ve kuvvetini temsil eden ve Yavuz Sultan Selim Han tarafından Bize teslim edilen Hilafet tam 407 yıl bizde mevcut idi. 1924 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırıldı. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim Han'ın Mısır'ı fethedip Memluk Devleti'ne son vermesiyle birlikte Halifelik Osmanlı’lara nasip olmuştur. Ta ki 3 Mart 1924 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından kaldırılana kadar Hilafet Bizde kalmıştır.
Hilafet makamı kaldırıldı mı, yoksa hâlâ TBMM'de mündemiç mi? (Mündemiç demek saklı olmak demektir.) 1924 yılında Halife’nin makamı mülga edildi. (Mülga ortadan kaldırmak demektir.)
Halife’nin makamı olmasa da Hilafet şu anda TBMM’de saklı mı? Bu durum tam bir muamma. Şimdi o konuya girmeyelim. Uzun sürer.
Asıl fikir ve önerimizi gündemde tutalım.
Evet biz bir yazı boyunca bir fikir geliştirdik ve bir öneri sunduk.
Fikir ve önerimiz şu: Kudüs merkezli Hilafet sistemi ve o sistemin bir kişi ya da bir kurul tarafından seçimle ya da sırayla işletilmesidir.
Bu fikir ve önerinin nasıl tesis edileceği, ayrıntılarının nasıl olacağı, bunun mümkün olup olmayacağı ya da kendilerini birer kudret ve saltanat olarak gören, kudret ve saltanatlarının tehlikeye gireceğini düşünen mevcut Müslüman Ülkelerinin kral ve yöneticilerinin böyle bir İttihad-ı İslam fikrine sıcak bakıp bakmayacağı elbette ayrı bir tartışma konusudur.
Ben fikrimi açıkladım. Önerimi beyan ettim. Abdestimi aldım ve Yüce Rabbim’e secde ederek, hükmüne boyun eğerek teslim oldum. Vesselam.