Hataydı. Günahtı. Yanlıştı. Vebaldi. Evet, net olarak söylüyorum. İdam cezasını Türk Ceza Kanunundan çıkartmak ve kaldırmak hataydı, günahtı, yanlıştı ve vebaldi. İdam cezasını kim kaldırdı? Neden kaldırdı? Maksat neydi? Avrupa Birliğine verilmiş sözler miydi?

Ne olursa olsun maksat ve sebeb, idam cezasını kaldırmak hatadır.

Bu hatadan dönmek şarttır. İsterseniz yine de bir bakalım, idam cezasını kim kaldırmış, ne zaman kaldırmış, nasıl kaldırmış? Merak edenler vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 14.07.2004 tarihinde 5218 sayı ile bir Kanun kabul edilir. Bu Kanunun ismi, “Ölüm Cezasının Kaldırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun”dur. Bu Kanun kabul edilmesinden iki hafta sonra (21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazetede) yayımlanarak aynı gün yürürlüğe girer.

Bu kanunu açıp baktığınızda çeşitli maddelerinde, “idam cezasının yerine ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasının” getirildiği şeklinde ibareler görürsünüz. Kısacası, idam cezası kaldırılmış ve onun yerine “ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası” getirilmiştir. Dikkat ederseniz, idam cezasının yerine konulan yeni ceza bile bir ilginçtir. “Müebbet hapisi” ve “müebbet ağır hapisi” anlamak mümkün de, “ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis” nedir? “Tavşanın suyunun suyu mu?” Derler ya, “güleriz ağlanacak halimize!”

Avrupa Birliğine şirin görünmek için 2000’li yılların başlarında neler yapıldığını, adeta Avrupa Birliğine endekslendiğimizi yaşı müsait olanlardan ve konuya ilgi duyanlardan bilmeyenimiz yoktur.

Yeni bir iktidar işbaşındadır. Karşısında iki seçenek vardır: “Ya reformlar ve Avrupa Birliği ya da eski tas eski hamam ve askeri vesayet rejimi?” Tabii ki aklın yolu, “o zaman, askeri vesayetten kurtulmak için, sağlam ve kalıcı adımlar atmak, siyasi, demokratik alanda reforma yapmak yolunu gösteriyordu.” Derler ya; “ya bu deveyi güdeceksin, ya da bu diyardan gideceksin.”

O zamanki yeni iktidar deveyi gütmek için Avrupa Birliği ile etkin işbirliği içinde reformlara girişti ve askeri vesayet kademeli bir şekilde azaltıldı.

Bu yöntem o zaman doğru ya da tartışılır. Herkes aynı düşüncede olacak değil. Benim şahsi görüşüm, “askeri vesayetin tesirinin mutlak suretle kaldırılması gerekliydi. Askeri vesayetin ortadan kaldırılması isabetli bir seçenek olmuştur.”

Gel gör ki, bu askeri vesayet belasından kurtulacağız diye bazı reformlara belki “kerhen evet” denilmiş olabilir.

Artık o günün şartları geride kaldı. Zaten Avrupa Birliğiyle de sıkı-fıkı bir irtibat ve etkin bir koordinasyon da kalmadı artık. Herkes kendi işine baksın ve yanlış olan kararlardan vazgeçilsin.

İşte yanlış olan kararlardan en başta da “idam cezasının Türk Ceza Kanunundan kaldırılmasıdır.”

Bu yanlışlığı biz belki de 2004 yılından sonra elli kez, elli yerde ifade ettik ve onlarca makale yazdık.

O makaleler internetten arandığında bulunabilir.

Bu Ülkede idam cezasının Türk Ceza Kanunundan kaldırılmasından sonra çocukların katledilmesi, kadınların öldürülmesi ve yaşlıların cinayete kurban gitmesi çoğaldı. Sırf çocuklar, kadınlar ve yaşlılar mı tehlikede? Hayır, hayır bu toplumda herkes tehlikededir.

Güçsüzlere yönelik saldırganlıklar ve cinayetler,  masumlara yönelik şiddet ve eziyetler almış başını gidiyor. Ülke adeta kovboy filmlerindeki çatışma ve düello sahnelerine döndü. Eline silah, tabanca ve bıçak gibi kesici bir alet alan gözü dönmüş mahluklar nice nice cana kıyıyor.

