21 Şubat "Anadili kutlama" günüydü. İlimizde HÜDA PAR ve DEM partileri günler öncesinden yaptıkları açıklamalarda bu günün en iyi şekilde kutlanması için çalışmalar yapmışlardı.

Aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde de bu gün kutlanmak isteniyordu. DEM milletvekili bugünün Anadil günü olduğunu belirterek bir kaç cümlelik Kürtçe konuşma talebinde bulundu ama MHP'li Meclis Başkanvekili, Kürtçe konuşan vekilin mikrofonunu kapatıyordu. Hatip ile meclisi yöneten Meclis Başkanvekili arasında süregelen tartışmaya rağmen DEM milletvekilinin ilk Kürtçe kelimesinden sonra mikrofon yeniden kapatılıyordu.

Ayrıştırmacılık doğru bir şey değildir. Bu ülkede 20 milyona yakın Kürt vatandaş varken bunları ve dillerini yok saymak abesle iştigalden başka bir şey değildir.

Bu konuda farklı uygulamalarla karşılaştığımız gerçeğini kimse inkar edemez. Ankara'da, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ya da bazı toplantılarda Kürtçe konuşanın mikrofonu kapatılırken Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine gelen siyasetçi ve bürokratların halka şirin görünmek için iki-üç kelimelik Kürtçe öğrenmeleri ve bölge insanlarına Kürtçe hitap etmelerine ne diyeceksiniz?

Evet, sayın Cumhurbaşkanımız da, yardımcısı sayın Cevdet Yılmaz da, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de ve diğer bürokratlar da yeri ve zamanı geldiğinde öğrendikleri Kürtçe kelimelerle halka hitap ederken bir şey yok, ama bir DEM'li "Anadili" gününde bir cümlelik Kürtçe konuştuğunda ses kesilecek.

Bu doğru bir hareket değildir.

Aksine siz yasakladıkça karşınızdakiler yasağı delmek için her türlü mücadeleyi vereceklerdir.

Onun için bu işi inat olarak kullanmaktan vazgeçip doğruları bulmak zorundayız.

Geçmişte benzer örneklerini görmüştük. Abdullah Öcalan'a "sayın" diyenlerin gözaltına alınıp sonrasında tutuklandığı o dönemlerde bölgedeki her şehirden binlerce kişi Cumhuriyet Savcılıklarına dilekçeyle başvurup "sayın" kelimesiyle kendilerini ihbar ederken bir süre sonra "sayın" sözü suç olmaktan çıkarıldı.

Hepimiz biliyoruz ki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki AK Partili Belediye Başkan adaylarının hepsi Kürttür ve seçmenlere kendi dilleriyle hitap etmektedirler. Bu suç olmuyor da Kürtçeyi İstanbulda ya da Ankarada kullanırken mi suç oluyor?

Bunlar basit konulardır ve mutlaka aşılması gerekir. Hem Kürtçeden neden bu kadar rahatsızlık duyuluyor ki? Hala Türkçeyi okullarda öğrenen yüzbinlerce insan var ve onlar ana dilleri olan Kürtçeyi konuşurken, Türkçeyi de okula gitmeye başladıkları zaman öğreniyorlar.

Bu bir eksiklik değildir.

Aksine iklim şartları ve insanların yaşadığı kırsal alanlara yeterince personel atanmadığındandır.

Doğu ve Güneydoğuda yaşayan vatandaşların hepsi ana dilleri Kürtçe dışında Türkçeyi öğrenmek istiyorlar. Eğer zamanında bu eksikliği giderseydiniz anneler dahi Türkçeyi öğreneceklerdi.

Sonuç olarak Kürtçe bu ülkede yaşayan ve vatandaş olan milyonlarca insanın Ana dilidir ve hiç kimse bunu inkar edemez.

Yasaklarla, mikrofonu kapatmakla bu dil engellenemeyeceği gibi, bir anda bunca kişiye Türkçeyi de dayatamazsınız.

Onun için siyasi malzeme olarak kullanılmayacaksa, inadına, inadına bir amaçla değerlendirilmeyecekse Mecliste de, makam odasında da, kahvehanede de, okulda da, evde de dileyen dilediği kadar Kürtçe konuşsun.

Ah, ah... Bizler ne zaman Türkiyede konuşulan Kürtçe ile diğer diller için "bunlar bizim renklerimiz ve gerçeklerimizdir" deyip bu tür gereksiz tartışmalara son vereceğiz?

Umarız ve dileriz ki, en kısa zamanda bu sorun giderilir ve herkes istediği dili kullanır.

Hoşça kalınız.