2000’li yıllarda çocuk eğitimi, çocuk gelişimi, çocuk psikolojisi, çevrenin çocuk üzerindeki etkisi gibi konulara merak sarmıştım. Açıköğretim Lisesi Mesleki Açıköğretim Programına kaydımı yaparak hem merakımı gidermek hem de ikinci bir lise diplomasını almak için hafta içi mesaiden sonra hafta sonları da tam gün Kız Meslek Lisesine gidiyordum. Bilgi dağarcığımı daha da zenginleştirmek adına dakika sektirmeden derslere giriyor, öğretmeni pürdikkat dinliyor, öğrendiğim her yeni şeyde büyük bir mutluluk duyuyordum.
Bir gün teneffüs zili çaldı fakat biz dört beş arkadaş sınıftan çıkmadık. Oturduğumuz yerde kalıp İtalyan bilim insanı ve eğitimci Maria Montessori’nin çocuk psikolojisi ile ilgili yaptığı çalışmalar hakkında yorumlar yapıyor birbirimize sorular soruyorduk. Emine arkadaşımız birden, “Ben çok yoruluyorum, ben okulu bırakacağım,” dedi. O an gayriihtiyari, bu konuşmadan hiç hoşnut olmadığımı ima eden bir bakış Emine’ye fırlattım. “Anlamadım. Ne yani sen diyorsun ki ben tembelim, çalışamam, üretemem, yoksul bir hayata razıyım, babamın ya da eşimin vereceği birkaç kuruşla geçinirim. Bunu mu demek istiyorsun? Dediğimde Emine gözlerimin içine bakıp başını eğdi. “Ama o gözlerin öyle demiyor,” deyip konuşmama devam ettim. “Gözlerin, ben çalışkanım, ben üretirim, ben kaliteli bir yaşamı seviyorum, ben saygın bir insan olmak istiyorum, babamın ya da eşimin vereceği birkaç kuruşu istemiyorum. Öncelikle kendime yararlı olmak istiyorum. Sonra da aileme, çevreme, ülkeme faydalı bir birey olmak istiyorum. Hatta insanlık yararına olacak, dünya genelinde büyük bir başarıya ve de bir ilke imza atacak kadar çalışkanım diyor. Ben de buna inanıyorum.
Bak arkadaşım, bu çok güzel bir fırsat! Ayağınıza kadar gelmiş, fırsatı tepmeyin, değerlendirin derim. Okula devam edersen Çocuk gelişimi alanında lise diploman olacak. Aynı alanda lisans tamamlarsan da öğretmen olacaksın. Bundan daha güzeli var mı? Oku bitir derim ama yine de tercih senin. Evliyim, anneyim, çalışan kadınım, şartları zorlayarak buraya geliyorum buna rağmen yoruldum demiyorum bilakis buraya seve seve geliyorum. Sırf heybemi bilgiyle dolduracağım diye seviniyorum hem de gelecek kaygım olmadığı halde. Sen bekarsın, çoluk çocuğun yok başka da meşguliyetin yok buraya gelmek mi seni yoruyor? Vallahi sizleri anlamakta zorluk çekiyorum. Ben yoruldum demiyorum fakat sen yoruldum diyorsun hem de gelecek kaygın olduğu halde.
Çalışmak güzeldir, çalışmak namerde muhtaç olmamaktır, çalışmak ahlaki bir erdemdir,” deyip bilginin güç olduğunu çalışıp kazanmanın güzel olduğunu bir kez daha tekrarladım.
Derken okul bitti, yıllar su gibi akıp geçti. Yağmurlu bir geceydi, eşimle oturmuş sohbet ediyorduk, telefon zili çaldı. Eşim telefona giderken ben de çayları doldurmaya gittim. Eşim mutfağa geldi “Telefona bak,” dedi. Telefonun ahizesini kulağıma götürüp “Alo” dememle telefonun diğer ucundaki “İyi akşamlar hocam. Ben kız meslek lisesinden Emine,” dedi. “Pardon sizi çıkaramadım,” dedim. “Hani okulu bırakacağım dediğimde siz bana ayağınıza gelen bu güzel fırsatı tepmeyin dediniz ya işte ben o Emine’yim. Ben o günkü konuşmalarınızdan etkilenmiştim, çalışıp okuyacağım diye kendime söz vermiştim. Çalıştım, kazandım, okudum, atandım. Ben de artık bir öğretmenim ve bugün ilk maaşımı aldım. Çok mutluyum. Bu mutluluğum sayenizde oldu. O gün benimle öyle konuşmasaydınız ben bugün bu mutluluğu yaşayamayacaktım. Size çok teşekkür ediyorum,” dedi.
Birilerine yardım edebildiysem, birilerinin hayatına ışık tutabildiysem ve birilerinin hayatına dokunabildiysem ne mutlu bana.
İnsan yaşantısında fiziksel, ruhsal ve duygusal değişimlerin hızlı olduğu gençlik dönemi sıkıntılı bir süreçtir. Gençlerin bu süreci olumlu bir şekilde atlatabilmeleri için bilgi ve tecrübelerimizle gençlere rehberlik etmeliyiz. Gençlere hoşgörü ile yaklaşmalıyız, gençlerle konuşup onları dinlemeliyiz, gençlere yol göstermeliyiz.
Tüm gençlerimize yerinde ve zamanında rehberlik edilmesi dileğiyle sağlıcakla kalın.