İzmir’de birkaç gün önce bir taksici, soğukta üşümesin diye aracına aldığı bir cani tarafından aracının içinde katledildi. Birkaç kuruş parasına göz diktiği taksiciyi gözünü kırpmadan öldüren o cani müebbet hapis cezası alsa ne olacak? Bu Ülkede vergi verenlerin verdiği vergi ile ömür boyu beslenecek. Adi katil sürülerini, vahşi mahlukları hapishanelerde bu Ülkenin vergi veren vatandaşların vergileri ile besleniyor. O katil sürüleri beslenmeyi değil asılmayı hakediyorlar.

Son bir kaç günde yalnız bu cinayet değil, birçok cinayet işlendi bu Ülkede.

Ramazan Pişkin isimli kendi halinde hakkı ve hakikati haykıran Hocamızı çalıştırdığı çay ocağında bıçaklayıp öldüren caniyi de hapishanede besleyecek bu halk.

Şöyle bir zihnimi yokluyorum ve hatırladığım cinayet haberleri zihnimde birikiyor.

İşte onlardan birkaçı:

Gürültü yapan komşusuna kızdı ve 5 kişiyi öldürdü. Öldürülenlerin ikisi çocuk.

Ayrılmak isteyen eşini, annesini, babasını, baldızını ve kaynını öldürdü.

Daha bunun gibi yüzlerce haber hergün her gün karşımıza çıkıyor.

Maalesef, “Ülke mezbahaya döndü.” Bu kadar da olmaz.

İdam cezası tekrar bu Ülkenin hukuk sistemine girmelidir.

Gaddarca cinayet işleyen, masumların acımasızca canına kıyanlar asılmayı hakeder.

Ben bu görüşlerimi yalnızca şimdi bu yazıda açıklamadım. “İdam cezası tekrar getirilsin” diye birçok yazı kaleme aldım.

 

İşte o yazılarımdan ikisi:

1-Hatadan dönmek fazilettir. İdam cezası mecburiyettir.

https://www.habermerkezi46.com/yazarlar/ahmet-sandal/hatadan-donmek-fazilettir-idam-cezasi-mecburiyettir/89/ (4 Mayıs 2014)

2- 4 yıl önce de idam şart demiştim.

https://www.haber46.com.tr/4-yil-once-de-idam-sart-demistim  (5Temmuz 2018)

 

Şimdi burada şunu da hassaten belirteyim.

Vicdanlı ve merhametli insanlar idam cezasının kanunlaşmasını isterler. Çünkü bir idam cezası binlerce masumun ve güçsüzün hayatının kurtarılmasına vesile olur.

Merhamet ve vicdan sahibi bir insan olarak masumlara kıyanların anında cezalandırılması vicdanımı rahatlatır. Acımasızca bir aileyi yokeden bir cani bu Dünya’da yaşatılmamalıdır. Bu benim vicdani anlayışımdan kaynaklanır.

Zalimlere acımak mazlumlara haksızlık etmektir.

Zalimlere asla merhamet etmem. Canilerin idam edilmesini savunurum.

Bu benim vicdani anlayışım olduğu kadar İslami anlayışımdır da.

İdam cezası İslam’ın bir emridir.

Bu hususta, Yüce Rabbimiz (cc) bize şöyle seslenmektedir: “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.” (Bakara Suresi, 179)

Bu hükme karşı burun kıvıran ekabirler ve kendisini beğenmişler olabilir. Şimdi bu hükme rıza göstermeyen nefsinin heva ve hevesiyle kendisi hüküm koymak isteyen tağutlar olabilir. Ya da tağutlara ve ekabirlere tabi olanlar olabilir.

Bu noktada tüm tağutlara, tüm ekabirlere ve onlara tabi olanlara sesleniyorum: “Ey sefiller! Ey reziller! Ey Zavallılar! Siz, insanın fıtratını ve özelliklerini Allah’tan daha iyi mi biliyorsunuz? Siz, hüküm koymayı, siz yönetmeyi, siz adaleti Allah’tan daha iyi mi yerine getiriyorsunuz? Siz, hayatın anlamını, siz kâinatın nizamını Allah’tan daha iyi mi idrak ediyorsunuz? Siz, merhamette, şefkatte Allah’tan daha mı ileridesiniz? Size ne oluyor da, Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyi kendinize yediremiyor ve Allah’ın hükümlerine burun kıvırıyorsunuz?”

Bu duygu ve düşüncelerle idam cezasının Türk Ceza Kanununa tekrar konması gerektiğini, bunun bir mecburiyet olduğunu ve hatadan dönmenin de bir fazilet olduğunu açık ve net olarak bir kez daha ifade ediyorum.