1. Asra yemin olsun ki
  2. Şüphesiz insan zarardadır.
  3. Ancak iman edip salih ameller işleyenler, hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadırlar. (Asr suresi)

İmam Şafii ( rahmetullahi aleyh) “ insanlar, sadece bu surenin içindekilerle amel etselerdi, elbette bu sure onlara yeterdi.”

 Burada özellikle Allah’ın zamana yemin etmekle başlaması Cenab-hakkın zamana ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Fahreddin – i Razi( rahmetullahi aleyh) tefsirinde diyor ki ; ben zamanın değerini pek anlayamazdım “ Vel- Asr” suresini okurdum da manasını gönlüme yer ettiremezdim. Bir gün çarşıda buz satıcı gördüm. Şöyle bağırıyordu; “ sermayesi eriyen bu zata merhamet edin. “  Evet ömür en büyük sermayemizdir. Bu sermaye eriyen buz misali her nefeste eriyip gidiyor. Madem ki eriyen bu sermayenin geri dönüşü yok o halde nefesler boşa gitmemeli. Bu nefeslerle ebedi hayatımıza fayda sağlayacak işler yapmalı, insanı ahirette pişman edecek şeylerle geçmemeli.

Yusuf el karadavi surenin başındaki yeminle ilgili şunları söyler; “Buradaki yeminde, dünyanın sonunun yaklaştığına dair bir uyarı vardır. Çünkü ikindi vakti (Asr’ın bir anlamı ikindi vaktidir.) gündüzün sona erdiğini bildirmektedir. Geçmiş ümmetlere nispetle bu ümmetin zamanı, gündüzdeki Asr’ın miktarı kadardır.  Asr, çağın ta kendisidir. Çağ ise günlerin gelip geçtiği, gecenin ve gündüzün birbirini takip ettiği zamandır.”

En değerli sermayemiz zamanımızdır. Milyarları kaybetseniz geriye kazanabilirsiniz. Ancak hiçbir insan, milyar veya trilyonları verse ömründen bir saniyeyi geri getirebilecek durumda değildir. Peygamber efendimiz (sav) “Allah’ın insanlara lutfettiği iki nimet vardır ki birçok insan bu nimeti değerlendirmede aldanmışlardır. O nimetler de sıhhat ve boş zamandır. (Buhari)

Sayılı nefeslerimizin olduğu bu fani dünyada her anı Allah’ın razı olacağı şekilde değerlendirmek mümkün iken yılbaşı kutlamaları adı altında harama bulaşmak haram işlemek akıl kârı mıdır? Akıllı bir insana yakışan geride bıraktığı bir yılını tefekkür ederek ve iyi düşünerek muhasebesini yapmaktır. Allah’tan bugünün dünden, geleceğin ise geçmişten daha iyi olmasını ister. Bir yıl on iki aydır. Bir ay otuz gündür. Bir gün yirmi dört saattir. Bir saat altmış dakikadır. Bir dakika altmış saniyedir. Her bir saniyede ise Allah’ın insan üzerinde nimetleri vardır.

Akıllı insana yakışan, ömür binasının yıkılmaya yüz tuttuğunu, hayat defterinin dürülmekte olduğunu ve her geçen günde ömür ağacından bir yaprağın eksildiğini, solduğunu tefekkür edip ona göre nefsini hesaba çekmesidir. Hasan Basri şöyle diyor: “Ey Âdemoğlu! Şu bir gerçek ki, sen belirli günlerden ibaretsin. Bir gün geçince, senin de birazını gitmektedir. Günlerin gelip geçmesiyle seviniriz, halbuki her geçen gün ömrün bir parçasıdır.

Kuran-ı Kerim’de insanoğlunun iki yerde vaktini boşa geçirdiği için pişman olacağını, fakat bunun fayda vermeyeceğini bildirir:

Birincisi ölüm anıdır. Böyle bir durumda insan, bozduğunu düzeltmek ve kaçırdığını telafi etmek için kendisine kısa bir zaman verilmesini ve ecelin yakın bir zamana ertelenmesini temenni eder. Bu konu Kuran-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır: “Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmek oyalayıp alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar hüsrana uğrayan kimselerdir. Sizden birine ölüm gelip de: ‘Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!’ demezden önce size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. (Munafıkun 9-10) Bu boş ve anlamsız temennilere cevap ise, kesin ve net olmuştur: “Allah, eceli geldiğinde hiçbir nefsi asla ertelemez. Allah yapmakta olduklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Munafıkun 11)

İkincisi ise ahirette olacaktır. Ahirette herkese yaptıklarının karşılığı olarak mükafat ve ceza verilir. Cennet ehli cennete, cehennem ehli de cehenneme gönderilir. İşte o zaman cehennem ehli salih ameller işlemek için tekrar dünya hayatına geri dönmeyi temenni ederler. Fakat bu boş bir temenniden öteye geçmez. Çünkü amel işleme vakti bitmiş, ödül ve ceza vakti gelmiştir. Allah’u Teâlâ Kuran-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “inkâr edenlere de cehennem ateşi vardır. Aleyhlerine hükmedilmez ki ölsünler. Onlardan oranın(cehennemin) azabı da hafifletilmez. İşte biz küfürde ileri giden herkesi böyle cezalandırırız. Onlar, orada feryat ederek derler ki : Rabbimiz! Bizi çıkar da (dünyada iken) yapmış olduklarımızdan başka faydalı bir iş yapalım. Size öğüt alacak kimsenin öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı da gelmişti! Artık azabı tadın! Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur. (Fatır 36) bu azarlayıcı soruyla tüm bahaneleri de bitmiş olacak ve buna verecek bir cevap da bulamayacaklardır.

 Niyazi-i Mısrî nın şu feryadıyla yazımıza son verelim:
 

Bir ticaret yapmadım, nakd-i ömür oldu hebâ,
Yola geldim, lâkin göçmüş cümle kervan bîhaber.
Ağlayıp, nâlân edip, düştüm yola tenhâ, garip,
Dîde giryan, sîne biryan, akıl hayran, bîhaber.